Aslı Aydemir’in The Circle’de Ahmet Ergenç küratörlüğünde açılan “Chinatown” adlı sergisi hakkında konuştuk.

Chinatown sergisi malzemeye, yani seramiğe dair yeni ihtimalleri denemesiyle dikkat çekiyor. Seramiği, yerleşik kullanımlarının dışında kullanma fikri sizde nasıl gelişti?

Seramik bölümündeki eğitimim sırasında başlayan karşılıklı çekişmemiz keyifle devam etmekte. Malzemeyi zorlamak, teknik oyunlar oynamak, kimyasıyla çekişmek beni bu işleri yaparken en heyecanlandıran şey. Süreci heyecanlı, sonucu tatmin edici olduğu müddetçe sanırım aramızdaki bu çekişme devam edecek…

Serginizin bir diğer dikkat çekici yönü, buluntu objelere müdahalelerde bulunarak yeni anlamlar üretmesi. Bu bağlamda sergiye adını veren Chinatown adlı işten biraz bahsedebilir misiniz?

Chinatown ismini çok sevdiğim filmlerden birinden alan çalışmam. 2015 çıkışlı işin hikayesi, bambaşka bir proje için dünyanın her yerinden lokal üretilmiş standart düz beyaz yemek tabağı arayışımla başladı. Bir seneye yakın süre içinde hali hazırda her kıtada yaşayan tanıdıklarımı da bu işe koşturduğum halde elime sadece beş adet tabak geçti. Bu deneyim bana senelerdir gittiğim gezdiğim yerlerden kendime hatıra obje bile seçemediğimi hatırlatmakla beraber, hediye gelen hatıra objelerin de çoğunun üretim yerinin Çin olduğunu acı bir gerçeklikle yüzüme vurdu. Küreselleşirken kültürsüzleşen bir dünya… küresel ekonominin bizi sürüklediği illüzyon ile biraz daha araştırma yapınca o çok değer ve para verdiğimiz bir çok ürünün de üretim yerinin
Çin olması ile Chinatown işi vücut buldu. Bunun için antikacı ve eskicileri gezerek özellikle lokal üretimi ve karakteristik özelliği olan tabakları seçerek üzerlerine
Made in China damgası vurulmuş hissi yaratmak istedim. İşin enstalasyonu bir çin haritası şeklinde, sergilenme alanına göre boyutu değiştirilerek yapılıyor.

Unwritten Holy Book / Yazılmamış Kutsal Kitap adlı eser sergideki en çarpıcı işlerden biri. Bu eser hem müthiş bir teknik ustalığa, hem de kültürel göndermelere sahip. Seramikten tasarlanan bu kitapla ne anlatmaya çalıştınız anlatabilir misiniz?

Yazılmamış Kutsal Kitap halihazırda sahip olduğumuz inanç sistemindeki tüm öğretilere rağmen, halen öldürmemeyi ve korumayı öğrenemeyen arsız insanoğluna bir göndermedir…Tüm umudum hiçbir çocuğun ölmediği, kadın ve erkeğin her  koşulda eşit kabul edildiği ve tek bir atomun bile kalbinin parçalanmadığı, kalp kırmanın en büyük günah sayıldığı bir kutsal kitapta saklı…

Sergide seramikle yapılmasına alışık olmadığımız bir nesne daha var: In the name of peace / Barış Adına adlı işte görülen, betona gömülmüş silahlar. Bunların anlamı nedir sizin için?

In the Name of Peace bir seri çalışmadır 2013’ten bugüne halen gündemimde olan. Ve maalesef dünyanın gidişatına bakınca gündemden hiç düşmeyecek gibi görünen… tarih, barış adı altında kanla yazılan hikayelerle dolu ve bu ironi her yaş aldığım gün içerisinde gözüme batmaya devam ediyor. Gerçekte barış istenen bir dünyada silah üretiminin olmaması gerekirken, dünya ekonomisinin kayda değer bir kısmının silah üretimine kaynak olarak kullanılması üstüne yapmaya başladığım bir seri iş…

Porselenin karakteristik özelliğini kullanarak güç, iktidar ve hırs sonucu ortaya çıkan hasarı en iyi şekilde anlatabildiğimi düşünüyorum. Beyaz sırsız porselen barış ironisini vurgularken, porselenin sürtünmeye ve ısıya mukavemeti çok yüksek bir malzeme olması ama aynı oranda kırılgan da olması aracılığıyla tüm bu sürecin sonunda aslında kazanan kimse olmadığını anlatmak istedim… Bir beton tuğlaya namlularını gömerek bu anlamsız arsızlığa dur demeye çalışırken çocukluğumdan beri savaşı simgeleyen, insanları birbirinden ayrı koyan, sınırlara ve en çok da Berlin Duvarı’na gönderme yaptım …

İade-i İtibar adlı işlerinizde bir zamanlar her evde olan ve artık ‘kitsch’ sayılan porselen biblolara yeni bir formda yeniden hayat veriyorsunuz. Bu biblolar ve yeni halleri sizin için ne ifade ediyor?

Mavi beyaz biblolar, orta halli evlerin sahip olamadığı sanat objesi olarak maddi değeri olmayan ama bununla beraber evlerin en nadide köşelerini işgal eden çocukluk travmalarımız. Ellememizin yasak olduğu gerçek bir sanat eseri muamelesi yapılan ucuz ve bir o kadar çirkin porselen bibloları aldım ve onlara atfedilen değeri vermek için çağdaş sanat pratiklerini uygulayarak yeniden ürettim…

Hadi Yavrum Kemik adlı işinizde de geleneksel çintemani motifi üzerinden yeni denemeler yapıyor ve rastlantının öne çıktığı bir kompozisyona ulaşıyorsunuz. Bu rastlantısallık sizin için önemli bir unsurdur diyebilir miyiz?

Aslında Osmanlı geleneksel motifi sanılan ama orijininin Çin’e dayandığını vurguladığım çintemani (Çin beneği) motifi bir seramikçi olarak en sevmediğim motiftir. Kendi kendime bir oyun alanı oluşturduğum bu seride kontrollü bir rastlantısallık var. Teknik oyunların üç aşağı beş yukarı sonuçlarını tahmin ettiğim kompozisyon çalışmaları…

Haydi Yavrum Kemik, beş hamlede atılan bir zarın aldığı şekli heykelleştirdiğim ve bir yüzeyinde çintemani deseninin nasıl bu hareketle dağılacağını denediğim bir çalışmadır…

Aynı konseptin bir başka serisi After a Few Tries’da ise yine teknik denemeler yapıp pişirim oyunlarıyla elde ettiğim kompozisyonlar var ve bir eskiz defteri edasıyla sunulan işler, açıklamalar ve denemelerin notlarıyla beraber yer almaktadır…

Seramikle çağdaş bir bakışı bir araya getiren bir sanatçı olarak, seramik sanatının Türkiye’deki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Takip ettiğiniz isimler var mı?

Sadece seramik değil tüm sanat dünyası için internet sınırları kaldırarak yapılabileceklerin hayal gücümüzden çok daha öte olduğunu gösterdi, bu da cesur sanatçılara çalışma şevki veriyor diye düşünüyorum. Hemen hemen hepsini takip etmeye çalışıyorum ama Burçak Bingöl’ün işlerine ayrı bir sempatim var…

Aynı soruyu dünyadan örnekler için soralım: dünyada takip edip beğendiğiniz seramik sanatçıları kimler?

Saymakla bitmez o kadar çok kişiyi takip ediyorum ki hem endüstriyel üretim yapan, hem zanaatkar hem de artistik çalışan… ama isim vermem gerekirse Tsang Johnson seramikçi olarak ustalığına sonsuz saygı duyduğum biri, fakat Ai Weiwei sanatını kullanarak dünyaya karşı duruşu ile çoğu zaman bana “iyiler kazanacak!” diye umut veren biri…

Aynı zamanda eğitimci olduğunuz için şunu da sormak isteriz: genç seramik sanatçılarına bir tavsiyeniz var mı?

Samimi ve cesur olsunlar, denemekten vazgeçmesinler…