Korku filmleri, vampirler ve zombiler arasındaki farkın arkasına gizleyerek sınıf ayrımını vurgular. Vampirler iyi huylu, zarif, aristokrattır; normal insanların arasında yaşarlar. Zombiler ise beceriksiz, atıl ve kirlidir; dışlananların ilkel ayaklanmalarını akla getirecek şekilde, dışarıdan saldırırlar.

Kapitalizm ile insanlık sonrası beklentiler nasıl ilişkilendirilebilir? Genel olarak kapitalizmin (daha) tarihsel olduğu ve insanlığımızın, cinsel farklılıkları kapsamakla birlikte daha temel, hatta tarihsiz olduğu öne sürülüyor. Bununla birlikte günümüzde tanık olduğumuz şey, insanlık sonrası geçişini kapitalizme entegre etme girişiminden başka bir şey değildir. Elion Musk gibi yeni milyarder gurularının çabaları bu yöndedir; “bildiğimiz haliyle” kapitalizmin sona erdiğini öngördükleri tahminler, “insani” kapitalizme atıfta bulunmaktadır ve bahsettikleri geçiş, “insani” olandan insanlık sonrası kapitalizme geçiştir. Blade Runner 2049 bu konuyu ele alır.

Sorulması gereken ilk soru şudur: Neden iki replika (Deckard ve Rachael) bir çift oluşturdu ve travmatik bir deneyim olarak, insani yollardan insan varlığını yarattı? Bazıları bunu bir mucize olarak görürken, bazıları bir tehdit olarak algıladı ve kınadı. Bu üreme veya cinsiyetle, yani insana özgü cinsellik biçimi ile mi ilgili? Film yalnızca üreme üzerine yoğunlaşıyor ve asıl soruyu tekrar gözardı ediyor: Doğurganlık fonksiyonundan yoksun bırakılmış bir cinsellik, insanlık sonrası dönemde varlığını sürdürebilir mi? Cinsellik imgesi standart olarak kalır. Cinsel eylem erkeğin bakış açısından gösterilir; böylece kanlı-canlı android kadın, Joi’nin erkeğe hizmet etmesi için yarattığı hologram-fantazi kadının sunduğu maddi dayanağa indirgenir: “O, gerçek bir insanın bedeniyle örtüşmelidir; bu nedenle sürekli iki kimlik arasında gidip gelerek, kadının gerçek bölünmüş nesne olduğunu ve kanlı-canlı olan diğerinin fantezileri gerçekleştiren bir araç olmaktan öteye gitmediğini gösterir.” Filmdeki seks sahnesi, (Her filminde olduğu gibi) partnerin sadece fantezileri gerçekleştirmek için bir dayanak değil, gerçek bir öteki olduğu otantik hetero-seksüelliği göz ardı ederek neredeyse tam bir ”Lacancı” tavır sergiler. Film ayrıca, androidlerin kendi aralarındaki potansiyel antagonist farklılıkları, yani “etten kemikten” bir android ile bedeni sadece bir 3D hologram projeksiyonu olan bir android arasındaki farkı keşfetmede başarısız olur. Nasıl olur da, seks sahnesindeki kanlı-canlı android kadın, erkek fantezisinin maddi dayanağı konumuna indirgenebilir? Android kadın neden karşı koymaz ve cinsel eylemi sabote etmez?

Film, eski dijital makineleri tasfiye etmek için yüzlerce insan yetimini, çocuk işçileri kullanan yarı-illegal bir girişim de dahil olmak üzere, sömürü biçimlerini bütünüyle ortaya koyar. Geleneksel Marksist görüş açısından bakıldığında, bu noktada garip sorular ortaya çıkıyor: Eğer imal edilen androidler işe yararsa, sömürü işlerliğini sürdürür mü? İşçilerin üretimleri, mal olarak kendi değerlerini aşan değeri üretir mi, böylece sahipleri tarafından artı-değer olarak tahsis edilebilir mi?

İnsanın, insanlık sonrası işçiler veya askerler yaratmak için insan kapasitesini geliştirme fikri, yirminci yüzyılda uzun bir tarihe sahiptir. 1920’lerin sonunda Stalin’in ta kendisi biyolog Ilya Ivanov (“Materyalizm ve Empirio-Eleştiri”de Lenin’in eleştirisinin hedefi olan Bogdanov’un takipçisi) tarafından önerilen “beşeri maymun” projesini bir süre maddi olarak destekledi. Buradaki düşünce, insanlar ve orangutanları çiftleştirmek suretiyle, ağrı, yorgunluk ve kötü gıdanın etkilemediği, mükemmel bir işçi ve asker sınıfı yaratmaktı. (İçselleştirilmiş ırkçılığı ve cinsiyet ayrımcılığı dolayısıyla Ivanov, elbette insanın erkeği ile maymunun dişisini çiftleştirmeye çalıştı; ayrıca kullandığı insanlar Kongo’dan siyah erkeklerdi; çünkü genetik olarak maymunlara daha yakın oldukları düşünülüyordu ve Sovyet Devleti, Kongo’ya pahalı bir keşif gezisi düzenledi.) Deneyleri başarısız olduğunda İvanov tasfiye edildi. Dahası Naziler, seçkin askerlerinin dayanıklılığını arttırmak için düzenli olarak uyuşturucu kullanıyorlardı; şimdi ise ABD ordusu, askerleri süper esnek hale getirmek için genetik değişiklikler ve ilaçlarla deneyler yapıyor (halihazırda 72 saat boyunca uçup savaşmaya hazır pilotları var).

Kurgusal alanda zombiler de bu listeye dahil edilmelidir. Korku filmleri, vampirler ve zombiler arasındaki farkın arkasına gizleyerek sınıf ayrımını vurgular. Vampirler iyi huylu, zarif, aristokrattır; normal insanların arasında yaşarlar. Zombiler ise beceriksiz, atıl ve kirlidir; dışlananların ilkel ayaklanmalarını akla getirecek şekilde, dışarıdan saldırırlar. Zombi ve işçi sınıfı arasındaki doğrudan denklem, Hays Yasası (Ç.N. Esas ismi production code olan ve Hollywood’da otuzlu yıllardan itibaren katolik kilisesinin zoruyla dayatılan kurallar bütünü) öncesi ilk uzun metrajlı zombi filmi olan White Zombie-Beyaz Zombi’de (1932, Victor Halperin) kuruldu. Bu filmde vampir yoktur. Ancak zombileri kontrol eden kötü adamın, Dracula rolü ile ünlenen Bela Lugosi tarafından canlandırılması dikkat çekicidir. White Zombie, en ünlü köle isyanının yaşandığı Haiti’deki bir yerleşkede geçer. Lugosi, başka bir yerleşkenin sahibini misafir eder ve ona işçilerinin zombi olduğu şeker fabrikasını gezdirir. Lugosi, işçilerin uzun çalışma saatlerinden yakınmadıklarını, sendikalaşma istemediklerini, asla grev yapmadılarını, üstelik durmaksızın çalışmaya devam ettiklerini belirtmekte gecikmez… Hays Yasası uygulamasından sonra böyle bir filmin çekilmesi mümkün değildir.

Standart bir sinematik formülde, sıradan bir adam olarak yaşayan (ve sıradan olduğunu düşünen) kahraman, kendisinin özel bir görevi olan, istisnai bir figür olduğunu keşfeder. Blade Runner 2049’da ise K, aksine, herkesin kendisine ihtiyaç duyduğunu düşünen (Deckard ve Rachael’ın çocuğu) özel bir figür olduğunu düşünür. Ancak yavaş yavaş farkeder ki o da tıpkı diğer replikalar gibi, yücelik yanılsaması takıntısı olan, sıradan bir replikadır. Böylece herkesin peşinde olduğu, asıl istisnai figür Stelline için kendisini feda etmeyi bırakır. Stelline’ın esrarengiz şahsiyeti burada hayati bir öneme sahiptir: O Deckard ve Rachael’in (çiftleşmelerinin sonucunda doğan) “gerçek” (insan) kızıdır; bu da replikalardan olma bir insan-evladının, insan yapımı replikalar sürecini tersine döndürmesi demektir. Stelline, gerçek bitkilerle ve hayvanlarla dolu açık alanda hayatta kalamaz; tamamen steril olan (beyaz bir duvardaki boş bir odada beyaz bir elbise) yalıtılmış dünyasında yaşar. Yaşamla teması, dijital makineler tarafından üretilen sanal evrenle sınırlıdır; ideal bir biçimde rüyaların yaratıcısı olarak konumlandırılmıştır: Replikaların zihinlerine yerleştirilecek sahte anıları programlayan bağımsız bir mimar olarak çalışır. Bu nedenle Stelline, yerine zengin bir görüntüsel goblen koyduğu cinsel ilişkinin yokluğunu (veya daha doğrusu imkansızlığını) örneklendirmektedir. Filmin sonunda yaratılan çiftin, standart bir seksüel ilişkiyi değil, bir baba ve bir kız çocuğunun aseksüel ilişkisini yansıtması şaşılacak bir şey değildir. Bu sebeple filmin son sahneleri hem çok bildik, hem de bir o kadar tuhaftır: K, baba-kız çiftini yaratmak için İsa’ya referans veren bir jestle, karlar üzerinde kendisini feda eder.

Bu yeniden birleşme kurtarıcı bir gücü barındırır mı? Ya da bununla, filmin tasvir ettiği toplumun insanları arasındaki karşıtlığa dair semptomatik sessizliğinin arka planına karşı olan hayranlığı mı okumalıyız? İnsan “alt sınıflar” nerede duruyor? Bununla birlikte film, küresel kapitalizmde egemen elitin kendisini aşan karşıtlığı başarılı bir şekilde ortaya koyuyor: Devletle aygıtları (Joshi’de kişileştirilmiş) ve büyük şirketler (Wallace’da kişileştirilmiş) arasında yer alan, öz yıkımsal bir sona doğru ilerlemeyi sürdüren karşıtlık. “LAPD, siyasi ve hukuki konumu dolayısıyla olası çatışmalardan birini temsil etse de, Wallace kendi kendisini üreten replikaların yalnızca devrimci-üretken potansiyelini görüyor ve bunun kendi işinde bir adım öne geçmesini sağlayacağını umuyor. Wallace’ın bakış açısı piyasayı yansıtıyor; Joshi ve Wallace’ın çelişkili bakış açıları incelemeye değer, çünkü bunlar siyasi ve ekonomi arasında var olan çelişkileri gösteriyor; ya da şöyle söylersek, garip bir biçimde sınıf-devlet mekanizmasının kesişmesine ve ekonomik üretim biçimindeki gerilimlere işaret ediyor.”

Joshi, insanların ve replikaların katı sınırlarla ayrılmasını hedefleyen ırkçı anlayışı temsil eder. Oysa gerçek bir insan olan Wallace, çoktan aşırı arzularla körleşmiş bir android, bir replika gibi davranmaya başlamıştır. Joshi’nin bakış açısı, bu ayrımın onaylanmaması halinde savaşın ve çöküşün başlayacağı yönündedir: “Eğer bir çocuk replika bir anne (veya ebeveyn) tarafından dünyaya getirilirse, bir replika olarak kalır mı? Eğer kendi anılarını oluşturursa, hala bir replika olur mu? Şayet kendi kendilerine çoğalabilirlerse, replikalarla insanlar arasındaki sınır çizgisi nasıl belirlenir? İnsanlığımızın ölçütü nedir?”

Öyleyse Blade Runner 49’a da değinerek, Komünist Manifesto’nun meşhur tanımlamasını, cinsel “tek taraflılık ve dar görüşlülüğün giderek imkansızlaştığını”, ayrıca cinsel uygulamalar alanında “katı olan her şeyin buharlaştığını, kutsal olan her şeyin bayağılaştığını”, kapitalizmin standart normatif heteroseksüelliğin yerine hızla yayılan istikrarsız-değişken kimlikler ve / veya yönelimler koyma eğiliminde olduğunu ekleyerek tamamlamamız gerekmez mi? Günümüzde “azınlıklar” ve “marjinaller” vurgusu, baskın çoğunluğun konumunu belirler ve liberal Siyasal Doğruluk teröründen şikayet eden aşırı sağcılar bile, kendilerini nesli tükenmekte olan bir azınlığın koruyucusu olarak ortaya koymaktadır. Veya Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’nun birinci bölümünde, 150 yıldan uzun bir süre önce yazdıkları şu cümleyi görmezden gelerek, bugün hala hegemonik bir konumdaymış gibi ataerkilliğe saldıran eleştirmenleri ele alalım: “Burjuvazi, elinin uzandığı her yerde bütün feodal, ataerkil ve pastoral ilişkileri sona erdirdi.” Bu ifade, eleştirilerini ataerkil ideoloji ve pratiğe odaklayan sol eğilimli kültür kuramcıları tarafından halen göz ardı edilmektedir. Tam da insan ve insan olmayan arasındaki ayrımı parçalayacak, insanlık sonrası -genetik veya biyokimyasal olarak manipüle edilmiş- olası yeni android formlardan bahsedildiği yok.

Çeviren: Nesli Türk