Ana Sayfa Art-izan Hiç’in Sınırı Mekan…

Hiç’in Sınırı Mekan…

Hiç’in Sınırı Mekan…

Octavio Paz Latin Amerika’nın acılı damarlarını anlattığı “Yalnızlık Dolambacı” kitabında, hepimize dokunan çarpıcı bir detaydan bahseder. Eve gelmiştir, içeride hizmetçi çalışmaktadır; gayri ihtiyari seslenir: içeride kimse var mı? Aldığı cevap bu coğrafyaya da uzak değildir aslında. Hizmetçi Meksikalı şivesiyle cevap verir: Hiç kimse yok! Kendini hiç kimse ile kolayca yer değiştiren bir gölge kimlik. Kendini hiç kimse görmek… Hem müthiş bir avantaj hem de kendini silen “hiç” gören trajik bir bakış… Tanıdıklığın oluşturduğu bir hiç olma hali…

Hala Schoukair ‘Grains of Light’ 2013

Felsefe tarihinin en gerilimli sorularındandır: Neden bir şey var da; “yok” yok diye… Yokluğu ile bir “var” olarak adlandıran dilin acizliği. Ağızdan, gırtlaktan çıkan “var” ya da “hiç” sesi, zaten “var” olmuştur. Peki nedir hiç? Baştan küçümseme tınısı çıkan bir ses… İnsan hiçliği deneyimleyebilir mi? Saf boşluğu… Mümkün görünmüyor… Hep bir “var” ve “çeper” olacaktır çünkü. Hegel’in “kötü sonsuz” dediği n+1…

Yine de hiç çekiyor bizi… Vazgeçmiyoruz onu düşünmekten ve ele geçirmeye çalışmaktan… Elde kalan “hiç” olsa da… Hiçliğin bilgisi “hiç” olamıyor! PG Art Galery’deki “Hiçbir Şeyin Resimleri” sergisi bu “çıkışsız” sorunun etrafında dolaşmaya çalışıyor. Arie Amaya-Akkermans’ın küratörlüğünde, Alexandra Paperno, Amba Sayal – Bennett, Bilge Friedlaender, Chris Barnard, Damir Muratov, Devran Mursaloğlu, Eda Soylu, Hala Schoukair, Katherina Olschbaur, Kevin Finklea, Petr Kirusha, Sandra Çavdar, Sergey Rozhin ve Vitaly Barabanov’un yapıtlarından oluşan toplam, işaretten, dilin yapısına ve de biçimin imkan ve imkansızlığına dair sorular döşüyorlar galerinin duvarlarına. ‘Hiçbir Şeyin Resimleri’, resimlerin olmadığı bir dünyada yaşama denemesi, ya da temsiliyetin tüketilmesi koşuluna karşı nasıl bir tepki vereceğimizle ilgili. Varnedoe’nun kitabından öğreniyoruz ki soyutlama aynı zamanda öz olanı ortaya çıkarmak amacıyla geçici bir anlamsızlık arayışıdır.

Devran Mursaloğlu

Serginin ilk bölümü olan ‘Resimler olmadan hayat’ta derin zaman fikirlerine yoğunlaşarak Devran Mursaloğlu’nun post-minimalist, süreç odaklı heykelleri gösteriliyor. Mursaloğlu’nun heykelleri mekan üzerine düşünen genç kuşak sanatçıların işleriyle bir araya getiriliyor: Alexandra Paperno’nun yok edilmiş konstelasyonlarından bir parça, Amba Sayal-Bennett’in post-ütopik mimarisi, Hala Schoukair’in çok yüzlü objeleri ve Sergey Rozhin’in ahşap kavramı birlikte gösteriliyor.

Yine de hiç çekiyor bizi… Vazgeçmiyoruz onu düşünmekten ve ele geçirmeye çalışmaktan… Elde kalan “hiç” olsa da…

Hiçlik nasıl anlatılır? Maleviç’in devrimci “Siyah Kare”si ya da “Beyaz üzerine Beyaz” yüzeyleri gibi bir “sıfır” noktanın bilincini mi göstermek. Ya da imkansızlığın son sınırı… Sibiryalı sanatçı Damir Muratov tam da bu “sıfır” noktasının parodisiyle yüzleşiyor belki… Sürekli kendine referans veren bir sanatın yaşadığı sinik hiç’liğin temaşası…

Yine o gerilim yayılıyor mekanın duvarlarına… Hegel’in n+1 dediği hep 1 eklenerek düşünülebilen bir sonsuz ve ötesi,  “kötü sonsuz” belki mekanın ve üç boyutlu geometrinin çeperi… Çünkü o baştan “var” oluyor… Hiçliği anlatmanın birinci engeli mekanın kendisi çünkü. Belki de göremediğimiz, dokunamadığımız “zaman” bir ihtimal… Ama onu da bedenlerimizde duyuyoruz. Kronos… Zaman, evlatlarını yiyen Titan. Kronometre çalışıyor çünkü ceplerimizdeki yassı aletlerde! Eskiden sesini duyduğumuz zaman, sessiz artık… Belki de “hakkında konuşulamayan hakkında susmak gerek.”

“Hiçbir Yer Resimleri” Pg Art Galery’de 7 Ekim tarihine kadar izlenebilir.

 

Aslıhan Kaplan Bayrak

Mekan İçre
Aslıhan Kaplan Bayrak’ın mekanla derdini uzun süredir izlemeye çalışıyorum. İnşaayı parçalayan dağıtan, ama alttan alta tuhaf bir geometriyi hissettiren bir başka mekanı boyuyor sanatçı. Bir mekanı parçalarken, başka bir mekanı (heterotopya) buyur eden bir göz bu. Aslıhan, sadece tuvalin ve boyanın potansiyeliyle değil, ustalaştığı baskı tekniklerinin olanağıyla da yüzeyler üretiyor. Yatay ve düşeyin arasındaki gerilimi hemen kaçış çizgilerinde yaşamaya çalışan başka bir atmosfer kuruyor.

Aslıhan Kaplan Bayrak

Dilim dilim, hesaplanamayan eğriler ve de hareket, bizzat manzaraya dönüşemeyen bir “hacmi” dikiyor karşımıza… Mekan İçre… Aslında içeri alınan, tam da mekan tarafından üretilen göz değil mi? Oysa içeri alınan bir tarafıyla da dağılan mekana maruz kalan bakış oluyor. Bakış tek tek gözlere yerleşen bir homojenlik bir tarafıyla. Bakış’ın sahibi yok… Kuşbakışı ya da Tanrı Bakışı denilen sonsuz göz mü yerleşiyor o güvenli konağa? Bozulan her ilişki aslında yeni bir bakışı ve gözü buyur ediyor; yeni bir deneyimi…

Aslıhan’ın mühendislik geçmişi galiba, yüzeyde hafiften kendini hissettiren konstrüksiyon tutkusu, bunu hissediyoruz. Her malzemeye ve katmana açık bir uzam var karşımızda; gözün ve dokunsalın kucaklamaya hazır olduğu akış ve salınımlar…

Mekan bizi Hiç’ten koruyor olmasın… Zamanın kemirmesinden….

Aslıhan Kaplan Bayrak’ın “Mekan İçre” sergisi Maltepe Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde 30 Eylül tarihine kadar izlenebilir.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl