Ana Sayfa Art-izan Esat Tekand ile küçük bir bakiye…

Esat Tekand ile küçük bir bakiye…

Esat Tekand ile küçük bir bakiye…

KRİ(Z)TİK

Hava serin, Teşvikiye Camii’nin restorasyonuna karşı sohbet ediyoruz Esat Tekand ile. 44A’daki son sergisi “Kasap” dolayısıyla buluştuk. Aslında daha önceki yıllar dafelarca planlamıştık ama denk getirememiştik. Tekand ile benim ilk karşılaşmam Milen Kundera’nın Can Yayınların’da çıkan bir kitabının kapağındaki resimle sanırım; Ayrılık Valsi kitabıydı hatırladım. Daha sonra dikkat ettikçe 1980-90 arası birçok kitabın kapağında onun resimleri olduğunu farkettim. Acemi bir kitap kurdunun bir ressamı bulmasının bundan daha ideal yöntemi olamaz sanırım.

O yıllardan beri fırsat buldukça sergilerini kaçırmamaya çalıştım. 2008-2009 yılları arasında koordinatörlüğünü yaptığım Karşı Sanat sürecinde düzenlediğimiz etkinlikleri takip ediyordu. O yıllar güncel-çağdaş sanat üzerine tartışmaların en yoğun dönemleriydi neredeyse. Bir tarafta yeni hegemeonik bir blok kuruluyor, 2010 Kültür Başkenti sürecine girilmiş ve insiyatifler altın çağını yaşıyordu. Açıkçası eleştirel teori ve postmodernizm tartışmalarına vakıflığı, ama en önemlisi de sakinliği etkilemişti beni. Üstelik bu hegemonya kurulurken bir yapıtı saldırıya uğrayan biriydi. Daha sonra güncel sanatın yıldızlarından birine dönüşecek Halil Altındere, Tekand’ın 1999 yılında Urart Sanat Galerisi’nde sergilenen bir işine dolar işareti çizmişti saygısızca. Referansı Alexander Brener’in (1997’de), Stedelijk Müzesi’nde Malevich’in “Suprematizm” resmi üzerine yaptığı dolar işaretiydi kendince. Bu ülkemizde pentürü dışlayarak (ya da belli yordamlarını formüllere dönüştürerek) gerçekleştirilen, Vasıf Kortun önderliğindeki güncel-kavramsal sanat hakimiyetinin en görünür eylemlerindendi. Altındere, aynı bayat stratejiyi 2010’da Yahşi Baraz’ın kafasına Doğançay reprodüksiyonu geçirerek yapmıştı. Dolar ve sanatın ne olduğunu ya da asıl doları kazanacak başka bir eğilimdi gelen aslında 1990 sonrası yaşadığımız süreç. Büyük bir ihtimalle yapıtlara dolar çizecek, “pastiş” yapacak kurnaz birileri çıkacaktır bu sıkıcı güncel sanat dünyasında. Uzun uzun dipnotlu metinlerle gerekçeler okuruz artık.

“Kasap” sergisini dolaşırken bir tarafıyla bunları da düşünüyordum. Son çalışmalarında Tekand, hırçınlıkla lirizm arasında salınan tuvaller boyamış. Yer yer et pembesine dönüşen ani atılımlar var. Kasap kavramı bir tarafıyla bir iş yaparkenki savrukluğu ya da acemiliği anlatıyor. Yani “katillik” gibi sert bir anlatımın dışında bir çağrışım, rahatlık bir tarafıyla tuvalin üzerinde uçuşan. Sert fırça darbeleri aniden figüral (Figür değil) izlere dönüşüyor ve kocaman Yüz’lere… Bisikletler süzülüyor aniden bir köşeden belli belirsiz. Neden bisiklet diye sordum… Usulca bir uzaklaşma isteği ya da umudu olmasın… Debdebeden ya da muhafazakarlaşan havadan. Bisiklet: Şeytan Arabası..

Daha çok şey konuştuk Esat Tekand ile… Neredeyse 35 yılı geçmiş bir güncel sanat hakimiyetinin neler götürdüğünden, katılaşan yapılardan ya da 90’ların başında kendini avangart olarak sunan anlayışın nasıl bir dışlayıcı iktidara dönüştüğünden… Ama en önemlisi de sanatı sadece “kavram”a indirgeyen, malzemeyi ve “dile gelmez” olanı, ekspresyonizmi (çünkü rahatsız edici ve politiktir) dışlayan bir egemenliğin geride bıraktıklarından konuştuk. Küçük ama etkileri yıkıcı bir bakiyeden. Tabii sadece olumsuzluk değil; bütün dünyada tekrar kıpırdanan romantizmin, resmin geri dönüşünden. Ya da sinizme dönüşmüş bir ironi dilinin enkazından fışkıracak lirik umuttan da konuştuk.

Tam bunları konuşurken yanımıza gelen ve akademide resim siteyen bir lise öğrencisinin ise kafasını karıştırdık biraz… İyi oldu; umut oradan gelecek bir tarafıyla…

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl