20 Aralık 1973’te ETA militanlarından biri Başbakan Luis Carrero Blanco’nun arabasını Madrid’in göbeğinde havaya uçurur. Carrero, 50’li yıllardan beri Franco’nun en güvendiklerinden biridir. Bu eylem ETA’nın tarihinde en çok yankı bulan eylem olur; ancak İspanyol solunun önemli bir çoğunluğu için durum pek iç açıcı değildir. Eylemin yapıldığı gün ve saatte İşçi Komiteleri (CCOO) mensupları mahkemeye çıkacaktır. Mahkemeyi protesto etmek için İşçi Komiteleri ve İspanyol Komünist Partisi tarafından düzenlenecek olan genel grev, eylem nedeniyle yapılamaz. Ne grev ne de bir protesto olur. Grevi örgütleyemeyenlere göre bu durum Franco’nun çöküşünü durduracaktır, kimilerine göre ise durum farklıdır: Carrero’nun ölümüyle “demokrasiye geçiş” başlayacaktır.
1

Diktatörlük yıllarında ETA, özellikle BASK bölgesinde önemli bir desteğe sahiptir. Baskçanın üzerindeki tehdite ve yok saymaya karşı aldıkları tavır, Basklılara “aşılamaya” çalıştıkları çoğunluk nezdinde kabul görür. İspanya İç Savaşı’ndan sonra şiddetin en yoğun olduğu yıl kabul edilen 1974’te ETA da ikiye bölünür. Politico-militar (ETA-PM, siyasi-askeri) ve Militar (ETA-M, askeri). ETA-M’nin hedefinde genelde belediye başkanları, “işbirlikçiler” ve asayişten sorumlu kimseler varken ETA-PM kaçırma ve rehin alma olaylarıyla ilgilenir. Ancak bu kaçırma eylemlerinden biri yine eleştirilerin odağına yerleşir. Bask milliyetçisi olduğu tüm Euskal Herria’da bilinen Berazadi ailesinin genç bir üyesi istenen fidyenin ödenmemesi üzerine öldürülür. 1976’ya gelindiğinde ise Julian Galarza isimli bir iş insanı ETA-M tarafından “yanlışlıkla” öldürülür.

Fernando Aramburu’nun Kafka Kitap tarafından yayımlanan Anayurt romanı, ETA tarafından öldürülenlerden birinin ve ailesinin ve diğer ailenin hikâyesine odaklanıyor. Çağdaş İspanyol edebiyatının en önemli isimlerinden biri kabul edilen Aramburu’nun Anayurt’u Premio Strega Europeo (2018) ve Premio Nacional de Narrativa (2017) gibi ödüllere layık görülmüş ve kitabın dizi uyarlaması için HBO Europa çoktan kolları sıvamış.


Öldürülmüş bir insanın uyduları

“Televizyonu açmayacağım. Ama kısa süre sonra merakı ağır bastı. Ekranda, masaya oturmuş yüzü kapalı, Bask bereli üç tipi, Ku Klux Klan estetiğini, beyaz masa örtüsünü, milliyetçi afişleri, mikrofonu gördü ve şöyle düşündü: Konuşanın annesi sesini tanır mı acaba? Onu tiksindiren bu görüntüler aynı zamanda midesini de bulandırıyordu. Daha fazla katlanamayarak televizyonu kapattı.”

ETA’nın silah bıraktığını duyurduğu basın toplantısını mide bulantısıyla izleyen ve onu Ku Klux Klan’a benzeten, kocası ETA tarafından öldürülen Bittori. Bir iş insanı olan Txato, yağmurlu bir akşam evine dönmek üzereyken vurularak öldürülür. Öldürülme gerekçesi ise ETA’nın ondan istediği parayı vermeyi reddetmesidir. Bittori’nin ve kitaptaki üçüncü kişinin anlatımına göre, Txato ETA tarafından parayı ödemesi için aylarca taciz edilir. İş yerinin önündeki sidik kokusu, kapısına sürülen dışkılar bu “eylemlerden” yalnızca bazılarıdır.

Kendini yoktan var ettiği, köydeki herkesin yardımına koştuğu ısrarla ve sıkça belirtilen Txato’nun şimdi kendi çalışanları ve bir kamyon şirketi vardır. Köydeki herkes onu sever, karısı ve çocukları da… 5 yaşına dek İspanyolca bilmeyen Txato, ETA tarafından tehditler aldığı dönemde “İspanyolca bile bilmiyordum, ben onlardan daha Bask’ım,” diyerek karısına sitem eder. Öldürülmemek için yemeğe çıkış saatlerini, eve gidiş-dönüş saatlerini de değiştirse de –çünkü bunu bir gazetede okumuş, sabit alışkanlıkları olan muhtemel kurbanlar daha korunmasızmış– çok geçmeden öldürülür. Ölümünden sonra şirketten bir işçi hariç kimse cenazesine gelmez. Txato’nun cansız bedeni de köye değil, San Sebastián’a defnedilir.

Saldırı olmasın diye mezar taşına ETA tarafından öldürüldüğünü belirten bir şey koymaması için onu uyaran akrabalarına ve Txato’yu saklıyor gibi gömmelerine rağmen başından itibaren soğukkanlıdır Bittori. Bir kurban ya da bir “terör” mağduru olduğunu asla kabul etmez. Tek kabul ettiği ve barışık olduğu, kocasının ölümünden sonra kendisinin de yarı bir ölü olduğu düşüncesi. Huzura kavuşmasını sağlayacak tek şey ise kocasını öldüren her kimse, ondan özür dilemesi.

Yaprağın iki farklı rengi

Kocasının katili olduğundan şüphelendiği isim ise Txato’nun yakın arkadaşlarından birinin oğlu olan Joxe Mari’dir. Txato’nun ölümünden kısa bir süre tutuklanan Joxe Mari, yüz yirmi altı yıl hapis cezası alır. Hikâye de Bittori ve Joxe Mari etrafında şekillenmeye bu hapis cezasıyla başlar, çünkü Bittori, kocasını öldürenin Joxe Mari olduğuna kendinden olduğu kadar emindir. Bir de Miren var, Joxe Mari’nin annesi. Oğlu tutuklandıktan sonra bir ETA fanatizmine bürünen Miren’i tek anlayan ise Bittori: “Onun yerinde olsam ben de aynısını yapardım. Kötülük yaptığını bilsen bile kendi oğluna nasıl sırtını dönersin?” Kitabın isminin Patria (Anavatan-Anayurt) olmasının bir nedeni, barış sürecinden sonra doğduğu topraklara dönmek isteyen Bittori ise bir diğer nedeni de Miren. Çünkü kitap tüm bu politik hengâmenin içinde bir diğer kadının; ama annelik yönü daha ağır basan bir kadının hikâyesi. Keza kitap genel olarak kadınların sesini daha çok duyduğumuz bir kitap.

Görece hacimli olan kitapta okuru dinç tutan etkenlerden ilki muhakkak Aramburu’nun etkileyici ve neredeyse her sahneyi gözünüzde canlandırmanızı sağlayan anlatımı, tabii İdil Dündar’ın özenli çevirisiyle. Diğeri ise anlatıcının sürekli ve bazen aniden değişmesi, aynı cümlede bile. Dışarıdan bir gözün anlattığı bir hikâye, doğrudan deneyim sahibi olan öznenin aktarımına geçebiliyor ve bu sizi hayli şaşırtıyor: “Kimse Bittori’nin yakınına oturmadı, o da bu durumdan varlığının gözden kaçmadığı sonucuna vardı; ama fark etmez, güya komşunu sevmenin beklendiği Tanrı’nın bu tapınağında alkışlarla karşılanmayı beklemiyordum.” Kitabın en etkileyici bölümlerden olan son bölümde ise aynı görünen akış, farklı iki karaktere bölüştürülebiliyor.

Tüm bunların yanında içeriğe dair şunu eklemeden geçmeyelim: Politik olarak yazarın ve konunun nerede durduğuna karar vermek bittabi okurun ideolojik tutumuyla alakalı; ancak Aramburu bu tutumları geride bırakıp iki farklı çöküş yaşayan iki ailenin sahici hikâyesine odaklanmak istemiş gibi görünüyor…

1 Türkeri, Zekine. Bask Meselesi: Bir Tarih, Bir Otonomi, Bir Sorun, Dipnot Yayınları, 2007, Ankara.