Ana Sayfa Röportaj Evren Gül: İzlerden Toplananlar

Evren Gül: İzlerden Toplananlar

Evren Gül: İzlerden Toplananlar

Evren Gül, Derinlikler Sanat Merkezi’nde açtığı ‘İzler 2’ adlı sergisinde değişik süreçlerde yaptığı eserlerinden örnekleri sunuyor. Sanatçının yaşadığı anlar, anılar üzerinden bir okuma ile bir çeşit günce oluşturduğu eserleri, edebiyata olan ilgisinden, arkasında bıraktıklarından ve bir takım toplumsal olaylardan izler taşıyor. Çoğu farklı malzemelerin bir aradalığı ile gerçekleştirdiği çalışmaları 13 Ocak tarihine kadar izlenebilir.

İzler 2’, ‘İzler 1’ adlı geçen sene açtığınız serginin devamı niteliğinde olan bir sergi mi?

Evet, hepsi aynı dönemlere ait işler. Önceki sergide bu kadarını koyamadığım için diğer kalanlarıyla bu şekilde devam ettim. İşlenen temalar da aynı neredeyse hiç bir fark yok.

Sergide, belki tamamlayamadığınız belki durmaya karar verdiğiniz eserlerle ‘İzler’ teması arasındaki bağlantıyı açıklayabilir misiniz?

Aslında çok hoş oldu. Serginin sunum metninde de belitttiğim gibi, tamamlanmamışlık, süregelen devam etmekte olan ya da bir zamanlar öyle olan bir duyguyu izleyiciye taşıyor. Böylelikle aslında sergi bir mekanda oluşturuyor. Baştan bunu farketseydim, belki böyle bir kavrama yönelikte kurabilirdim sergiyi.

Anı ya da günce olarak nitelendrdiğiniz ve çalışmalarınızda kullandığınız malzemeler neler?

2010 yılında iş ile ilgili bir kırılma yaşadım. Yeni bir sanat formasyonu kazanmıştım. “Ardakalanlar” bu kırılmadan sonra bir bellek oluşturma ihtiyacı ile çıkmıştı. Bütün bu yıllar göstermeye çalıştığım yoğunlukla yaşandı. Resimle, malzemelerle, çalışmayla dopdolu geçti. Ne yaşadığım hala düşündürür beni. Sonra hayat şartları, değişen dengeler tabii insanın konsantrasyonu ve tutkusu arasında bir bölünme yaratıyor ister istemez. Anı kısmını böyle özetleyebilirim. Günceler ise daha çok okuduklarımı çizdiğim metinler ve toplumsal olayların kaynaklık ettiği çalışmalar olarak nitelendirilebir. Bunlar için özellikle malzeme seçmiyorum.

Günceler olarak da baktığınız çalışmalarınız arasında sizin için özelliği olan bir anı var mı?

Özellikle yok. Ama sergide üç tane triptik var. Bunlardan “sen şarkılarını söyle” isimli çalışmalar, Lokomotif derneğinden bir karma sergi teklifi olarak gelmişti. Sergi konusu da “iç güç” tü. Ben de ne yapabilirim? diye düşünürken, gezi olayları sırasında Beyoğlu’nda bir gözaltı sahnesi beni çok etkilemişti onu kullanmaya karar verdim. Tuvalleri ahşap yüzeye kenarları bağlantısız olarak monte ettim. Sanki yüzey kendi kendinin üzerinden içeri doğru bir vakum oluşturup kendini yeniliyormuş gibi bir etki yaratmak istedim ve bu yüzden ortadaki bezlere resimleri yaparken kenarları beyaza boyadım.

“Sen şarkılarını söyle” Cohen kardeşlerin bir filminin adıdır. Üçüncü sınıf barlarda çıkan çok yetenekli bir müzisyen bir türlü bir yol bulup çıkış yapamamaktadır ve plağı yoktur.Ve özel hayatını da toplarlayamamaktadır. Bir album yapmak bir yerde özel hayatındaki yılgınlıkların, çevrenin ve sıkıntıların değişmesine de sebep olacaktır. Sonun da yola çıkar ve türlü maceralardan sonra plakçılarla görüşür. İşleri gerçekten takdir alır ama piyasanın şartları ve gereksinimleri daha farklıdır. “Sen şarkılarını söyle” bir yerde plakçıların ona olan tavrını özetlemektedir. 2014 yılı yapımı olan bu işler hem o gözaltına alınan insana hem de bu sergiye katılırken kendime söylediklerimdi.

Dönemlerin izleri’ olarak adlandırdığınız süreçleri açar mısınız?

Ben bir dönem belli bir görüntü üzerine üsluplaşmıştım. Ve bu yönde soyutlamalarım devam ediyordu. Sonra bunlar artık iyice çözüldü ve indirgendi darken, bir yerde bıraktım. Daha da üzerine dönmedim. Yap desen yapamam. Sergide bunlardan bazı parçalar vardı. Ara da bazı ilhamlarla yaptığım figüratif işler vardı. Ardakalanlar, asamblajlar, kolajlar vs derken on küsür yıllık bir macerayı bir araya getiren bir sergi olduğu için “dönemlerin izleri” tanımını kullandım.

Çağdaş sanatta üslup meselesine nasıl bakıyorsunuz?

Günümüzde sanatsal ifade biçiminin artık daha esnediğini, disiplinler ve medyalar arası bir nitelik aldığını görüyorum. Bu hepimizi rahatlatan bir şey oldu. Önceden Türkiye’de, özellikle modern resimde tutarlılık, yıllarca belli bir estetiğin memuru olmak gibi benimseniyordu. Bunun akside araştırmacılık ya da bulamayış gibi görülüyordu. Bunun değiştiğini görüyoruz artık. Medyaların, gereksinime göre daha özgür kullanımı söz konusu. Önceden neredeyse ideolojik bir benmseyiş vardı.

İçinde yaşadığımız çağın ruhunda neler görüyorsunuz?

Ben sergi metninde bu konuya tamamen mesleki ve teknik olarak değindim. Anlatmaya çalıştığım da bir önceki soruda yukarıda dile getirdiklerimdi. Yoksa başka bir şeyi kastetmedim. Ama günümüzde sanatın içeriğinde bir nihil olma, ürün imal etme ve nitelikli bir içerikten yoksunluk dikkat çekiyor. Artık kimse o kadar anlamlı olmak da istemiyor sanırım. Şu an sanatın yaşamda hangi boşluğu doldurduğunu artık ben de bilmiyorum.

Ancak epeydir dikkatimi çekiyor. Bir koldan da sanatçılar arasında kollektif hafızada ki benim resimlerimde de epey bir var; bir safranın dışavurumu sözkonusu. Bir çok sanatçı bunu bir şekilde yapıyor. Bu sezgiler, öngörüler nereye varacak ben de bilmiyorum.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl