Sawatzki’nin Adolf Hitler’e benzeyen adamı bulmasıyla işler çok başka bir boyuta varacaktır. Çünkü herkesin sadece Hitler’in taklidini yapan bir oyuncu olarak gördüğü bu adam, aslında Adolf Hitler’in ta kendisidir.

Timur Vermes’in yazdığı ‘Er İst Weider Da’ adlı roman Eichborn Verlag tarafından 2012 yılında Almanya’da yayımlandı. Dünya tarihinin eli kanlı, acımasız lideri Adolf Hitler’i usta işi bir mizahla ele alan roman, 2014 yılında Pegasus Yayınları tarafından ‘O Geri Döndü’ adıyla basıldı. 2015 yılında ise David Wnendt ve Mizzi Meyer ortaklığıyla senaryolaştırılarak David Wnendt tarafından filme çekildi. Başrollerinde Oliver Masucci ve Fabian Busch’un yer aldığı film, faşizm, şiddet ve güç olgusunun insanın içindeki yerini gözler önüne seriyor. Film ise Türkçeye ‘Ve Yine Karşınızda’ adı ile çevrildi.

Şimdilerde tarihi bir yer olarak kalmış olan Fuhrerbunker’in – Hitler’in İkinci Dünya Savaşı’ndaki sığınağı- önünde gözlerini açan Adolf Hitler, hiçbir şeyden habersiz, yaşamına devam eder. Yıl 2011’dir. Çevresindekilerin kendisini Adolf Hitler’e benzeyen bir komedyen sanması ile başlayan macera, filmin devamında tüyler ürpertici bir mizah ile devam eder. Oldukça başarılı bir dramatik malzemesi olan bu romanın, çok başarılı bir uyarlama ile sinemaya aktarıldığını görmekteyiz. Aynı zamanda filmin hem senaristlerinden birisi hem de yönetmeni olan David Wnendt için bu zamana kadar en başarılı filmini çekmiş demek pek de yanlış sayılmaz. Wnendt, senaryonun sağladığı yaratıcı alanları görsele çok başarılı bir biçimde yansıtmış. Filmin başlangıcında yer alan absürt sahneler, film üzerine biraz düşünmemizi geciktirse de, daha sonra o absürt sahnelerin filmin ilerleyen noktalarında yapacağımız muhakemenin dinamiğini belirleyen bir yapıda ve çatışması güçlü bir ön hazırlık olduğunu anlıyoruz.

Çalıştığı kanal tarafından işten çıkarılan Sawatzki, hayatını nasıl idame ettireceğinin yollarını arar. Bir gün bilgisayar başında kendi yaptığı videolu haberi izleyen Sawatzki, annesinin videolu haberdeki bir detayı fark etmesiyle her şeyin değişebileceğine inanır. Artık tarihi bir yer olmuş Fuhrerbunker’in önünde çocuklarla ilgili yaptığı bir haberi video kaydına almış olan Sawatzki farkında olmadan Adolf Hitler’e benzeyen bir adamı kameraya almıştır. Videoda görünen adamın Hitler’e olan benzerliği tıpkı annesi gibi onun da ilgisini çeker. Sawatzki, oldukça ilginç olan bu durum sayesinde kanala tekrar girebileceğinin umut ışığını çoktan yakmıştır. Tek yapması gereken; videodaki o adamı bulabilmektir. Sawatzki’nin Adolf Hitler’e benzeyen adamı bulmasıyla işler çok başka bir boyuta varacaktır. Çünkü herkesin sadece Hitler’in taklidini yapan bir oyuncu olarak gördüğü adam, aslında Adolf Hitler’in ta kendisidir.

Filmdeki dikkat çeken göndermeler ve detaylara geçmeden önce oyunculuklar hakkında birkaç şey söylemeden geçemeyeceğim. Filmin kadrosunu oluşturan tüm oyuncular başarıyla görevlerini yerine getiriyor. Ancak Adolf Hitler’i canlandıran Oliver Masucci ve Sawatzki’yi canlandıran Fabian Busch, oldukça başarılı bir çizgide oyunculuk sergiliyorlar. Masucci, tarihi bir kişilik olan Hitler’in jestlerini ve konuşma biçimini çok başarılı bir gözlem yeteneği ile oyunculuğuna aktarmış. Tipolojik olarak benzerliği ise yanılsama kurulmasına oldukça katkı sağlıyor. Mizahın neden ciddi bir iş olduğunu Masucci’nin oyunculuğu bize net bir biçimde açıklıyor. Masucci’nin canlandırdığı Hitler, öylesine absürt durumların içinde bulunuyor ki, Masucci’nin bu durumları büyük bir ciddiyetle oynaması hem karakterin tutarlılığına hem de filmin uyandırmak istediği etkiye hizmet ediyor. Fabian Busch ise oynadığı Sawatzki karakterinin yolculuğundaki birimleri gayet başarılı bir biçimde bizlere aktarıyor. Masucci ile olan sahnelerdeki enerjisi ise dikkat çekici.

Tarihi bir kişilik olan Hitler’in, öldüğü tarihin yok sayılıp, gerçeküstü bir durumla 2011 yılına taşınması, filmin çıkış noktasını ve dramatik malzemesinin temelini oluşturuyor. Peki bu durum filmde yaratılmak istenen anlama ne gibi katkı sağlayabilir? Bu noktada söylenecek o kadar fazla söz var ki… Filmin, usta işi bir mizah ile seyirciyi faşizm, şiddet ve güç olgusu üçgeninde derin muhakemelere sokmakta oldukça başarılı olduğunu söylemek fazlasıyla mümkün. Dünya tarihinin en unutulmaz dönemlerinden biri olan İkinci Dünya Savaşı’nın en önemli ismi hiç şüphesiz Adolf Hitler’dir. Hitler, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’yı 1945 yılına kadar güçlü noktalara taşımış olsa da, ‘faşizmin bireyi yalnızlaştırması’ gerçeğine yenilmiş ve savaşın sonunda kendi sığınağında intihar etmiştir. Hitler’in ölmesi belki de onun kadar cani bir adamın artık dünya üzerine gelmeyeceğini düşündürtmüş olabilir. Temel sorun işte burada yatıyor. Hitler elbette narsist kişilik yapısına sahip bir caniydi. Peki onun zirveye tırmanmasında ona oy verenlerin hiç mi payı yoktu? Hitler her zaman dünyaya gelmesini mutlak bir gerekçeye bağlıyordu. Halk ise zaman geçtikçe onun dünyaya gelmesine gerçekten kendince bir kanaat getirdi. Peki Hitler öldükten sonra her şey bitti mi? Hayır. Faşizm ölmediği için, Hitler de hiçbir zaman ölmedi. Filmde Hitler 2011 yılında gözlerini açar ve kimse ona inanmazken yeniden herkesi etkisi altına alır. Çünkü O, insanların sandığı gibi bir komedyen veya Hitler’e benzer biri değildir. Hitler’in yani faşizmin ta kendisidir. Bu durum, halkın içindeki tutkuların, zaafların ve şiddetin yeniden vücut bulması için adeta yeni bir başlangıçtır. Hitler, filmde ‘’O sıradan insanlar vatanlarını sıra dışı birine teslim etmeyi seçti ‘’der. Çünkü Hitler sıra dışı olduğuna hep inanmıştı. Tek sorun halkını da inandırmaktı. İşte bu noktada çok da zorlanmadı. Çünkü onlarla nasıl iletişim kuracağını çok iyi biliyordu. Filmde de bunun cevabını şöyle verir ‘’ Onlar da özlerinde tıpkı benim gibiler.’’ Hitler, aslında kendisini halktan bağımsız düşünmenin imkânsız olduğunu belirtmekle beraber, eğer ortada bir suç varsa bunda halkın da payı olduğunu söylüyor. Daha doğrusu yönetmen izleyiciye ‘’Asıl sorgulaman gereken durum işte bu’’ demek istiyor. Çünkü Hitler’i halk seçti. Yönetmen, halkın kendi içindeki şiddet, güç ve faşizm hayranlığını irdelemesini istiyor.

Filmi başarılı kılan en temel noktalardan biri ise; mizahı işleyiş biçimi… Filmde yaratılan absürt olaylar aslında tarihteki olayların akışı ile benzerlik taşıyor. Örnek olarak Hitler’in televizyon kanalının toplantısına ilk geldiği anı söyleyebiliriz. Tarihte 1919 yılında yeni kurulan Alman İşçi Partisi’nin toplantısına gerçek kimliğini belli etmeden giren Adolf Hitler, başlangıçta partinin görüşlerini tasvip etmese de, bu yeni kurulmuş partiyi siyasi hayatının bir sıçrama tahtası olarak görür ve toplantıda muazzam bir konuşma yaparak herkesi büyüler. Filmdeki toplantı sahnesi de benzer şekilde gelişmiştir. Hitler medya aracılığı ile propaganda yapmanın işlevselliğini anlamıştır. Kanal müdürünü konuşmasıyla büyüler ve dikkatleri üzerine çeker. Filmde en çok yapılan göndermeler ise teknolojinin gelişmesi, popüler kültür ve bunların kullanılış şekli. Gerek televizyonun gerek bilgisayarın gerekse televizyonda yapılan programların amaçları, filmde çok başarılı bir dille eleştirilmiştir. İyi yönetmenlik, iyi oyunculuk, iyi senaryo birleşince ortaya mutlaka izlenmesi gereken bir iş çıkıyor. ‘Ve Yine Karşınızda’ hem dramatik malzemesiyle hem de faşizm, diktatörlük güç ve şiddet olgusu ekseninde düşündürmesiyle dünya sinemasında kendi türünde başarılı filmlerin arasına girmeyi çoktan başardı.

 

TEILEN
Önceki İçerikBir Çağ Yangını, Bir Gurbet Yarası: “American Gods”
Sonraki İçerikAmandine Urruty: Doğaüstünü Çizmek
1991 yılında İstanbul'da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı’ndan 2016 yılında mezun oldu. ‘’Faşizm ve Diktatörlük olgusunun Adolf oyununda Adolf karakterinde yansıması’’ başlıklı tezi ile tez birincisi oldu. Yazdıkları; Varlık, Sözcükler, Birgün Kitap, Aydınlık Kitap, Düşünbil, Libido, Masa Dergi, Ayı Dergi, Karahindiba, Yeni E, Marşandiz, Yazar Kafa, Lirik, Papirüs, Şehir, Mavi Yeşil, Hayal, Şiiri Özlüyorum, Akatalpa, Kurşun Kalem ve birçok yerde yayımlandı.