John Ruskin. Entelektüel saygınlığı T.S. Elliot’tan Gandhi’ye, Oscar Wilde’dan Tostoy’a pek çok halefinin iltifatıyla defaten teslim edilmiş; etkisi 19. yüzyıldan başlayarak tüm 20. yüzyıl boyunca sanat, mimari ve edebiyat gibi alanlarda eksilmeden kendisini hissettirmiş bir Victoria çağı düşünürü. Bir entelektüel. Pek çok alanda yazmış olmasına rağmen, düşünme ve yazma pratiği temel olarak sanat, doğa ve toplum arasındaki karmaşık ilişkiye odaklanmış parıltılı bir zekâ.

Ruskin’in 1884-1885 yıllarında Londra Enstitüsü’nde verdiği derslerin derlemesi olan ve VakıfBank Kültür Yayınları’nca ilk defa Türkçeye kazandırılarak geçtiğimiz Şubat ayında yayımlanan On Dokuzuncu Yüzyılın Fırtına Bulutu, aynı minvalde, Sanayi Devrimi sonrası doğadaki değişimi sanatla ilişkisi içerisinde tetkik ve teşhis ediyor; bu yönüyle de devrim sonrası çevre sorunlarını ele alan ilk metinlerden biri olarak görülüyor. Ancak Ruskin’in kitap boyunca okuyucuyu kendisine hayran bırakan parıltısı, bir “ilk metin” ortaya koymasıyla sınırlanamayacak kadar derinlikli. O, neyi ortaya koyduğu kadar, bunu nasıl ortaya koyduğuyla da kendisine şapka çıkarttırıyor.

Ruskin’in 19. yüzyıl sonlarına doğru akademik bir enstitüde öğrencilerine sunduğu bu iki “ders”, Sanayi Devrimi sonrası gökyüzü değişimlerini kendisine “mesele” etmesiyle birlikte bu değişimleri kırk yıl boyunca (yaklaşık olarak 1831 ile 1871 yılları arasında) düzenli olarak gözlemleyen ve günlüğüne kaydeden bir entelektüelin çaba ve merakının ürünü. Kararan ya da kızaran bulutların renk ayrıntıları, hareketleri, nedenleriyle birlikte tek tek, günbegün irdeleniyor. Kırk yıl boyunca tutulan her bir günlük notu, antik metinlerdeki gökyüzü tasvirleriyle, Sanayi Devrimi ressamlarının tablolarındaki ayrıntılarla, başka yazarların tespitleriyle harmanlanıyor. Münferit vakaları baz alan değil, kırk yıl boyunca sabırla süren gözlem ve tespitlere dayanan bir eleştirellikle izleyicisine sunuluyor. “Mesele”sine karşı istikrar ve tutarlılığının yanı sıra, bizzat neyi (nasıl) mesele ettiğiyle de, “zamanını aşabilen entelektüel kimdir” sorusu için geleceğe iyi bir yanıt bırakıyor.

Bu kitabın sunduğu “entelektüel” örneği, entelektüelin bu kitap bağlamında “doğa” olarak özetleyebileceğimiz, kendisini çevreleyen dünyayla kurduğu ilişkiye dair okuyucuya ciddi düşünme konuları veriyor. Nitekim Ruskin, insan-doğa ilişkisinin doğa aleyhine ilerleyen, önemli bir evresine tanıklık ettiği yaşamsal sürecinde, “mesele”sini olgusal bir çığırtkanlık ya da ezbere dayalı kaygı söylemleriyle ele almadığı gibi, bu uzun soluklu irdeleyişinde kendisini ne insan ailesinden ne de “doğa”dan ayrı bir yerde konumlandırıyor. Kendi türünün eylemlerinin doğa üzerindeki sonuçlarını, doğayla ilişkisini koparmadan gözlemlerken, ayrıca bu sonuçların başka entelektüellerin ve sanatçıların ifadesiyle nasıl temsil edildiğine de kafa yorarak entelektüel meraka dair kendini aşan karmaşık bir incelik de ortaya koyuyor. Kırk yıllık bir çalışmanın adanmışlığıyla, entelektüelliğin malumatfuruşluğun çok ötesinde derinlikli ve kapsamlı bir insan-çevre ilişkisi farkındalığı olduğunu okuyucuya gösteriyor.

Ruskin’in, tüm bu tetkik ve tespitler üzerine vardığı sonuçsa, dünyadaki ahengin her tarafta bozulmuş olduğu; insanın da “kaba kuvvetlerin yönlendirdiği kaba canavarlardan başka bir şey olmadığı.” Şimdilerde, Sanayi Devrimini izleyen iki yüz yılı aşkın süre sonunda insan-doğa ilişkisinin geldiği yere bakınca, Ruskinvâri bir derinliğe çok daha fazla ihtiyaç duyduğumuzu söylemek mümkün. “Kaba kuvvetlerin yönlendirdiği kaba canavar”ın eylemlerinin yarattığı devasa tahribatın karşısına “doğal” olana dair güzellemeleri koymaksa, basitçe yetmiyor. Tıpkı yüzyılımızın bir diğer önemli entelektüeli Umberto Eco’nun Somon Balığıyla Yolculuk [Il Secondo Diario Minimo] kitabının “Hayvanlardan Söz Ederken” bölümünün son cümlesinde dediği gibi:

İnsanların ne kadar kötü olduğunu bu çocuklara unutturmak için onlara ısrarla ayıların iyi olduğunu öğrettik. Oysa insanların ne olduğunu ve ayıların ne olduğunu onlara dürüstçe anlatabilirdik.”1

1 Eco, U. Somon Balığıyla Yolculuk (2. Baskı), çev. İlknur Özdemir, İstanbul: Can Yayınları, 1997, s. 178.

J. M. W. Turner

JOHN RUSKIN, ON DOKUZUNCU YÜZYILIN FIRTINA BULUTU

(VakıfBank Kültür Yayınları, çev. Erdem İlgi Akter, 2019, s. 109-110)

Duymakla ilgiliyseniz eğer, size kendim hakkında şu kadarını söyleyebilirim: Gençliğimde hava günümüzde olduğu gibi olsaydı, ‘Modern Ressamlar’ gibi bir kitap asla ortaya çıkmazdı, çıkamazdı; çünkü bu kitapta yer alan her bir duygu ve görüş, doğanın nimet ve güzelliklerinin bahar ve yaz ayları boyunca üzerimde bıraktığı izlenimlere ve o zamanlar kanıtlanabilir olan bir gerçeğe; dünya yüzeyinin büyük bir bölümünde hava ve toprağın, aynı bir okutmanın kendi emeğine yakınlığı ya da bir adamın sevgilisine yüce bakışları gibi, insan ruhunun eğitimine uygun olmasına dayalıydı.

Günümüzde bu ahenk bozuldu, hem de dünyanın dört bir yanında bozuldu: Geçmişte var olan şeylerin parçaları günümüzde de varlığını sürdürürken mazi tekerrür ediyor; fakat aylar geçtikçe, günün üzerine daha çok karanlık çöküyor ve yerkürenin iki kutbunda da küller gece boyu parlamaya devam ediyor.1

Musibet, tehlike veya karanlık sayesinde, kaba kuvvetin yönlendirdiği zalim ve kaba canavarlardan başka bir şey olmadığınıza dair inancınızla ne türden bir teselli veya cesaret elde edeceğinizi size ben söyleyemem; bunu size diğer hocalarınız söyleyebilir. Ama -çağlar boyu geçerliliğini sürdüren ustaların müsaadesiyle -size şunu söyleyebilirim ki , bir Canavarın nasıl bir şey olduğunu onu kesip içine bakarak anlayamadığınız gibi, sadece dönüp kendi kalplerinize baktığınızda bir İnsanın ne olduğunu -ve bu sayede bir İnsan için tek gerçek mutluluğun; o kalp tarafından kazanılacak bir şeyin umuduyla yaşamak, o kalp tarafından tapılacak bir şeyin hürmetinde yaşadığını bilmek ve o kalbin kucakladığı bir şey tarafından sonsuza dek kucaklanmak olduğunu- bilebilirsiniz.

1 Burada Ruskin, 1883 yılında, Endonezya sınırları içerisinde yer alan Krakatoa yanardağının patlamasıyla yaşanan büyük doğa felaketine ve patlama sonrası yaşanan uzun süreli karanlığa gönderme yapmaktadır. -yn.