Ana Sayfa Manşet Cem Yılmaz V ‘‘Sinema’’dan Kaçışı

Cem Yılmaz V ‘‘Sinema’’dan Kaçışı

Cem Yılmaz V ‘‘Sinema’’dan Kaçışı

Ne anlatayım? Cem Yılmaz’ın yeni zaman makinesi maceralarını mı? Tamam, ona da geleceğim. Gelmezden evvel yakıcı gördüğüm bir sorunu işaret etmek istedim.

Arif V 216 vizyona girdi. Filmden beklentiler yüksek değil. Cem Yılmaz eski filmlerine yakın bir telden çalıyor ve Gora, Arog hikâyelerinin devamını çekiyor. Yönetmen koltuğunda Kıvanç Baruönü oturuyor. Oyuncu kadrosu yine benzer…

Cem Yılmaz çeşitli görevlerinde boy gösterdiği ve genel anlamda arkasında durduğu bir filmde daha sinemadan kaçmayı başarıyor! Hani Yılmaz hep peşin cevaplarıyla, muzip zekâsıyla bilinir ve takdir edilir ya bir nokta ıskalanır, bir meziyeti görmezden gelinir: o, “nitelikli film” çekmekten de usta manevralarla uzak durmayı başarır her defasında. “İyi poz” vermez anlayacağınız yahut “en iyi bildiği pozu” verir, iyisini aramaz, nitelikten kısar.

Cem Yılmaz -hep söylenir- iyi senaryo yazabilir, yönetmenlik yapabilir; ötesinde, hadi bunları bir kalem geçelim, iyi oynayabilir, tabiri caizse döktürebilir. Maalesef o sinemadan kaçıyor ve bu saydıklarımı sergileyecek çapa sahipken yalnızca güldürüyor. Meslek alışkanlığı diyelim fakat geçmeyelim!

*

Cem Yılmaz, Herşey Çok Güzel Olacak (Ömer Vargı,1998) filminde gayet iyi oynamıştır. O dönem karikatür bile çizmektedir, mizahın farklı kulvarlarında emek sarf etmektedir, Leman terk’tir. Stand up gösterileri alıp yürümektedir. Bu gösteriler seyirciyle ve halkla doğru reaksiyona girip koşturmaya başladığında, deve yüküyle kazançlar sağlandığında Hokkabaz (Ali Taner Baltacı, 2006) gelir. Cem Yılmaz yine döktürür, hikâye deseniz, hayli olgun bir hikâyedir; naiftir, derdini lastik gibi çekiştirmeden inceden inceye anlatır.

Av Mevsimi’nde (Yavuz Turgul, 2010) Cem Yılmaz asabi Laz polise ruhunu katar. Güldürmez, güldürmeye zerre çalışmaz. Zaten film de öyle bir film değildir. Cinayet her yerdeyken film cinayet masasında işlenir, av mevsiminde geçer. Zalimler sofrasından da rakı kadehi ve beylik tabancasıyla bir Cem Yılmaz geçer. Adı İdris’tir, saplantılı bir âşıktır, mesleğine tutkundur; hafiften kadın düşmanlığına kayar ettiği laflar ama kalbi temizdir. Bilindik bir kompozisyon…

Haklı olarak şunu soracaksınız: “Yahu sen yazının başından beri ne anlatıyorsun?

Ne anlatayım? Cem Yılmaz’ın yeni zaman makinesi maceralarını mı? Tamam, ona da geleceğim. Gelmezden evvel yakıcı gördüğüm bir sorunu işaret etmek istedim. Madem siz okurlar bir soru sordunuz ben de müsaadenizle Cem Yılmaz’a bir soru sorayım: “Sevgili Cem Yılmaz sinemadan daha ne kadar kaçacaksın?” Kilo almışsın, filmde ödem deyip şakaya vuruyorsun, kendinle dalga geçiyorsun amenna! Hayli de para kazanmışsın, sosyal medyada üzerine gelenlere açık bir dille yanıt veriyorsun, biliyoruz. Yeter da! Bizi zekândan ve oyunculuğundan mahrum bırakma, elini koy artık taşın altına! 

Bu çirkin gösteri dünyası nice yeteneği yuttu. Mehmet Ali Erbil bataklıkta sönen bir çiçekti; Okan Bayülgen o çamurda on senelerce debelendi, unutulup gidiyor işte! Sen, pisliği seyircinin tecrübesiyle sabit bir mecraya, televizyona hiç bulaşmasan da esprilerin tükendiğinde, o sahnede yapayalnız kalacaksın. Tüm samimiyetimle ilan ediyorum ki gönlüm buna elvermiyor!

Açık mektupvari tamamlanan bir girişin ardından filme girelim. Cidden ne anlatılır? Gora, Arog, Arif… Bildiğimiz kahramanlar, yakından tanıdığımız maceralar… Zamanla, uzamla oynanan bir film daha… Arif V 216’yı söz gelimi Recep İvedik 2-Recep İvedik 5 ilişkisinden ayıran ne? Gişede tutan bir silsile ve biz seyirciler… Yine başbaşayız.

2017’den Seslenemeyen Bir Cem Yılmaz

Kilimci, gezi rehberi Arif’in Gora gezegeninden robot dostu 216 pilinin tükenmesine yakın dünyaya, dostunun yanına ve “insan olmaya” gelmiştir. Asıl niyeti son günlerini mekanikliğine itiraz ederek, yazılımını reddetip sıcak ilişkiler kurarak geçirmektir. Meselemiz böyle başlar fakat günümüzde bir robotun varlığını sindirecek bir konuksever ortam bulunmadığından zaman makinesi bizi 1969 yılına dek atar. Günümüzden geçmişe doğru silkeler. 216, Yeşilçam hayranıdır, aşkların sıcaklığını o filmleri izleyip tatmıştır. Esasında perşembenin geleceği çarşambadan, bizim bugün aşk sıcaklığı bulamayıp geçmişe uzanacağımız ise 216’nın dünyamıza teşrif ettiği ilk andan itibaren bellidir.

Biz de bir soluk genele uzanalım. Cem Yılmaz mizah öykülerini İstanbul’da veya Anadolu’da kuramıyor. Diğer yandan güncel bir anlatımı neredeyse hiç denemiyor. Filmlerine şöyle bir baktığımız zaman ya geçmişe ya geleceğe yolculuk görüyoruz. Komedi, gerçekten koparılmış anlatıların barınağı değildir ve meziyet güncel malzemeyi stand up gösterilerinde kullanmakla sınırlandırılamaz. O işin kolayıdır.

Cem Yılmaz, zamansal atlayış filmlerinde; Pek Yakında‘da ve Ali Baba ve 7 Cüceler‘de bu coğrafyanın gerçeğine dokunmaktan geri duruyor. Cambaz ipte yürüyor, izliyoruz; salondan ayrıldığımızda, gündelik yaşantımıza gerisin geri daldığımızda, o mecburi ve kişisel harala gürele’mize döndüğümüzde Yılmaz’ın yalnız dillere pelesenk olmuş esprilerini ve özgün üslubunu anıyoruz.

Öyleyse tüm bu filmler neyi anlatıyor? Kaçışın ve ticari kazancın dışında neyi? Cem Yılmaz kuşkusuz ticari güldürüler çekiyor, bir espri anlayışı var, tutturduğu bir mizah dili var. Hakkını teslim etmek için yiğidi öldürmek hani ciddi bir zulümdür! Yiğit dimdik ayakta ve meydan işte ortada! Yiğit ayakta ancak bu filmleri izlememiz için geçerli bir sebep sunun! Güleceksek açıp bir videosunu izleyebilir, eski filmlerine de bakabiliriz. Bu yol tanıdıktır ve buradan ancak ve ancak tükenişe varılır!

60’lar vs 90’lar

Yine de Cem Yılmaz filmlerine sosyolojik açıdan yaklaşmak faydalıdır diye düşünüyorum zira mizahçılar toplumsal malzemeyi verimli bir şekilde yansıtırlar. Ne kadar ekmek o kadar köfte hesabı nasıl bir toplumsal yapı öyle bir mizah anlayışı…

Kahramanımız Arif 60’lara neden döner? Günümüz baskıcıdır, değerler aşınmaktadır, gelenek yozlaşmaktadır. Camialar, cemiyetler, topluluklar; her türden ilişkiler sımsıkı görünenleri bile dağılmaktadır.

Arif’in 60’ları, Pek Yakında filminde olduğu üzere Yeşilçam nostaljisi arka planlıdır, bir nevi saygı duruşu niteliği taşımaktadır fakat Arif V 216, Yeşilçam sektörünün çilekeş şartlarda film çekme pratiği yerine o dönemin ruhunu ve malzemesini önüne koymaktadır.

Yeşilçam klişeleri; mahallenin cefakâr, “libidosuz” kaynaşmış yapısı, naif çıkış noktası film içinde filmin konusudur. Pek Yakında doğrudan bir “film içinde film” örneği sergilerken Arif V 216 zaman yolculuğu vasıtasıyla film içinde bir mahalle dokusu sunar, dokuyu inceler. Hatta sosyal deney yapan sosyologlar dahi anlatıya bir kıyısından eklemlenir. 

Peki, 60’larda gelişen olayların karşısına Arif nasıl çıkar? Arif, 2017’yi tercih etmez. Onu 69 senesinde pop yıldız yapan şarkılar 90’ların ikonlaşmış şarkılarındandır: Tarkan, Mustafa Sandal şarkıları günümüzde de ruhu aranan 90’ları işaret eder. Böylece Cem Yılmaz hem 60’ları hem 90’ları gayet işlevsel kullanır. Yakın siyasal tarihe kabaca göz attığımızda görürüz: 70’ler siyasi karışıklar, sokak çatışmalarıyla geçer; 80’ler darbe ve özelleştirmeler, göç ve yoksulluğun haber değeri taşıyan boyutta artışıyla… İki binleri zaten biliyoruz! Arada kalan 90’lar ve Yeşilçam’ın tüm belirgin özelliklerini taşıyan 60’lar temiz olmanın, temiz kalmanın tarihsel imleri haline getirilmiştir. 

Cem Yılmaz bugünden kaçar ve geçmişin saadetle özdeşleştirilmek gayreti gösterilen aralıklarına sığınır. Görürüz ki Yılmaz salt sinemadan değil günümüzde öykü anlatmaktan da imtina etmektedir.

Gezdiğin Gördüğün Senin Olsun, Bize Biraz Esprilerini Anlat!

Yılmaz’ın seyircisi belki bu kaçışlara amenna diyecektir. “Güldürsün yeter” çıtasını tartışmaya açalım o vakit. Arif V 216 siyasi göndermelerin gırla olduğu bir yapım. Yanı sıra seyirciyi espri bombardımanı bekliyor. İşte burada işin güldürü matematiğine giriyoruz. Cem Yılmaz sahne gösterilerinden taşıdığı alışkanlığından olsa gerek esprileri art arda patlatıyor. Biri soğumadan diğeri gelince filmin tadı kaçıyor.

Bir güldürü filminin tadını ve başarısını çok güldürmesiyle değil az güldürmesiyle ölçmek akla yatkındır çünkü çok güldürenler salondan ayrılındığında süratle unutulmaya mahkûmdur. Seyirci ne denli az espriye gülerse o espri o denli “tutmuş” olacaktır. Güldürüde “sürümeden kazanma” mantığı film yahut teatral gösteri, sahne performansı tamamen ticari kaygıya dayanıyorsa bile bir müddet sonra iflası getirir. Hele her şeyin vadesinin her geçen gün tartışılmaya açıldığı bir çağda, çağımızda! 

Seyircinin olur olmaz her şeye, her sahneye güldüğü slapstick tarzı fiziksel eksiklik ve sakarlık içeren güldürüler sinemanın sessiz döneminde matah bulunsa da günümüzde daha çok filmin seyirciyi sarıp sarmalayan atmosferi yeğlenir. Bu Yılmaz filmleri çeşitli malzemelerden beslense dahi film bütünlüğüne erişemiyor. Elimizde, Cem Yılmaz’ın yüksek seviyede stand up gösterisi ve “Güldür Güldür Show” skeçlerinin özenle dizilmiş ancak pek sindirilmemiş bir seçkisi kalıyor. Çağlar Çorumlu, Zeki Müren’i başarıyla canlandırıyor ki kendisi Türk sinemasının yetenekli oyuncularından ve Güldür Güldür Show tarzı skeçlere fazla gelen bir isim…

Arif V 216’da çok fazla kelime oyunu var. Güldürü iki temelden hareket ediyor: komik tipler ve zekice hazırlanmış göndermeler, taşlamalar. Bu yapının harcında tutturucu öğeyse elbette Cem Yılmaz’ın komedi filmlerine uyguladığı zaman-mekân değişiminin bir kaçış sahası yaratması…

Toparlarsak Arif V 216’da öne çıkan sonuç; sıralanmış kelime oyunu bazlı esprilerin ve siyasal yergilerin seyirci tarafından henüz sindirilmeyip soluklanmaya fırsat verilmeden ilerlemesi, yaratılan atmosferin tiplemeler ve espriler arasında boğulması diyebiliriz.

Arif V 216’da Siyasi Altyapı

Doğru söylemek gerekirse Yılmaz’ın bu son güldürüsü daha evvel yanaşmadığı ölçüde bir siyasallık içeriyor. “Komşularla sıfır sorun, dünyayla hır gür” esprisi mevcut hükümete bir yumruk çıkarmış. Asıl vurucu darbe/gönderme hiç kuşkusuz robotlara sağlanan imkânların vurgulanması… 216 adlı robot zamanı değiştirip ülkeyi ele geçirdiğinde, enerji sektörüne hâkim olduğunda kendi taraftarlarını iş-güç, kıdem-mevki sahibi yaparak bir toplumsal yarılma ve meşruiyet zemini koyuyor.

Filmin öteki siyasal dayanağını seküler ve bilim yanlısı bir bakış açısıyla desteklenmesi oluşturuyor. Arif V 216’da sosyal bilimler karikatür düzeyinde bırakılsa bile filmin sonunda gerçekleşen topluluğa yönelik nostaljik tiratta bilimin altı çiziliyor.

Film bolca alkol tüketilen, “çılgın” partilerin verildiği boyutuyla seküler damara oynuyor. Cem Yılmaz adına güvendiğinden politik seçimini bilinciyle yapıyor hem nalına hem mıhına vurma ihtiyacı duymuyor. Örneğin Şahan Gökbakar bu konuda uyanık bir tavır sergiliyor. Bilinci ortalama bir izleyici kitlesine seslendiğinden popülist ayak oyunlarına sık baş vuruyor. Milliyetçiliğe, seçkinciliğe karşı milletçiliğe oynuyor Recep İvedik serisinin son filmlerinde.

Birkaç Ek ve Sonuç

Filmin süresi yersiz uzatılmış. Arif V 216’dan bir yarım saat atılsa hikâye nispeten olgun kurulur ve aktarılırmış, mesajlar pekişirmiş. Öte yandan aksiyon sahneleri başarısız olmuş. O sahnelerden kısılıp distopik İstanbul görüntüleri daha canlı verilebilirmiş. Pervaneli uçaklarla takip sahneleri yerine distopik İstanbul’un altı çizilseydi verimli olurdu diye düşünüyorum.

Robot 216’yı canlandıran Ozan Güven gücün karanlık yanına geçtiğinde adeta komik bir Can Manay oluveriyor. Jestleri ve mimiklerinden ziyade andırdığı karakter ile internet dizisi Fi’nin reytinginden yararlanılmış. Filmde şarkıların kullanımı sırıtmıyor ve denge gözetiliyor. 60’ların karşısına 90’ların dikilişi şarkılar üzerinden olunca günümüz seyircisinin pek aşina olmadığı müzikal esintilerdense bir müzik tufanı dinliyoruz.

Arif V 216’nın handikap hanesine çok fazla ünlü yüzünün ve namının kullanılışını yazabiliriz. Gerçek karakterler, Yeşilçam tiplemeleri, ses sanatçıları, farklı dönemlerden farklı ekran yüzleri ve filmin kendi karakterleri o denli iç içe geçiyor ki kim hangi dönemde kime hayat vermiş yahut kim kendisini oynamış kavramak epey güçleşiyor.

Bir Cem Yılmaz güldürüsünü daha tükettiğimizde şu soru gündemimize taşınıyor: Cem Yılmaz sinemaya ne zaman dönecek? Filmden, hiç yapılmamış bir Zeki Müren anekdotu üslubuna göndermeyle bitirelim yazıyı: Cem Yılmaz da bizi görecek mi? Özlem ve ısrar içinde bekliyoruz kendisini efenim!

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl