Olumlu ve Olumsuz Uygulamalar

Kadın üniversiteleri için, ilk bakışta, “100 yıl önce ilerici, bugün ise gerici bir uygulama’ denebilirdi. Öncelikle, bu ifadedeki ‘ilerici-gerici’ kavramsallaştırmasına itiraz edenler olabilir. Açıklayalım: Burada, bu çifti bilindik çağdaşlaşma tartışmaları bağlamında değil, haklar ve özgürlüklerdeki ilerlemeler ve gerilemeler üstünden tarifliyoruz. Bir uygulama, bize göre, hakları ve özgürlükleri geriletiyorsa gericidir; ilerletiyorsa ilericidir. Bu yazıda, Asya-Pasifik’te ve Kuzey Atlantik’te bulunan toplam 10 ülkeden (ABD, Avustralya, Bangladeş, Çin, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, Japonya, Kanada ve Pakistan) kadın üniversitesi örneklerini inceledikten sonra, kadın üniversitelerinin ne olumlu ne olumsuz olduğu; önemli olanın niyet olduğu ve bu tür üniversitelerin kadın haklarını ilerleten de gerileten de örnekleri bulunduğu sonucunu çıkarıyoruz.

Dünyada Kadın Üniversiteleri Akımının 4 Kaynağı

Kadınlar için ayrı üniversitelerin olması uygulamasının tarihsel olarak 4 kaynağı var: İkisi gerici ve diğer ikisi ilerici nitelikte.

Bu 4 kaynak şöyle:

– Çeşitli dinlerdeki kadın-erkek ayrımının eğitime yansıtılması

– Devletin belirlediği makbul vatandaş modeliyle uyumla, devletin uygun gördüğü cinsiyet rollerini benimsemiş genç kadınlar yaratmak

– Kadınlara eğitim hakkı verilmediği ya da verilse de uygulamada çeşitli engellerle karşılaşılan durumlarda geçici bir kadın güçlendirme girişimi

– Kurtuluş, bağımsızlık ya da özgürlük mücadelesinin bir parçası olarak kadınların eğitim düzeyinin yükseltilmesi çabası

Birinci nokta, bugün Türkiye’deki tartışmaya karşılık geliyor. Bunun dinsel köken dışında bir açıklamasını aramak boşuna. Bunun iç siyasetle ilgili birtakım hesapların ötesinde herhangi bir eğitsel açıklaması bulunmuyor.

İkinci nokta ise, bir ölçüde, Japonya ve Güney Kore’deki duruma denk geliyor. Bu ülkeler, fazlasıyla ataerkil nitelikte. Birçok araştırma raporunda, bu iki ülke, ekonomik olarak ‘Batı’ düzeyinde olup kadın hakları konusunda ‘az gelişmiş’ ülke statüsünde sayılmakta. Japonya’da kadın mühendisler kimi şirketlerde çaycı muamelesi görürler. Ülkede taciz ve tecavüz oranı, sanılandan fazladır; çoğu, bildirilmez ve kaydedilmez. Son zamanlarda, #metoo kampanyasından hareketle ortaya çıkan, işyerinde yüksek topuğa karşı kampanya, gerçekte, ülkedeki kadın hakları ihlalleri içinde basit kaçıyor.

Güney Kore’de birçok kadın siyasetçi gelip geçse de, kadın haklarına katkıları çok düşük düzeyde olmuştur. Bu ülkede, ataerkilliğe ek olarak, yalnızca Hıristiyanların okuduğu ve çalıştığı din temelli üniversiteler de göze çarpar – ki bunlardan bir bölümü kadın üniversitesidir. Kadın üniversiteleri akımının ikinci tarihsel kaynağına göre, kadınlara kadınlar için uygun sayılan işlerin eğitimi verilmelidir: Çocuk bakımı, dikiş-nakış, aşçılık, öğretmenlik vb. Neden? Çünkü kadınların ulus inşasında kilit rolü fark edilmiştir; ülkenin geleceği için kadınların eğitilmesi şarttır. Ama bu anlayışa göre, kadınların mühendis olmaları gereksizdir. Dolayısıyla, kadına, geleneksel rolünü daha iyi oynayabilmesi için eğitim verilir, daha ötesi için değil…

Üçüncü tarihsel kaynak ise, özellikle yüz yıl önce ilerici bir talep sayılıyordu. Kadınların yüksek eğitim almaları nadirdi. Onların desteklenmesi gerekiyordu. Tümüyle erkeklerden oluşan üniversitelere girmeleri zor oluyordu; en cesur olanlar, zorlukların üstesinden geliyor; ama başka birçok kız öğrencinin hevesi kırılıyordu. Zaten ataerkil aile yapısı, onların erkeklerle birlikte aynı yerde bulunmalarını da doğru bulmuyordu. Bu ve benzeri nedenlerle, kadın üniversiteleri, geçici olacağı düşüncesiyle, geleceğe eğitimli kadınlar yetiştirmek amacıyla ilerici bir nitelik de taşıyabiliyordu. Bu, kız çocuklarının eğitimsiz bırakılmasına tepki niteliğindeydi. Oysa bugün, Afganistan gibi uç örnekler dışında, bu talebin ilerici yönü artık o kadar görünür değil; çünkü kadınlar artık her yerde. Dördüncü kaynak için örneklere ise, aşağıda görüleceği üzere, daha çok, eski sömürge ülkelerde rastlıyoruz.

Şimdi bir de çeşitli kadın üniversitesi örneklerine bakalım. Başlarken, bunların önemli bir bölümünün, özellikle Kuzey Atlantik’tekilerin daha sonra karma eğitime geçtiklerini not alalım. Kadın üniversiteleri, belli başlı olarak şu ülkelerde var ya da vardı:

ABD, Avustralya, Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, Çin, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İran, Japonya, Kanada, Kuveyt, Pakistan, Sudan, Suudi Arabistan, Ürdün ve Zimbabwe.

Bu ülkeler içinden, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Kuveyt, Pakistan, Sudan, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün kadın üniversitelerine sahip olması, tahmin edileceği gibi, dinsel gerekçelerle açıklanıyor (gerçi kimileri, ataerkiyle mücadele etmek için de kuruluyor). Yine de, listemizde, dinsel olmayan örnekler var: ABD, Avustralya, Bangladeş, Çin, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, Japonya, Kanada ve Zimbabwe. Bunları nasıl açıklayacağız? Bunları yukarıda andığımız tarihsel kaynaklarla açıklıyoruz: Geleneksel cinsiyet rolünü oynayacak makbul kadın yurttaş yetiştirme düşüncesi ve kadınların eğitime katılmasını özendiren ilerici taleplerin bugüne gelmesi. Ayrıca, bu ülkelerin bir bölümünde (ABD, Avustralya, Güney Kore, Japonya, Kanada) dinsel gerekçeler de geçerli. Dolayısıyla, yalnız İslam değil, Hıristiyanlık da kadın üniversiteleri için kaynaklık edebiliyor. Şimdi bu ülkelerin on tanesini alfabetik sırayla gözden geçirelim. Bunlar, ABD, Avustralya, Bangladeş, Çin, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, Japonya, Kanada ve Pakistan.

ABD’deki Kadın Üniversiteleri: Hillary Clinton’ın Mezun Olduğu Okul ve Diğerleri

100 yıl önce ABD’de çok sayıda kadın üniversitesi bulunuyordu. Benzer bir gerekçeyle siyah üniversiteleri de vardı. Tarihsel misyonunu tamamlamış olan bu kadın üniversiteleri, daha sonra ya kapandı ya (adından ‘kadın’ı çıkararak) ad değiştirdi ya karma eğitime geçti ya da başka üniversitelerle birleşti. Yine de bugün ülkede din kaynaklı kimi kadın üniversiteleri (örneğin, Trinity Washington College) ve kadınlar tarafından kurulup kadın hareketlerinde tarihsel olarak öncü olmuş az sayıda kadın üniversitesi (örneğin, Scripps College) bulunuyor. Bu ilerici özlü kadın üniversiteleri, tarihsel olarak ‘7 Kızkardeşler’ olarak adlandırılıyordu. Bunların beşi, hâlâ açık. Bunlardan biri olan Wellesley College’ın mezunları arasında Hillary Clinton adı göze çarpıyor. Ayrıca, okuldan Nobelli ödüllü bilim kadınları ve Pulitzer ödüllü yazar ve şairler de çıkmış durumda. Bu okul, kadın araştırmaları için büyük fonlar alıyor ve bu konudaki öncülerden biri. Bir diğeri olan Smith College’da lisans düzeyinde yalnızca kadınlar alınıyor; ancak yüksek lisans eğitimi karma. Bu okullara yöneltilen eleştirilerden biri, cinsiyeti biyolojik temelli, ikili (binary) bir kategori olarak almalarıydı. Son yıllarda, okullar, buna yanıt olarak trans kadın öğrencileri de kabul etmeye başladılar.

Öte yandan, kesişimsellik kavramını unutmayalım: Bu okullar kurulduklarında, kadınlardan kasıt, yalnızca beyaz ve hali vakti yerinde kadınlardı. Onların yoksul kadınlarla ‘renkli’ kadınları ve azınlık kadınlarını kabul etmeleri, çok sonra oldu. Diğer bir deyişle, bir kadın üniversitesi kurulması, o dönemde ilerici sayılabilirse de bu ‘ilericilik’in de kırmızı çizgileri vardı. Üstelik, bu kurumların ilk bağışları, köle emeğinin gaspıyla elde edilen kapitalist yağmaya dayanıyordu. Bugün çok bilinen kimi üniversitelerin yerleşkeleri ise, Kızılderili topraklarının işgaliyle elde edilmişti.

Avustralya’daki Kadın Üniversiteleri: Adı ‘Kadın’ Kalıp Karma Eğitime Geçenler

Avustralya’da belli başlı 6 kadın üniversitesi ya da üniversiteye bağlı lisans düzeyinde kolej bulunuyor. Bunlardan biri (Sidney Üniversitesi Kadın Koleji), ilerici taleplerle kadınların yaklaşık yüz yıl önce üniversite eğitimi alabilmesi için kurulmuş; gerisi Katolik ve diğer mezheplerden Hıristiyanların kurduğu okullar. Bu ilk üniversite, devlet eliyle, eğitimde kadın-erkek eşitliğinin sağlanması amacıyla kuruluyor. Okul, bugün Avustralya’da kadın araştırmalarında ve kadın hakları savunuculuğunda öncü bir kurum olarak işlev görüyor. Öte yandan, adı ‘kadın üniversitesi’ olmakla birlikte, Sydney Üniversitesi’nin bir parçası. Dolayısıyla, karma eğitimin dışına çıkmış değil. Hıristiyan kaynaklı Avustralya kadın üniversiteleri de aynı durumda. Karma eğitimin bir parçası olmayan bir Avustralya kadın üniversitesi bulunmuyor.

Bangladeş’teki Kadın Üniversitesi: Geleceğin Asyalı Kadın Liderlerini Yetiştirmek

Bangladeş’te 2008’de kurulmuş bir kadın üniversitesi (Asya Kadın Üniversitesi) var. Kurumun amacı, geleceğin Asyalı kadın liderlerini yetiştirmek. Kurucular ve destekçiler arasında, Bangladeş hükümetiyle birlikte, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Bill Gates Vakfı vb. gibi kuruluşlar var. Bu, yukarıda andığımız dört tarihsel kaynak içinden, (burjuva demokrasisi içerisinde) ilerici talepli olana karşılık geliyor. Okulun ilk öğrencileri, Bangladeş, Hindistan, Kamboçya, Nepal, Pakistan ve Sri Lanka gibi ülkelerdendi. Yıllar içinde 10 ülke daha öğrenci nüfusunda temsil edildi. Kurumun daha sonraki destekçileri arasında Soros da bulunuyor.

Çin’deki Kadın Üniversiteleri: Kadro Hareketinden Model Değişimine

Çin’in en bilinen kadın üniversitesi, Çin Kadın Üniversitesi (China Women’s University). Okul, Çin’in savaş sonrası bağımsız halk cumhuriyeti ilanından birkaç ay önce, ülkenin en büyük kadın örgütü tarafından, kadınların eğitimini desteklemek üzere kuruluyor. Sosyalist düşünceye dayanan modeli, geleneksel rolleri kıran, geleceğin çağdaş Çin kadınını yetiştirmeyi amaçlıyor. İlk öğrencileri ve mezunları arasından Kore Savaşı’na gönüllü katılımlar oluyor. Sonraki yıllarda, Komünist Parti’nin kadın kadrolarının yetiştiği ayrıcalıklı bir okul niteliği kazanıyor. 15 yıl kadar, kadın örgütünün kararıyla kapalı kalan okul, daha sonra aynı örgütün kararıyla yeniden açılıyor; bu kez, kırsal kesimde eğitim olanakları kısıtlı olan genç kızların eğitimi ile yaşam koşulları nedeniyle eğitimine devam edememiş ileri yaştaki kadınların eğitimine ağırlık veriliyor. Tarihinde birçok siyasetçi ve hukukçu yetiştirmiş olan okul, geleneksel olarak kadınlarla ilişkilendirilen bölümlere ek olarak, hukuk programıyla da öne çıkıyor. Bu ve Çin’deki diğer kadın üniversitelerinin müfredatları, kadın çalışmaları uzmanlarınca incelenmeyi bekliyor. Ülkedeki diğer kadın üniversiteleri de genellikle kadro eğitimi için kuruluyor; fakat sonra Çin’in sosyalist ekonomik modelden uzaklaşmasına koşut olarak değişiyor. Kimi açılardan gerilemeler, kimi açılardan ilerlemeler göze çarpıyor. Çin tarihinde Ginling College gibi Hıristiyan kız okulları da vardı, fakat bunlar Mao döneminde ya kapatıldı ya da başka üniversitelerin bir parçası oldu.

Güney Kore’deki Kadın Üniversiteleri: Bağımsızlıkla Din Yayma Hedefi Arasında

Güney Kore, eski sömürgeci Japonya ve model olarak aldığı ABD’den sonra, tarihsel olarak ve günümüzde, en fazla kadın üniversitesine sahip olan ülkelerden biri. Bunların bir bölümü, Hıristiyan okulları (örneğin, Baewha Kadın Üniversitesi, Ewha Kadın Koleji ve Seul Kadın Üniversitesi). Bu okulların yaklaşık yarısı, ilerleyen yıllarda karma eğitime geçti. Sookmyung Kadın Üniversitesi ise, 1906’da, Güney Kore’nin Japon işgali altında sömürgeleştirilmesinden birkaç yıl önce, Kore İmparatoriçesi tarafından kuruluyor. Çıkış amacı, Kore ataerkisi altında geleneksel rollere uygun, ulus inşası için gerekli kadınlar yetiştirmekti. Bir grup kadın üniversitesi, kadın hakları ve ülkenin bağımsızlığı için mücadele eden önderler tarafından, yaklaşık 100 yıl önce, bilinçli bir gençlik yetiştirmek için kuruluyor (örneğin, Duksung Kadın Üniversitesi). İlerici hedeflerle kurulan üniversitelerde, ataerkil toplumda erkeklikle ilişkilendirilen mühendislik gibi alanlarda da eğitim verildiğini görüyoruz. Elbette, hedef ilericilikse, bunun böyle olması beklenirdi.

Hindistan’daki Kadın Üniversiteleri: Özgürlük Savaşçılarının Anısına

Hindistan, milyarı geçen nüfusuyla, kimi zamanlar, bir ‘alt-kıta’ olarak adlandırılıyor. Ülkede, dinsel amaçlarla kurulan kadın üniversiteleri kadar, ataerkiye ya da sömürgeciliğe karşı ilerici amaçlarla kurulan okullar da var (örneğin, Mody Bilim ve Teknoloji Üniversitesi). İngiliz sömürgeciliği döneminde yaşamış olan bir yurtseverin (Bhagat Phool Singh) “ulusun kurtuluşu kadınların eğitiminden geçer” düşüncesiyle kurduğu okul, bağımsızlıktan sonra da yalnızca kadın öğrencilerine yönelik olarak eğitim vermeyi sürdürüyor. Bugün de, hukuktan iktisada çeşitli alanlarda öğrenci yetiştiriyor. Benzer bir biçimde, sömürgecilik döneminde özgürlük savaşçısı bir çiftin (Hiralal Shastri and Ratan Shastri) kurduğu ve bugün de açık olan bir kadın üniversitesi var. Ratan Shastri, aynı zamanda dönemin kadın hareketlerinin öncü isimlerinden. Bunun dışında, Hindistan hükümetlerinin, olumlu ayrımcılık adına açtığı, kadın öğrencilere yönelik, teknik okullar ve bilim ve teknoloji kurumları dikkat çekiyor (örneğin, İndira Gandhi Teknoloji Enstitüsü). Benzer düşünceli bir kuruluş olan Rama Devi Kadın Üniversitesi, adını Mahathma Gandhi’nin mücadele arkadaşlarından, kadın savaşçı Rama Devi’den (1899-1985) alıyor. Hindistan kadın hareketleri tarihinin sömürgecilik altındaki ilk döneminde, kadın öncülerin yanında ve destekçisi olarak kimi erkek eylemcileri not ediyoruz. Bunlardan bir bölümü, özel olarak kadınlar için okullar açıyor. Örneğin, bunlardan biri olan Dhondo Keshav Karve (1858-1962), 1896’da dul ve çaresiz kadınlar için bir sığınma evi açıyor. Bu, daha sonra açılacak kadın üniversitesinin (SNDT Kadın Üniversitesi) temelini oluşturuyor. Bugün bu üniversitenin savsözü, “aydınlanmış bir kadın, sonsuz gücün kaynağıdır”. Dolayısıyla, Hindistan’da, görüldüğü gibi, hiç de dindar olmayan nedenlerle, bir yandan işgal döneminde bir yandan da son yıllarda kurulmuş olan kadın üniversiteleri bulunuyor.

İngiltere’deki Kadın Üniversiteleri: Karma Eğitime Doğru

İngiltere’deki kadın üniversitelerinin birkaçı dışında hepsi çoktan karma eğitime geçmiş durumda. Yalnızca kadın öğrenci almaya devam eden okullardan olan Lucy Cavendish College, Cambridge, 1965’te kadınlara daha fazla eğitim ve akademik yükselme olanağı sağlamak için, Cambridge Üniversitesi’nin kadın akademisyenleri tarafından kuruluyor. Okul, adını, adı tarihe geçmiş bir kadın eğitimi savunucusundan alıyor. Bir diğeri, yine, Cambridge’de, kadınların eğitimini savunan bir tartışma grubu öncülüğünde, dönemin ünlü bir düşünürünün desteğiyle kuruluyor. Öte yandan, kurumların çoğu karma eğitime geçerken, bu okulun geçmemesi dikkat çekici. Bir diğer kadın üniversitesi ise, Cambridge Üniversitesi şemsiyesi altında. En azından şunu söyleyebiliriz: Kuzey Atlantik ülkelerinde genel olarak yalnız kadın öğrenci alımından karma eğitime doğru büyük bir yönelim var.

Japonya’daki Kadın Üniversiteleri: Din Yaymayla Özgürleşme Arasında

Japonya, bugün en fazla kadın üniversitesine sahip ülke. Her 10 üniversiteden biri, kadın üniversitesi. Bunların bir bölümü karma eğitime geçmekle birlikte, diğerleri yalnızca kadın öğrencileri kabul etmeyi sürdürüyor. Bunlardan büyük bölümü, Japonya’da çeşit çeşit mezhepten Hıristiyanlığı yaymak amaçlı olarak 100-150 yıl önce kurulmuş okullar.(*) Diğer kadın üniversiteleri ise, 19. yüzyıl sonralarıyla 20. yüzyıl başlarında geleneksel topluma karşı kadınların eğitimini savunan oluşumlar olarak kuruluyor. Örneğin, Nagoya Kadın Üniversitesi’ni bir eğitimci olan ve 2. Paylaşım Savaşı sonrasında ilk kadın milletvekillerinden biri olan Haruko Koshihara, eşiyle birlikte kuruyor. Sugiyama Jogakuen Üniversitesi gibi kuruluşlar ise, 100 yıl önce dikiş-nakış okulu olarak kurulup daha sonra kadın üniversitesine çevriliyor. Yakın zamanda kurulan kadın üniversiteleri de olmakla birlikte Japonya’da birçok kadın üniversitesinin 100 yıllık köklü kurumlar olduğunu görüyoruz. Bunlar, Japonya’nın ya bağışçılar (örneğin, Senri Kinran Üniversitesi ve Sonoda Kadın Üniversitesi) ya özel girişimciler (örneğin, Konan Kadın Üniversitesi) ya da devlet eliyle ‘Batı’ya yetişmesinin bir yolu olarak destekleniyordu. Japonya’da ayrıca bir Budist rahibin Amerika ziyaretinden sonra açtığı Budist bir kadın üniversitesi de bulunuyor (Chikushi Jogakuen Üniversitesi). Aynı biçimde, Budist Kadınlar Birliği’nin 100 yıl önce kurduğu Kyoto Kadın Üniversitesi göze çarpıyor.

Japonya’daki Dinsel Olmayan Ataerkil Kadın Üniversiteleri

Bu ve benzeri örneklerde, bu okulların daha sonra karma eğitime geçmemesi dikkat çekici. Bu durum, ayrıca inceleme gerektiriyor. Bu üniversitelerin kimilerinde ilerici hedefler söz konusuyken, diğerlerinde kadınları geleneksel roller içinde görüyoruz. Yemek yaparken resmediliyor, güçlü ama narin olmaları, iyi bir aile üyesi olmaları vb. bekleniyor (örneğin, Kyushu Kadın Üniversitesi ve Odawara Junior Koleji). Benzer zihniyetli üniversitelerde, yalnızca, ataerkinin kadınlara uygun gördüğü bölümler (örneğin, ev ekonomisi, çocuk bakımı, gıda, eğitim, hemşirelik) var (örneğin, Kamakura Kadın Üniversitesi ve Kyoto Koka Kadın Üniversitesi). Bir de dikkat çekici teknik bir bilgi verelim: Ataerkil zihniyetli kadın üniversitelerinin sitelerinde bolca pembe, çizgi film kişilikleri ve çiçek görüyoruz.

Dolayısıyla, niyete göre Japon kadın üniversiteleri ilerici de gerici de olabiliyor. Diğer dikkat çekici nokta, coğrafi dağılım: Hem Hıristiyan kadın üniversiteleri hem de diğerleri yalnızca başkent ve çevresinde değil Japonya’nın çok farklı bölgelerinde kurulup çalışmaya başlıyorlar. Bu eğitim örgütlenmesi biçimi, kır-kent ayrımının ötesine geçmiş durumda. İlerici kent-gerici kır ya da taşra gibi bir ayrım söz konusu değil.

Tokyo’daki Kadın Üniversiteleri: En Tepedekiler

Tokyo’daki Ochanomizu Üniversitesi, Japonya’nın en iyi üniversitelerinden biri olarak anılıyor. Okul, 150 yıl önce, Japonya’nın ilk kadın okulu olarak kuruluyor. Kuruluşu sırasında kız öğretmen okulu statüsünde. Yıllar içinde depremlerde yıkılıp yeniden yapılıyor ve bir süre sonra üniversiteleşiyor. Okulun savsözü, “motive olmuş her kadının düşlerini gerçekleştirebileceği yer” biçiminde. Okulda, geleneksel ‘pembe’ bölümlere ek olarak doğa bilimleri eğitimi de veriliyor. Tokyo’daki bir diğer kadın üniversitesi, Tsuda Üniversitesi. 120 yıllık bir tarihe sahip olan kurum, Hıristiyan Japon bir eğitimci tarafından kuruluyor; ancak eğitim, dine dayandırılmıyor. Kurumun savsözü, ‘kadını güçlendiren üniversite’. Bölümlere baktığımızda, ‘pembe’ bölümler dışında, bilgisayar bilimi ve matematiği görüyoruz. Başkentteki bir diğer kadın üniversitesi, Tsuda ile yaşıt olan Tokyo Kadın Tıp Üniversitesi. Tokyo Kasei Üniversitesi, bir bağışçının desteğiyle 100 yılı aşkın bir süre önce dikiş nakış okulu olarak kurulup günümüze kadın üniversitesi olarak gelen bir diğer okul. Programında yalnızca ‘pembe’ bölümlere yer verilmiş. Başkentte çok daha fazla bilinen bir diğer kadın üniversitesi ise Japonya Kadın Üniversitesi. Bir eğitimcinin başlattığı 120 yıllık tarihinde dikkate değer birçok mezun vermiş olan kurumda, ‘pembe’ bölümlere doğa bilimleri eklenmiş. Kurulduğu dönem için ilerici bir kurum, fakat bugün çağın gereklerine uymakta geri kalmış izlenimi veriyor.

Son olarak, tartışma konusu olan Mukogawa Kadın Üniversitesi, 1939’da kurulmuş olan bir bağışçı üniversitesi. Tahminlerin tersine, bünyesindeki bölümler arasında yalnızca ataerkinin kadınlarla ilişkilendirdiği bölümler yok. Bunlar var ama bunlara ek olarak bilişim, mimarlık, eczacılık, sağlık bilimleri gibi alanlar da var. Dolayısıyla, kurumun, geleneksel bir ataerkil okul olduğu düşüncesi doğru değil. Ancak, kimin ataerkil olup olmadığını saptamakta doğru bir noktada olmadıklarına göre, felsefesiyle toplumsal amacı arasında ciddi bir uyuşmazlık var. Sunduğu müfredatı ise, Çin örneğinde gördüğümüz gibi, ayrıca incelemek gerekiyor. Genel olarak şunu da eklemeli: Bu kadar çok kadın üniversitesinin varlığına karşın, Japonya, cinsel eşitlik ve adalette çok geride. Demek ki, bu sorunların çözümünü kadın üniversitelerinde değil, başka yerlerde aramalı.

Kanada’daki Kadın Üniversitesi: Son Kalan Örnek

Kanada’da tarihsel olarak yalnızca kadın öğrenci alan üniversiteler çoktan karma eğitime geçmiş ya da başka üniversiteler içinde erimiş durumda. Bugün Kanada’da yalnızca bir tane kadın üniversitesi var: Brescia University College. Bu okul, bir Katolik kurumu. Bugün her inançtan yalnızca kadın öğrencileri kabul ediyor. Okulda ‘pembe’ bölümlerden başka program yok. Doğa bilimleri ve mühendislik gibi alanlarda eğitim verilmiyor.

Pakistan’daki Kadın Üniversiteleri: Kadın Mühendisler Yetiştirmek

Pakistan’da belli başlı 4 kadın üniversitesi var. Bunlardan biri olan Lahore Kadın Üniversitesi, kadınların doğa bilimleri ve mühendislik alanlarında ilerlemesi için büyük bir çaba sarf etti/ediyor. Okulun Türkiye’deki kimi üniversitelerle de ilişkisi bulunuyor. Bugün 13 bin öğrencisi olan kurumun 100 yıllık bir tarihi var. Tümüyle bilime ve teknolojiye dayanan bir kurum. Bir diğer kadın üniversitesi olan Kinnaird Kadın Koleji, 100 yıl önce kadınlar tarafından kuruluyor. ‘Pembe’ bölümlerle kısıtlı kalmayan bir okul. Bir diğeri, Fatima Cinnah Kadın Üniversitesi. Üniversiteye yerleşke olarak hükümet konağı tahsis edilmiş. Daha yakın dönemde kurulmuş bir üniversite. Mühendislik bölümleri olsa da, bu bölümler önceki iki köklü üniversite kadar güçlü değil. Zaten bu kadar kısa sürede böyle olması da beklenemezdi. Bir diğeri olan Sadık Koleji Kadın Üniversitesi, önceki kurum gibi, hem bilimlerin hem de ilahiyatın olduğu, akademik bilgi anlamında karma bir yapı.

Sonuç: Kadın Üniversitelerini Bırak, Ataerkiye Bak

Bu yazıda, Asya-Pasifik’ten ve Kuzey Atlantik’ten 10 ülkede bulunan kadın üniversitelerini ele alarak olumlu ve olumsuz örnekleri görmüş olduk. Bu konudaki tavır, kurulma amacına bağlı olarak belirlenmelidir. İktidarın kadın üniversitesi önerisi, kadın haklarını ilerletmek değil geriletmek gibi bir sonuç doğuracağı için eleştirilmelidir. Ayrıca, Türkiye gibi, eksiğiyle gediğiyle de olsa da, kadın haklarında belli bir noktaya gelmiş bir ülke için ve yüzyılımızda, demek ki bu coğrafya ve zamanda, kadın üniversitesi önerisi, ilerici özünü çoktan yitirmiş olacaktır. Kadın üniversitelerine karşı çıkılacaksa, bilimsel gerekçelerle değil, haklardaki ve özgürlüklerdeki ilerleme-gerileme sarkacına göre karşı çıkılmalıdır.

Son yıllarda Türkiye’de kadınların hayata ve işgücüne katılımını düşürüp onları geleneksel aileye hapseden, iktidarın temsil ettiği ataerkidir… Bu koşullarda, bir kadın üniversitesi kurmanın ek bir yararı olması beklenemez. Kadın öğrenci, sözgelimi mühendislik okuyup sonra geleneksel aile modeliyle eve kapatılacaksa, bunun bir artısı olmayacak. Yok eğer bu üniversite, ilerici amaçlarla, üniversite olanağı bulamayan kız öğrencileri ve Çin örneğindeki gibi, yaşam koşulları nedeniyle eğitim çağında üniversite okuyamamış ileri yaştaki kadınları kapsayacaksa ve bu öğrencileri ataerkiye övgüyle değil yergiyle yetiştirecekse, bu durum, haklar ve özgürlükler hanesine artı olarak yazılacaktır. Ancak, varolan eğitim sisteminde ve iktidar zihniyetinde böyle bir niyet ve amacın olmadığı çok açık.

Amaç, diğer eğitim düzeylerindeki haremlik-selamlık önerisini kadın üniversitesi uygulamasıyla birleştirip karma eğitime her düzeyde son vermek gibi görünüyor. Karşı çıkılması gereken, kadın üniversiteleri değil tam da bu ayırmacı zihniyettir. Yalnızca ‘pembe’ bölümler açıp ataerkil bir müfredata dayanan bir kadın üniversitesi, kadın hak ve özgürlüklerini ilerletmek yerine geriletecektir. Haklar ve özgürlükler açısından tartışılması gereken, tüm üniversitelerin kadın-erkek hattında bölünmesi değil, belki birkaç üniversitenin kadın çalışmalarında uzmanlaşarak kadın üniversitesine dönüştürülmesi olabilirdi. Böylelikle, tüm akademik bilgilerin kadınlar açısından yeniden değerlendirilmesi belki de mümkün olacaktı. Ama biliyoruz ki, bu önerideki amaç bu değil, tersine, ataerkinin daha da pekiştirilmesi…

Kadın üniversitesine gelene kadar eğitim sisteminin binbir çeşit sorunu var. Önce bunlar çözülmeli. Hepsinin temelinde olansa şu: Bize daha fazla bilim ve demokrasi gerekli; daha azı değil. Daha fazla hak, daha fazla özgürlük gerekli, kadınlar için de erkekler için de… Partizanca kadrolaşma değil, liyakat gerekli. Bunlar olduktan sonra, kadın üniversitesi gerekliyse bunu kurmak, ne çok zaman ne de çok enerji gerektirecek…

(*) Japonya’daki Hıristiyan kadın üniversiteleri şunlar: Baika Kadın Üniversitesi, Caritas Junior Koleji, Doshisha Kadın Koleji, Ferris Üniversitesi, Fukuoka Jo Gakuin Üniversitesi, Heian Jogakuin Üniversitesi, Hiroshima Jogakuin Üniversitesi, Keisen Üniversitesi, Kinjo Gakuin Üniversitesi, Kobe Koleji, Kobe Kaisei Koleji, Kobe Shoin Kadın Üniversitesi, Kwassui Kadın Üniversitesi, Kyoto Notre Dame Üniversitesi, Notre Dame Seishin Üniversitesi, Osaka Jogakuin Üniversitesi, Seinan Jo Gakuin Üniversitesi, Seisen Jogakuin Üniversitesi, St. Cecilia Kadın Junior Koleji, Tokyo Kadın Hıristiyan Üniversitesi ve Toyo Eiwa Üniversitesi.

TEILEN
Önceki İçerikKüçük İskender’e karşı sorumluluğumuz
Sonraki İçerik1. Adalar Kitap Fuarı
1978’de İstanbul’da doğdu. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 15 yıl ders verme deneyimine ve Yeni Zelanda (doktora), Avustralya (ortak proje) ve Latin Amerika’da (gazetecilik) araştırma deneyimine sahip bir akademisyen-yazardır. Araştırma ve öğretim konuları, iletişim, psikoloji, eğitim bilimleri, şehir plancılığı, Asya çalışmaları vb. gibi geniş alanları kapsamaktadır. Eğitimini Darüşşafaka, Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve yurtdışında tamamlayan Gezgin’in yayınlanmış 13 kitabı ve çok sayıda kitap bölümü, makalesi ve gazete yazısı vardır. Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü ve deneme türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri Türkçe’ye kazandırmaktadır.