Sayın Derya Yücel’in EK Dergisi sitesinde yayınlanan “Sahte-kar Bir Oyun: Trumbauer Koleksiyonu” adlı yazıma istinaden yazmış olduğu açıklama için benim de cevap hakkımın doğduğunu düşünüyorum. Öncelikle belirtmem gereken en önemli konu Derya Hanım’ın yazıma dikkat çekerken özellikle belirttiği şekli ile tarafımdan kaleme alınan yazının AICA üyesi Ali Şimşek’in editörlüğünü yaptığı  EK Dergi’de yayınlanmış olmasıdır. Bu cümlede Ali Şimşek’in AICA üyesi olmasının belirtilmesi bana maalesef günümüzün her alanında savaşmak zorunda olduğumuz sansürün etkisini hatırlattı. Kendisine soruyorum Ali Şimşek AICA üyesi olduğu için yazımın EK Dergi’de yayınlanmaması mı gerekirdi? Peki buna sebep camia ilişkilerini korumak amaçlı önlem mi, yoksa gerçekten yetersiz bir yazı yazmış olmam mı? Özellikle belirtmem gerekir ki EK Dergi birçok farklı görüşte insanı bir araya getiren belki de Türkiye’nin son zamanlarda en çok ihtiyaç duyduğu anda ortaya çıkmış oldukça kaliteli ve tarafsız bir yayındır.

EK Dergi  yazarlarına o kadar özgür bir ortam sağlar ki, derginin editörü ve AICA ÜYESİ olan Ali Şimşek bu yazılara yalnızca editöryel anlamda dokunuşlar yapar ama yazara kesinlikle sansür uygulamaz. Sayın Derya Yücel’in AICA üyesi olarak sansürü destekler nitelikteki bu açıklaması oldukça üzücüdür. Öte yandan Kültigin Akbulut’un yazdığı yazı için ne kadar ödeme aldığını sormam konusunda Derya Hanım’ın beni “ yıpratıcı, etik olmayan ve husumet içeren” bir tavır ile suçlaması sanıyorum AICA’nın  Telif Hakları konusunda gösterdiği çabalar ve oluşturduğu fiyat listesi ile büyük bir ironi içermektedir. Bilindiği gibi Türkiye Sanat Ortamı’nda sanat yazarları para alamadıkları, kurumlar ve yayınlar telif hakkı ödemediği için bu işi gönüllülük esası ile yürütüyorlar. Bir yazara kurum ya da sanatçı için kaleme aldığı yazılarda telif verilmemesi etik olmayan bir konu iken Derya Yücel’in bir yazarın para aldığını düşünmemi etik olarak sorgulaması oldukça gülünçtür.   Kasa Galeri’de şu an gerçekleştirilen Trumbauer Aile Koleksiyonu Sergisi  sanat kalitesi düşmüş, intihal, kopya ve seri üretimlerin giderek fazlalaştığı, nitelikli işlerin ise çok az olduğu Türkiye Sanat ortamını daha da dibe çekecek bir projedir. Açıklaması ile Derya Hanım’ın, röportajı ile Özgür Demirci’nin  ve yazar Kültigin Akbulut’un sürekli içini dolduramadan bahsettiği bir katman söz konusudur. Ancak bu içi doldurulamayan katman sözcüğünün, etkinlik ziyaret edildiğinde neden içinin doldurulamadığı oldukça açıktır. Bu kadar ciddi bir şekilde duyurulup, haberi yapılan bu etkinlikte aynı ciddiyetin sunulurken  gösterilmemesi sanat izleyicisine kendisini oldukça kötü hissettirmektedir. Bu sebeple sahte bir haber ile yalnızca ilgi çekmek için yapılmış bir etkinlik izleniminden öteye gitmemektedir.

Sanat izleyicilerinin birçoğu işlerinden arta kalan zamanda  buna vakit ayırırken, özel randevu sistemi ile gezdirilen sergide Ahmet Öğüt’ün Mona Lisa’sı ve bu kötü uygulanmış proje ile karşılaşmak bir izleyici için umut kırıcı bir deneyimdir.  Bu sergi bağlamında yayınladığım yazının ise sergiyi eleştiren bir yazı  yerine  galeriyi karalamak olarak algılanması sanat piyasamızda eleştirinin ne kadar zor şartlar altında yapıldığını ve yazarların niçin eleştiri kaleme almaktan uzak durduklarını tekrar gözler önüne sermiştir. Bu sebeple Derya Hanım’a benim yazımı düzeltme beklentisi içerisine girmemesini aksine Kasa Galeri’nin sergi projelerini daha hassas seçmesini temenni ederim. Kendisine özellikle belirtmek isterim ki ben hiçbir yazımı galeri, kurum ya da sanat çevresini pohpohlamak ve bu mecrada bir yer edinebilmek için yazmıyorum. Bir sanat tarihçisi olarak günceli not ediyorum. Derya Yücel’in bahsettiği gibi yazımda “instrinsic” ve “extrinsic” bilgiler vermemiş olmam, hatta kendisi gibi terminolojik bir dil kullanmamam benim yazarlığımı ancak akademik bir çalışmada eleştirmesini sağlayabilir.

Yazı yazmaya başladığım ve bu yazılarım yayınlandığından beri özellikle en çok dikkat ettiğim şey yazılarımı okuyan herkesin anlayabilmesidir. Bu nedenle hiçbir yazımda gerekmedikçe terimler ve yabancı kelimeler kullanmam. Bu benim bir yazar olarak durmak istediğim, devam etmek istediğim yoldur. Ben yazılarımı entelektüel çevreler için değil,  sanat ile ilgilenen herkes için yazıyorum. Sanata ilgisi olan ve eleştiri yazılarında ya da sergi yazılarında geçen akademik yazı dili yüzünden sanattan anlamadığını düşünen ve sanat ile arasına mesafe koyan insanlar için kaleme alıyorum. Ancak şunu da belirtmekte fayda var ki Sanat Tarihi eğitimi almış birisi olarak bu alanda akademik yazı yeterliliği olabilecek birisiyim yazılarımda bu dili kullanmıyor olmak ise benim bilinçli tercihimdir.AICA üyeliği Derya Hanım’ın yazısında özellikle vurgulanmışken ise şunu sormak istiyorum. AICA üyeliği bu kadar kıymetli iken herhangi bir sanat yazarının özellikle hiçbir sanat eğitimi almamış bir sanat yazarının yalnızca bir süredir periyodik olarak sanat haberi yapması AICA üyeliği için yeterli midir? Uluslararası Eleştirmenler Derneği’nin üye olarak aldığı eleştirmenler konusunda daha titiz çalışması gerekmez mi?  Ayrıca sormak istiyorum Kasa Galeri’de düzenlenen bu etkinlik ile amaçlanan nedir? Bu etkinlik sonrası sanatçılar ya da galeri nasıl bir sonuca ulaşacaktır? İzleyicinin anlayamadığı o katmanlar nelerdir?

TEILEN
Önceki İçerikKIRMIZI ŞAPKALI TESPİT BÖCEĞİ
Sonraki İçerikGÜNEYE KAÇACAK KÜÇÜK BURJUVAYA NOTLAR
1988 yılında İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden 2013 yılında mezun oldu. 2014 yılında EVS projesi ile 8 ay İtalya’nın Palermo kentinde yaşadı. Çeşitli Sanat Galerileri’nde galeri asistanlığı ve yöneticiliği yaptı. Online platformlarda Güncel Sanat yazılarını yayınlamaya devam ediyor.