Ana Sayfa Litera HER ŞEY ÇOK DAĞINIK: YAVUZ ÖZKAN’SIZLIK

HER ŞEY ÇOK DAĞINIK: YAVUZ ÖZKAN’SIZLIK

HER ŞEY ÇOK DAĞINIK: YAVUZ ÖZKAN’SIZLIK

Dünya’dan gittiğiniz günden beri, kalbim ağrıyor. Hayattan bu kaçıncı sekişim, bilmiyorum. Hala nasıl yaşıyorum, onu da bilmiyorum. Nasıl bir güç varsa bu köhne kalbimde… Bu halde beni görseydiniz, çok kızardınız. “Boşuna izlemişsin filmlerimi, seninle konuşarak nefesimi gereksiz tüketmişim” derdiniz. Bundan eminim.

O çünkü, Yavuz Özkan’dı.  Güçlüydü, çok güçlüydü. Güçlü olmanın ne demek olduğunu, bana öğretendi. O güçlü olmanın içinde, büyük incelikler ve zarafetler taşırdı. O’nu anlatmak çok zor. Kaç defa denedim, başaramadım. Bir defa daha deneyeceğim.

Sinema için aklını, kalbini, vicdanını tereddütsüz hayatın tam ortasına koyardı. Emekçiydi, emekten yanaydı. Hayatın değeri, anlamı üzerine çok ama çok düşünürdü. Çok şey gibi, ‘hayatı savunma’ fikrini, biricik yönetmenim Yavuz Özkan’dan öğrendim. Ne zaman derseniz? O’nunla çalışmalarımızdan, yürüyüşlerimizden. Suskunluklarımızdan. İzmir’e geldiğinde, Liman’dan Pasaport İskelesi’ne kadar ağır ve uzun yürüyüşlerimizden…

“Şu bankta oturalım mı?” demişti. Oturmuştuk. Bir bankta denize, gökyüzüne bakmıştık. Huzurluyduk. Yürüyüşümüzde dikkat ettiğim bir şey oldu. Nerede bir yalnızlık gözüne takılsa, oraya çok derin ve hüzünle bakardı. Ne konu hakkında konuşursak o an, susardı o anlarda. Sadece bakardı. Derin, derin bakardı o yalnızlığa. “Acaba ne düşünüyor” derdim? Bu sorunun yanıtını, hiçbir zaman bilemeyeceğim. Ama bilmeyi de çok isterdim.

Yavuz Özkan’la oturduğumuz, o bankı hatırladım. Bu aralar Alsancak’ta sık sık, o banka gidiyorum. Müdavimi oldum o bankın. Hemen denizin kenarında. Biri/birileri oturmuşsa bir tur atıp boşalmasını bekliyorum. Öylece orada oturup, bakıyorum.   

Sevgili dostum Burak Göral bir defasında, “Gittikçe Yavuz Özkan’a benziyorsun” demişti. Bunu bir telefon konuşmamızda, Yavuz Özkan’a anlattığımda sustu. Hemen arkasından, Burak’a söylediğim sözü yönetmenime de söyledim; “Yavuz Özkan’a benzemek kötü değil” diye. Ne güzel gülmüştü. Canım benim. Bir de Yavuz Özkan çok gülmezdi ama güldüğünde de, çok ama çok güzel gülerdi. Üzerine, bir gülüş daha tanımam.  

Bu dünyadan gittiğini öğrendiğim an, Üçyol Metrosu’dan çıkmıştım. Burak arıyordu, birden başım dönmeye başladı, yere çöktüm. Canım koptu. “Hayat büyük eserini, benden ve sevdiklerinden geri aldı” diye mırıldadım. Hala o çöktüğüm yerden, kalkamıyorum. Kalbim, sekti. Doktorum, kalp damarların çok daralmış dedi. “Bir daha bu kadar daralmayı kaldıramazsın, işimiz çok zor”  dedi. Bakıp, tebessüm ettim. Bir daha ağrırsa, seker miyim hayattan? Bilmiyorum. Sekmezse de, Yavuz Özkan’ın yanına giderim. Bu özlemde biter.

Her şey çok dağınık. Bu yazı bile, Yavuz Abi. Her şey dağınık olduğu kadar eksikte. Bu ya da öyle. Dağınık olmayan tek şey, senin bana öğrettiklerim. Emin ol, bu hayattan kalbim sekmediği süreççe, bana öğrettiklerin yerinden bir milim bile oynamayacak. Bir de şunu hep sakladım senden, eğer hayatta bana, “babanı seç deselerdi, hiç düşünmeden bunun; Yavuz Özkan olmasını istiyorum” derdim. Bu çok geç bir itiraf biliyorum.  

Şimdilik, Dünya’da oyalanıyorum. Bir gün mutlaka buluşup, yine seninle hayatı konuşacağız. Seni hiç unutmuyorum ve çok seviyorum. Buluşmak üzere…

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl