Tam da Küresel Egemen Sınıfların İstediği Türden Muhalefet

Son zamanlarda Greta tipi iklim eylemciliği iyice tanınır duruma geliyor; Greta’ya BM’de mikrofon veriliyor, hatta Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteriliyor. Bu eylem stili, çeşit çeşit burjuva siyasetçisinin alkışını alıyor. Muhalif kesimler de, bu stili birlikte alkışlıyor. Bu tarzda yanlış bir yön yok mu? Hatta bu stil, özellikle küresel egemenlerin tam da istediği türden bir eylem biçimi olabilir mi? Bu tür sorular sorulmuyor.

Birçok örnekte olduğu gibi, Avrupa’da ya da Amerika’da ne oluyorsa, Türkiye’de sorgulanmadan kabul edilip uygulamaya dökülüyor. Sonra da “sömürgecilik bitti” derler; oysa, düşüncelerin tek yönlü aktarımı (küresel Batı’dan Türkiye’ye ama tersine asla değil), gerçekte sömürgeciliğin aldığı biçimlerden biri… Elbette anlayana… Böyle sorgusuz sualsiz muhalefet, egemenlerin iktidarının son kullanma tarihini ileri attıkça atıyor.

Peki Greta tipi iklim eylemciliğinde yanlış olan ne? Tane tane anlatalım:

1. Star Sistemi: Greta’nın öne çıkarılması, tam da çağımızın star sistemine uyuyor. Kapitalist eğlence endüstrisi, bizden, yetiştirip parlattıkları ve büyük maddi kazanç bekledikleri genç yeteneklere hayran olmamızı bekliyor. Greta tipi eylemcilik, örgütlü mücadele yerine, bireyi öne çıkararak, zaten iklim eylemciliğinin taleplerinin gerçekleşme olasılığını en baştan ortadan kaldırmış oluyor. Bu birey vurgusu, neo-liberalizmle de uyumlu.

2. Öncesizlik: Greta tipi eylemcilik, kendini öncesiz gibi görmektedir. Oysa ondan önce birçok iklim eylemciliği gerçekleştirilmiştir. Bu tip eylemcilik, varolan güçleri birleştirmek ya da onlarla en geniş cephede yan yana gelmek yerine, ön plana çıkma eğilimiyle onlardan ayrılmaktadır. Bir mücadelenin liderliği de vitrini de, bireysel değil kolektif olmalıdır. Bize örümcekler değil, deniz yıldızları gerekiyor. Örümcekler, bir lider çevresinde örgütlenir; deniz yıldızının her bir kolunda ise bütün hayati organlar vardır.

3. Beyaz İsveçlilikteki Gizli Irkçılık ve Sömürgecilik: Gezegenimizin ekolojik dengesinin bozulması, en çok Avrupalıları etkilemeyecek/etkilemiyor; dar gelirli ve daha kalabalık nüfuslu ülkeler çok daha kötü etkilenecek/etkileniyor. Demokrat insanların beyaz Avrupalı bir sözcü yerine, ötekilerden gelme bir sözcüyü öne çıkarması beklenirdi. Örneğin, ada ülkeleri ya da rakımı düşük ülkelerde yaşayanlar ya da maddi sorunlar nedeniyle iklim değişikliğine karşı önlem alması olanaksız ülkeler, bir sözcü adayı atamak adına daha doğru bir adres olacaktı. Gezegen genelindeki bir soruna beyaz bir sözcü atamak, bir tür gizli ırkçılık ve sömürgeciliğin devamı hissi uyandırıyor. Bir Afrikalı’dan ya da Asyalı’dan çok daha iyi bir sözcü olurdu. İşin aslı, önceki noktada belirtildiği gibi, bireysel liderlik değil, dünyanın farklı bölgelerini temsil eden sözcülerden oluşan bir kolektif liderlik söz konusu olmalıydı.

4. Organik Eylemcilik ile Geleneksel Eylemcilik: Önceki nokta ile bağlantılı olarak, Greta, iklim değişikliğinden doğrudan ve dayanılmaz bir biçimde etkilenmeyecektir. Konuya ilgisinin maddi temeli bulunmamaktadır; daha çok, düşünsel bir çabadır. Kendi canının yanmayacağı ya da çok az yanacağı bir gelişmenin eylemciliğinin ne ölçüde temeli olabileceği bir soru işaretidir. Gramsci’nin ünlü ayrımından uyarlayacaksak, o, bir organik eylemci değildir.

5. Sorunun Doğru Konulmaması: Greta tipi eylemcilik, sorunu doğru tariflememektedir. Türkiye bağlamında çokça eleştirilen “aynı gemideyiz” söyleminin gezegene uyarlandığını görüyoruz. Bu söylemi Türkiye ölçeğinde doğru bir biçimde eleştirenler, gezegen ölçeğindeki yanlışlığını göremiyorlar. O da şudur: İklim değişikliği, herkesi aynı biçimde etkilemeyecektir. Olanağı olanlar, buna karşı önlem alacaklar; daha ferah bölgelere göçeceklerdir. Demek ki, aynı gemide değiliz. Aynı gemide olsak bile eşit değiliz.

6. Şirketleri Yoksayan Devlet Eleştirisi: Bir küresel Batı klasiği olarak, Greta tipi eylemcilik, devletlere karşı kuşkucu; şirketlere karşı ise daha hoşgörülüdür; hatta onlar eylemciliklerinde görünür bile değildir. Devletler kötülükle özdeşleştirilmiştir; oysa şirketler, en uygun ekonomik düzen olarak göklere çıkarılan serbest piyasanın temel taşıdır. İklim değişikliğinden dışarlayıcı bir biçimde devletleri sorumlu tutmak, şirketleri ve serbest piyasayı aklamaktadır. Bu, tam da küresel egemen sınıfların istediği türden bir muhalefettir.

7. Antroposen Değil Kapitalosen: Önceki noktayla ilişkili olarak, gezegenimizin son 200 yılını anaakım bakışlar ‘antroposen’ olarak adlandırmaktadır. Bu, iklim değişikliğinden bir bütün olarak insan türünün sorumlu olduğu anlamına gelmektedir. O zaman sorumluluk da eşit olarak dağıtılmalıdır. Örneğin, en yoksulundan en zenginine herkes çevre vergisi ödemelidir. Oysa, söz konusu olan, son 200 yıl ise, bu dönemi ‘kapitalosen’ olarak adlandırmak daha doğru olur. Bu bakışa göre, sorumlu, bir bütün olarak insan türü değil, insanlık tarihinin özgül bir dönemine karşılık gelen kapitalizmdir. Sorunu kapitalosen değil de antroposen olarak koyan Greta tipi eylemcilik, sorumluları yanlış yerde aramaktadır. Böylece asıl sorumlular aklanmaktadır.

8. İklim Grevinin Olmayan Şalteri: Greta tipi eylemcilikte, ders boykotları gibi eylemlilikler, ‘iklim grevi’ olarak adlandırılmaktadır. Birçok başka örnekte olduğu gibi, yanlış bir ifade, hızla dilimize girip yer etmektedir. Yaygın yanlış kullanım nedeniyle, bunu durdurmanın bir yolu da bulunmuyor. Boykotla grev aynı değildir. Grevde emekçilerin üretimden gelen bir gücü vardır; işverenle bir pazarlık yapabilmeleri, bu güce bağlıdır. Peki iklim grevinde emekçi kimdir? Üretim ne demektir? İklim grevinin şalteri var mıdır? Yoktur. Daha başka sorular da sorulabilir. Sonuç olarak, iklim grevi kavramsallaştırmasının dayandığı analoji doğru değildir.

9. Yaptırımsızlık: Önceki noktayla ilişkili olarak, Greta tipi eylemciliğin görüştüğü ve somut adım yerine ancak alkış aldığı siyasetçilere karşı herhangi bir yaptırım gücü bulunmamaktadır. Siyasetçiler bir söz verse bile – ki somut bir adım söz konusu değildir – bunu tutmadıklarında yapılabilecek birşey yoktur. Öyleyse, bu çabaların boşa olmadığına ikna edilmek kolay olmayacak. Bu durum, oyalamanın ötesine geçmiyor.

10. Liseli Eylemciliğini Yanlış Yönlendirmek: Greta tipi eylemciliğin liselilerin küresel ölçekteki toplumsal ve siyasal mücadelelerine zarar verme olasılığı bulunmaktadır. Bu tip eylemcilik ve onun gündemi, bir modaya dönüşmekte ve harekete geçmeye değer tek şeymiş gibi paketlenmektedir. İleti şudur: “Diğer mücadeleler boşuna. Gezegen elden giderse zaten başka mücadeleleri yürütecek zemin kalmayacak.” Oysa, az önce belirttiğimiz gibi, iklim değişikliği, herkesi aynı ölçüde etkilemeyecektir. Bu nedenle, iklim değişikliğini diğer mücadelelerden yalıtık bir biçimde düşünmek olanaksız olacaktır.

***

Bu kadar çok burjuva siyasetçisinin alkış tuttuğu, randevular verip kürsülerini açtığı bir eylemcilik tipini muhalefetin doğru değerlendirmesini beklerdik. Ama hâlâ geç değil. O iktidara yöneltilen eleştirel bakışın bu örnekte de işe koşulması, konuyla ilgili yaygın bakışın yanlışlığını ortaya serecektir.

TEILEN
Önceki İçerikMATERYALİZMDEN SONRA SANAT
Sonraki İçerikTemür Köran’ın kişisel sergisi 25 Mayıs 2019 tarihine kadar uzatıldı
1978’de İstanbul’da doğdu. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 15 yıl ders verme deneyimine ve Yeni Zelanda (doktora), Avustralya (ortak proje) ve Latin Amerika’da (gazetecilik) araştırma deneyimine sahip bir akademisyen-yazardır. Araştırma ve öğretim konuları, iletişim, psikoloji, eğitim bilimleri, şehir plancılığı, Asya çalışmaları vb. gibi geniş alanları kapsamaktadır. Eğitimini Darüşşafaka, Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve yurtdışında tamamlayan Gezgin’in yayınlanmış 13 kitabı ve çok sayıda kitap bölümü, makalesi ve gazete yazısı vardır. Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü ve deneme türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri Türkçe’ye kazandırmaktadır.