bir yokuşu çıkıp gelmiştim

köşkün arka bahçesindeydi cumhuriyet

kalbimde gençliğin şelalesi kızıl mı kızıl

gözlerim çiçekler açıyordu

esrik cümleler sardım boynuma

fular gibi

atkı gibi

günler artı günler orda

yıllarca kelimeleri ovdum gözlerimin feri

içimin ağrıyan yerlerini ovdum

sorsalar

(kim kimin kalbine eğilerek ne sormuş ki şimdiye kadar)

sorsalar

hayatımda tashih olmasın diye

musahhih oldum derdim

hayatımda tashih olmasın diye

yanlış değildim oysa

bozuktum belki

arızaydım kopuktum

ama yanlış değildim

her sabah sürmanşet çıkıyordum

her akşam reklamsız haber sayfası olarak döndüğüm evden

kadehlerde rakı buğulandıran su kadar

berrak değildi akan zamanın çarptığı ayna hep puslu

ama yüzsüz kalmadım yüzüme karşı da

yazları vazgeçmedim kısa pantolon ve sandaletten

gençliğin geniş zamanında yaşlanıyorum sanıyordum

gözlüksüz görmeyen gözlerim oldu

ağarmış saçım

yirmi iki yıl geçirdim

ithakalının troya’ya gidip dönüşünden daha fazla

ancak

oturduğum koltuğun biçimini almadım

not aldım

noktalı virgül virgülden çok noktadan az bir imdir

noktalama yazının jesti mimiğidir

bugün mü

arkamdan su döken dil yanlışlarına

son bir kez daha baktım

hızla

ayrıldım

artık köşkün bahçesi otopark

bazı ayrılıklar bütün vedalara bedeldir sözünü şiar yaptım

bazı ayrılıklar

ağustos iki bin on beş nokta

cumhuriyet elveda