Öteki”yi anlatmakla başlıyor hikaye. Edebiyat dünyasının kahramanı, anlatıcıyı kavrama çabasında bir yol haritası sunmaya çalışan “Hep Uzak”, kitabın arka kapağındaki yazıda da söylendiği gibi dünyanın renklerine, dillerine, inançlarına ve farklı hayatların “uzak” olma hallerine ulaşıyor her öyküsünde. Kapı komşularımız, sokaklarımız, mahallelerimiz o kadar çok öyküyü, tanıklığı, toplumsal kültürel baskının yarattığı dışlanmışlıklarıyla insan portrelerini içinde barındırırken zorunlu göç, sürgünler ve çoğul yalnızlıklar öykülerin ortak bir izleği olarak karşımıza çıkıyor. Bundan önce “Suya Gazel” adlı öykü kitabıyla edebiyat dünyasında karşımıza çıkan Erinç Büyükaşık, kurgu ve dil üzerine arayışlarıyla yazarın keşif sürecinde “Öykü” üzerine bilinçli bir okumanın gerekli olduğunu okura da kanıtlıyor adeta. Ortak bir bağlamda “uzak” olan bireyin iç çatışmaları, toplumsal normların içindeki hezeyanları, çatışmaları bir “yalan” hayatlar yaşayan çoğunluk öykülerine inat ses vermeye çalışıyor bu metinlerde.

Yeni e dergisinde yazarla yapılan bir söyleşide ifade ettiği noktalar da bir açıdan Hep Uzak’ın anlatıcının izinde çıktığı yolculuğun bilinçli bir öykü tekniği inşa etme çabasına dayandığını da gösteriyor. Sahneleyerek anlatmayı, serbest dolaylı anlatımı, öykünün klişe bir anlatımcılıktan uzaklaşarak “ben”in öykülerini “biz”in toplumsal, politik travmalarıyla aynı yolculukla anlatmayı tercih ettiğini ifade eden Büyükaşık, ben ve biz olma kaygılarıyla bu coğrafyanın hikayelerini anlatmayı tercih ediyor bu noktada.

Öykülerimde kimi, neyi anlattığım kadar nasıl anlattığımı önemsiyorum açıkçası. Bu noktada öyküyü anlatımcı kılmaktansa sahneleyerek, göstererek anlatmanın daha makbul ve insanın ve toplumun gerçeğe yakın bir haritasını çıkarmaya daha elverişli olduğu kanısındayım. Bu açıdan bireyin ve toplumun travmaları, toplumun içinde “ben”in kimlik, siyaset ve  hayatın birçok dayatması içinde “ben” ve “biz” olma kaygılarını öykülerimde yansıtmaya  çalıştığımı da düşünüyorum.

Bu noktada serbest dolaylı anlatımın anlatıcıyı kavramak ve aktarmak adına verimli bir yol haritası olarak görüyorum açıkçası. Kentli yoksullar, orta sınıf insanının açmazları ve kentin devasalığı içinde anlam arayışları, kadın erkek ilişkilerindeki ritüeller, toplumsal kodlar sözünü ettiğim anlatma şekilleri içinde akıp gidiyor öykülerimde. Anlatma şekli dediğimizde aynı zamanda dilin de tutarlı olması, öykünün sahiciliği ve içtenliği kadar değerli benim için. Bu anlamda “insan” meselesini  öykümün ana malzemesi yaptığımı söyleyebilirim.”

Cortazár’ın bilindik sözüdür: “Roman puanla kazanır ama öykünün tek şansı nakavt etmektir.” Buna karşılık, “Öykü,” der Carver, “bir şeyleri açığa vurmalı, ama her şeyi değil”. Tam da bu noktada Büyükaşık’ın öykülerinin vurucu ve sarsıcı bir anlatımı kurguda fazlalıkları atmayı bilerek gerçekleştirmenin mümkün olduğunu ortaya koyuyor. “Mola” öyküsünde 23 numaralı yolcunun kurgusal yaşamına dokunma çabası da buradan doğuyor. Bir başka anlatıcının izindeki öyküsünde vapurda anlatıcın karşılaştığı küçük çocuğun kurgusal öyküsünü inşa etme çabası da tam da öyküde söz konusu kurgunun hakkını verme çabasının kanıtı gibi adeta.

Aynılaşmaktan, vasatlaşmaktan korkan bir yazar tavrıyla Suya Gazel’deki öykülerindeki benin sesini “Hep Uzak”ta ötekilerin sesine dönüştürmeyi de başarıyor bu anlamda. Yine söz konusu söyleşide dile getirdiği gibi onun metinleri kurguyu anlam niyetiyle Onat Kutlar’ın, Vüsat O.Bener’in, Bilge Karasu’nın, Yusuf Atılgan’ın öykülerine 2019’dan selam gönderircesine “ben”in görünmeyen hezeyanlarına zihnindeki çatışmalarına dokunmaya çalışıyor bir anlamda.

… Bu açıdan öykü yazarken korkuyorum çoğunlukla. Aynılaşmak, vasatlaşmak ve vasatlığı görmeden yazmak üzerine ahkâm kesebilmek maalesef son dönem öykücülüğünde görülen bir sorun. Öykü sağlıklı olarak okuruna ulaştıkça iyi öykü zamana meydan okuyacak elbette. Bu açıdan bir Onat Kutlar, Bilge Karasu, Orhan Kemal, Vüs’at O. Bener öyküsü okuduğumda vasat olmayanın emek harcanmış, düşünülmüş, doğru kurulmuş öyküler olduğunu ve bunun öncelikle dil tutarlılığından geçtiğini daha iyi görüyorum. Öykünün bir atmosferi, dilsel tadı, derdi varsa zaten vasatlık sorunu yaşamayacaktır muhakkak..

İnsanı, hayatın içindeki ötekileri, dışlanmışlıkları, tanıklıklarıyla kısa anlatının olanakları içinde yansıtan “Hep Uzak”, bir o kadar da yanıbaşımızdakilerin seslerini aktarıyor her öyküde. Kitap İmleç yayınevi tarafından yayımlanmış olup yazarın bir önceki öykü kitabı “Suya Gazel” ikinci baskısıyla aynı tarihlerde aynı yayınevi tarafından yayımlandı. Yazarın öyküleri daha önce Varlık, Yeni-e, Acemi, Ekin Sanat, Son Gemi yayınlarda yer almış, yazarın bir öyküsü Makine Mühendisleri Odası Oğuz Atay Hayatın Koordinatları öykü yarışması sonucu ortak kitapta yer almıştır.