Yıllardır görüşmediğim bir arkadaşımla altı yılın ardından buluşmak için sözleştik. Öğlen 12’ye 10 kala arkadaşımla yazıştım ve 1 saat sonra buluşma yerine geleceğini, yolda olduğunu belirtti. İşlerimi o buluşmadan sonra devam etmek üzere ertelemiştim, beklemekten başka yapacak bir işim yoktu. Hem altı yıldır görmediğim arkadaşımı görecek olmanın heyecanı hem de bir iş yapmadan beklemenin sıkıcılığı...
Son Yazılar:
Korku komedisi “The Menu” gurmece züppeliği irdeliyor
DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINIYLA AİLE
An Olarak Sahne, Hafıza Olarak Sinema: İki Aracın Ayrışan Estetiği
Masalların ve rüyaların yönetmeni: Leos Carax
Resim sanatının sokak çocuğu Rulez Duande Galeri’de
VEYSEL BATMAZ YOUTUBE KANALINDA ARİF DİRLİK’İ ANLATIYOR…
Kum Saatleri (Öykü)
ŞİİRDEN TABLOYA YANSIYAN “SİS”Lİ BİR BAKIŞ
İsla-Rokoko: Bir Çöküş Estetiği
Paul Tillich: Kategorilerin Ötesinde Bir Adam
Sineklerin Tanrısı: Güç Mücadelesinin ve Medeniyetin Kırılganlığının Alegorisi
Peki Amerika’daki Madun Konuşabilir mi? Kurtlarla Dans Filmi Üzerine Notlar
DÜNYA İŞÇİLERİNİN GENERALİ FRİEDRİCH ENGELS
Hepimiz o yırtıktan düşüverdik Yeraltı’na!
Abbas Kairostami: İslam Cumhuriyeti’nin Caudine Çatalları Altında Bir Kaleydoskop
Bir Parasız Yatılının Kuşatması
ARTANKARA 2024 ULUSLARASI ÇAĞDAŞ SANAT FUARI: BİR ELEŞTİRİ
Dil ve Kültürün Ayrılmazlığı: Speak No Evil
Bir “Yabancı”nın Sosyal İntiharı
Yazar: $ s (İsmail Sürücüoğlu)
BEYNİN HÂKİMİYET SERÜVENİ
Soğuk, ancak soğuğu zaman zaman okşayan ılık rüzgarlı bir kış akşamında önceki gün kaybettiği iddianın diyetini ödemek için Meriç bizi akşam yemeğine çıkarıyor. Metroda giderken kendimi yer yer İzmir metrosunun Hilal durağında hissetsem de Almanca anonslar beni kendime getiriyor, buğday yüzlü insanları izlemeye devam ediyorum. Bu esnada Meriç yanımda, eski bir arkadaşıyla telefonda konuşuyor. Neredeyse...
BİLİM VE FELSEFE YOLCULUĞUNDA İSLAMİYET
Spree Nehri üzerinde cafe olarak kullanılan alçak tavanlı şirin bir teknenin içerisinde Meriç ile sabah kahvemizi içiyoruz. Teknenin büyük pencerelerinden su yüzeyiyle hemen hemen aynı seviyede nehre bakıyoruz. Nehir yer yer donmuş, donan kütlelerin üzerinde yürümeye çalışan ördekler güzel bir manzara oluşturuyor. Ağaçların çıplaklığı had safhada, gece yağmaktan yorulan kar taneleri artık daha seçici davranıyor....
HALILARI “OKUMAK”
Sizleri bilmem ama bana -genelde bayram ziyaretlerinde- sıklıkla olurdu. Yıl boyunca görmediğiniz, dolayısıyla aranızda samimiyet bulunmayan akraba ya da tanıdık ziyaretlerine giderken ayaklarınız ilerlemek istemez, anne baba zoruyla gidersiniz. Ziyaret edilecek eve vardığınızda içerideki kalabalığın sesini duyunca ve kapı önündeki ayakkabıları görünce bacaklarınız geri geri koşmaya can atar, endişe artar. Kapı açılınca zoraki bir selamdan...
TEZEK SIVALI EVLERDEN CUMHURİYET AYDINLIĞINA
Aslında felsefe serisine devam edecektim. Ancak kısa bir ara vererek bu yazıyı yazmak istedim, sebebi hem Cumhuriyet Bayramı hem de Ahmet Hâşim’in 3 Eylül 1919 tarihinde yazdığı bir mektup. Bu mektuba girmeden önce, ilk gençlik yıllarımda üzerimde çok tesir bırakan iki eserden söz etmek istiyorum: “Yaban” ve “Zeytindağı”. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanını okumayanlar için...
Teos’ta Bilge Bir Ağacın Altında
Tatilde gittiğim yerin müze ve varsa antik kentlerini ziyaret etmeyi severim. Bu yaz Knidos, Milet ve Teos antik kentlerini tekrardan görme fırsatı buldum. Adını saydığım antik kentleri gezi yazısı gibi size anlatacak değilim. Meramım başka. Teos antik kentinde öteden beri beni etkileyen en önemli yapı oradaki meclis binası, tiyatro vs. değil, kentin bütününe yayılmış olan...
ORHAN KEMAL’İN ‘KIZ MESELESİ’ VE NÂZIM HİKMET
Her sene 2 ve 3 Haziran tarihlerinde içimi bir hüzün kaplar. Çünkü Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatında, eserlerinde kendimi en çok bulduğum edebiyatçılardan üçünün vefat tarihleridir: 2 Haziran 1970 Orhan Kemal, 3 Haziran 1963 Nâzım Hikmet, 2 Haziran 1991 Ahmed Arif. Bir yazarı ya da şairi sevmişsem onların günlük yaşamlarını, mektuplarını, günlüklerini merak eder ve irdelerim....
ŞİİR SÖYLEMEK
Yeniden Romantizm Tartışmalarına Şiir Cephesinden Bakış Eskiler “şiir yazmak” yerine “şiir söylemek” tabirini kullanırdı. Çünkü onlara göre şiir, yazılan bir şey değil; kimi zaman yüksek sesle, kimi zaman naif bir tonda söylenen, hayata dair bir ifade biçimiydi. Eleştirel Kültür dergisinin ilk sayısında işlediğimiz “post truth” kavramının yansımasını günümüz şiirinde de görebiliyoruz. Realizm, romantizm, toplumculuk, sürrealizm...
Çünkü İnsan Mesuliyettir!
Üniversite yıllarımda bir sohbetimizde Attilâ İlhan’a, “şair halktan beslenmelidir değil mi hocam” diye sormuştum. Cevabı kısa, net ve muhteşemdi: “Şiir halktan gelir halka döner. Ancak gelenle giden aynı şey değildir.” Geçtiğimiz günlerde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Araştırmaları ve Uygulama Merkezi’nin açılışı yapıldı. Türk edebiyatı için faydalı çalışmaların yapılacağı bir merkez...
YÜZÜNDEN RABBİ YESSİRİ SİLİNENLER
Geçtiğimiz günlerde sağ cenahtan, İstanbul Fatih’te yaşayan bir arkadaşımla sohbet ediyorum. Yıllarca savunduğu siyasal islamın artık benim bile yüzüne vurmaktan sıkıldığım skandallarını konuşurken cevap veremiyor, sükunetle dinliyor. Bilmem bahsetmiş miydim, benim bir de Su Ürünleri Fakültesi geçmişim vardır. Fakülte binası Beyazıt’ta olmasına rağmen uygulama yerleşkesi Sapanca’daydı. Toplamda bir buçuk yıl kaldığım Sapanca’da içerisi pek öyle...