Ana Sayfa Röportaj İpek Yeğinsu ile İntergalaktik Sergisi Üzerine

İpek Yeğinsu ile İntergalaktik Sergisi Üzerine

İpek Yeğinsu ile İntergalaktik Sergisi Üzerine

Şuanda Anna Laudel Galeri’de devam eden ‘İntergalaktik’ başlıklı serginin küratörü, hem küratörlüğü hem sanatçı yönüyle önemli işlere imza atan sevgili İpek Yeğinsu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Küratörlüğünden sanatçılığına, sanatın misyonundan devam eden sergisine pek çok konuya değindiğimiz bu söyleşiyi zevkle okuyacaksınız.

 

Kısaca İpek Yeğinsü’yü tanıyabilir miyiz?

Uluslararası İlişkiler ve Müzecilik okudum. On iki yıldır çağdaş sanat alanında çalışıyorum ve müze, galeri, konuk sanatçı programı gibi çeşitli kurumsal yapıların içinde koleksiyon direktörlüğü, sergi koordinatörlüğü, galeri yöneticiliği, yazarlık ve küratörlük gibi birçok farklı görev aldım. 2013’ten bu yana yazar ve küratör olarak bağımsız projelerimi hayata geçiriyorum. Bir yandan esas uzmanlığım olan Yeni Medya Sanatı alanında doktora eğitimimi sürdürüyorum. 2008’den beri fotoğraf alanında da sanatsal çalışmalar yapıyorum.

Yazar ve Sanatçı kimliğinin yanı sıra uzun yıllardır küratörlük yapıyorsun. Küratörlük kavramı senin için ne ifade ediyor?

Küratörlük, benim için eğitim ve deneyim alanlarımın farklı yönlerini değerlendirebildiğim heyecan verici bir konu. En cazip yanı da disiplinler ötesi ve katılımcı bir tartışma alanı yaratmaya olanak vermesi. Öte yandan günümüz dünyasında küratörlüğün tanımı giderek daha değişken ve akışkan hale geldi. Projeye bağlı olarak farklı çalışma modelleri oluşabiliyor. Bu yönüyle de deneyselliğin hiç tükenmediği bir alan.

Pek çok sergiye küratörlük yaptın. Küratör olarak konuları ve sanatçıları nasıl seçiyorsun? Bu seçimlerde galerilerin etkisi nedir?

Tüm bu kriterler projeye bağlı olarak şekilleniyor. Bazen üzerinde uzun zamandır düşündüğüm bir konuyu sanatçılara götürüp, onlar da işbirliğine açıksa projelendiriyorum ve kurumlara sunuyorum. Bazen kurum benden süreli bir sergi hazırlamamı istiyor; sanatçıların kimler olacağı önceden belliyse farklı, bana bırakıldıysa farklı süreçler ortaya çıkıyor. Bazen de belirli bir konuda sergi yapma fikriyle geliyorlar. O zaman da o konuya uygun bir yaklaşım belirleyip uygun olabilecek sanatçıları davet etmek gerekiyor. 

Şu anda Anna Laudel’de devam eden  ‘İntergalaktik’ başlıklı serginin küratörlüğünü yapıyorsun. Bu serginin hazırlık sürecini ve nasıl gerçekleştiğini kısaca anlatır mısın?

Sanatçılar Meltem Sırtıkara ve Beyza Boynudelik ile ortak bir proje yapmak isteğiyle yola çıktık. Uzun uzun konuşmalar sonucunda hepimizin ortak ilgi alanlarından birinin uzayda yaşam olanakları olduğunu gördük. Ben konunun çerçevesini daha da geliştirip netleştirdim ve hem çalışmaları uygun olan, hem de heyecanımızı paylaşabilecek başka sanatçıları projeye davet etmeye başladım. Bu arada projeyi Anna Laudel’e götürdük ve onlar da sıcak baktı. Güzel bir işbirliği oldu.

 

Sorduğu sorularla, dünyamızı ve insanlığı tehdit eden sorunlarla ilgili iddialı önermeler ve yaklaşımlar ortaya koyan bir sergi. Sanatçılar eserleri ile ne gibi tespitler yapıyor ve çözüm önerileri getiriyorlar?

Aslında sanatın net yanıtlar bulmaktan çok soru sordurmaya, sorgulatmaya yönelik bir etkinlik alanı olduğunu düşünüyorum. Serginin temel çıkış noktası da, amacı da bu. Sanatçılar konuya çok farklı noktalardan yaklaşıyorlar. Birileri daha varoluşsal meselelere odaklanırken, diğerleri bilgi üretme biçimleri, kurgusallık, kimlik ve mitoloji gibi konulardan besleniyor. Ancak tüm serginin organik şekilde beliren ortak söylemi olarak şunu söyleyebilirim: insanlık olarak kendimize, doğaya ve gezegene karşı mevcut yaklaşımlarımızı sorgulayıp değiştirmediğimiz sürece, gittiğimiz yerlerde de kaderimiz çok farklı olmayacak.

 

İnsan içgüdüsü ya da sanat bu tehditleri durdurabilecek mi sence?

İçgüdülerimiz hükmetmeye, sahip olmaya daha meyilli sanki. Bu temel içgüdülerden sıyrılmamız, daha az bencil ve farkındalığı daha yüksek bir türe dönüşmemiz gerekiyor. Sanat, bence tek başına tehditleri tabii ki durduramaz; ancak geçmemiz gereken bu yolda bizi kendimize getirecek, düşünmeye sevk edecek zihinsel süreçleri tetikleyip farkındalığımızı artırabilir.

 

Senin sanatçı yönüne gelirsek. Fotoğraf makinesiyle resim yapma tekniğini kullanıyorsun. Bu tekniği nasıl ne zaman ve neden kullanmaya başladığını anlatır mısın?

2008 yılında yöneldiğim bu teknik, aslında pratik nedenlerle ortaya çıktı. O zaman tam zamanlı bir işte çalışıyordum ve ofisten çok geç saatlerde çıkıyordum. Hava çoğunlukla kararmış oluyordu; ben de haliyle gece çekimi koşullarında deney yapmak için daha çok fırsat buluyordum. Zaman içinde soyut ve bulanık sonuçlar veren bu tekniğin, kentteki hareketliliği ve kentin kimliğini, durağan imgeden çok daha iyi yansıttığını; kentliler olarak sürekli devinim halinde oluşumuz, koşturmacayla geçen yaşamlarımızın bir dışavurumuna dönüştüğünü duyumsadım. Gece Işıkları serisi bu şekilde doğdu.

 

Son olarak farklı disiplinlerde eğitim görmüş ve işler üretmiş birisi olarak sanata ilgini, bakış açını ve yapma biçimini belirleyen en çok ne oldu, oluyor?

Çok fazla boyutu var. Okuduklarım, gördüklerim, dinlediklerim, düşündüklerim, hatırladıklarım, hissettiklerim… Sanatçı olarak bambaşka, küratör olarak bambaşka süreçler yaşıyorum. Sanat çok zorlu ve fedakârlık gerektiren bir yol olsa da, her ikisinden de büyük keyif alıyorum.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl