Ana Sayfa Kritik Joker: Eleştirel Bir İnceleme

Joker: Eleştirel Bir İnceleme

Joker: Eleştirel Bir İnceleme

Joker kısa sürede dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Film Batman Serisi’den ayrı olarak da izlenebildiğinden, seyirci sayısı hayli yüksek. Bu arada filmin seri içinde ele alınmasının birçok tutarsızlığa mahal verdiği eleştirileri de önemli. Gerçi halüsinasyon koşulu, filmde olası kaçışlara birçok açık kapı bırakıyor. Örneğin son akıl hastanesi sahnesini, “olanların tümü Joker’in halüsinasyonu” şeklinde yorumlayanlar da var. Böylesi yorumlara yanlı ya da karşıt pek çok tartışmadan bahsedilebilir.

Bir tartışma da örneğin Joker’in bir kahramanantikahraman mı olduğu yönünde. Açıkçası antikahraman olduğunu söylemek zor. Ancak nasıl bir kahraman olduğu noktasında da pek çok anlaşmazsızlık mevcut. Eğer yorumlara bakılacak olursa, birden fazla Joker söz konusu. Hatta ona toplumsal mücadele içinde belirgin yerler tanıyanlara dahi rastlamak mümkün. Bu çalışma da böylesi yorumların ne ölçüde haklı ya da haksız olduklarını, iki soru çerçevesinde kendine mesele etmektedir:

Arthur’da bilinçli sınıfsal reflekslerden bahsetmek mümkün mü?

Arthur mücadelenin öznesi olabilir mi?

Bu iki soruya ilişkin yanıtlar, olay örgüsünün sınıf kavramına bağlı bir yorumla sunulması ve zaman zaman araya giren eleştirilerin müdahalesiyle verilmeye çalışılacaktır.

Arthur’da bilinçli sınıfsal reflekslerden bahsetmek mümkün mü?

Arthur’un Joker’e dönüşümü boyunca bir sınıf bilincinden bahsedilemese bile, kimi bilinçli sınıfsal refleksler tespit edilebildiği kalabalık bir kesimce savunulmaktadır. Bu iddianın değerlendirilebilmesi için öncelikle Arthur’un kim olduğuna bakılabilir.

Arthur, bir işçi. Geçimini palyaçoluk yaparak, az bir ücret karşılığında sağlar. Bakımsız bir apartman dairesinde, hasta annesi Penny’ye de bakan Arthur, aynı zamanda birtakım bilişsel sorunlara sahip. Örneğin halüsinasyonlar, yaşamının etkili birer parçası. Ayrıca aşırı insan tepkileri karşısında kendini sıklıkla süreğen gülme döngüleri içinde bulur. Arthur deneyimlediği bozukluğun nedeninin de bir ölçüde farkında. Bunun insanların kendisine yönelik kabalıklarına ve daha genelde olumsuz yaşam koşullarına dair bir çeşit duygusal bastırmadan kaynaklandığını düşünür. Kendini iyi hissetmeme halini hiç değilse biraz yatıştırabilmek umuduyla, bir süre önce belediyenin ücretsiz sağlık hizmetine yazılmıştır. Fakat belediye, çok geçmeden, diğer ücretsiz imkanlar gibi buna da son verir. Böylece Arthur, masrafları da kendisi karşılayamadığından, danışman ve ilaç olanağından büsbütün yoksun kalır.

Arthur’un Gotham’ın işçi sınıfının en yoksulları içinden bir örnek teşkil ettiği aşikar. Bir başka örnek arandığında, aynı apartmanda yaşayan komşusu Sophie’nin koşullarının da Arthur’dan pek farklı olmadığı anımsanabilir. Arthur’a ait pek çok halüsinasyonun parçası olan Sophie de, oldukça zor bir yaşam sürmektedir.

Arthur’un işvereni karşısında uğradığı haksızlık örneği, soru bağlamında dikkate değer bir sahne olarak belirir. Arthur bir mağazanın tanıtımı sırasında birkaç çocuğun fiziki saldırısına uğramış ve elinde tuttuğu tabela kendisine saldıranlarca kırıldığından, onu aldığı gibi iade edememiştir. Bu durum Arthur’daki darp izlerinden de anlaşılabilir olmasına karşın, mağazanın şikayeti doğrultusunda işveren bir bahane bulmuş, zaten az olan ücretini kesmiş ve böylece Arthur nezdinde sömürü oranını arttırmıştır. Arthur haksızlık karşısında suskun kalsa da, ortada bir yanlışlık olduğundan kuşkusu yoktur.

Arthur’un yaşamındaki ilk belirgin olağandışılık, aynı işyerinde çalışan Randall’ın uğradığı saldırıyı sürekli anımsatarak kendisine veresiye bir silah satmak istemesiyle başlar. Bir noktadan sonra Arthur, Randall’ın ısrarı karşısında ikna olur. Arthur silahın kullanımına yabancı olsa da, onu yanında tutmaktan çekinmez. Hastanede çocuklar için sergilediği bir gösteri sırasında da silah üzerindedir. Ancak gösteride onu kazayla yere düşürür. Akabinde çalıştığı yere şikayet edilir ve işinden olur. Randall’ın işverene, Arthur’un silah taşıdığı beyanı, silahın oyuncak olduğu ve sadece gösteri için kullanıldığı yalanını da boşa çıkarmıştır.

Arthur işsiz kaldığı için üzgün olmasına üzgündür. Fakat aslında ne hissedeceği noktasında pek de emin değildir. Bir süre oyalandıktan sonra evine dönmek için metroya yönelir. Bindiği vagonda kendisi dışında bir kadın ve Gotham’ın en büyük sermayelerinden Wayne Girişim’de söz sahibi üç kişi vardır. Arthur, biraz da sarhoş olan bu üç kodamanın vagondaki kadına alenen tacizine şahit olur. Bu sırada ne kadar engel olmaya çalışsa da, gülme bozukluğu bir kez daha baş gösterir. Derken tüm ilgi Arthur’da toplanmıştır.

Arthur ağır biçimde darp edilirken bir fırsat yakalar ve kendini korumak için silahını hedef gözeterek ateşlemeye başlar. Bu sırada iki kişi isabet alır ve oracıkta ölür. Biri ise kaçmak için kapıya yönelir. Fakat Arthur onu da metro durağının merdivenlerinde yakalar. Tereddüt etmeksizin elindeki silahı art arda ateşler.

Merdivenleri süratle çıkan Arthur, kendini hemen rastladığı bir tuvalete kilitler. Bir ne yapacağını bilememe hali içindeyken, kısa sürede mutlu olduğunun ayırdına varır. Mutluluğu özgün dans figürleriyle kendini dışa vurmaktadır adeta. Arthur içinde biriken tepkiselliğin bulunduğu yerden boşandığını hissetmektedir.

Neticede üç kişinin ölümüyle tamamlanan bu olay, öyle münferit bir hadise olarak ele alınamaz. Arthur’un öldürdüğü kişiler, sınıfsal konumları itibarıyla her istediklerini, arzuladıklarını yapmakta serbest olduklarını düşünen, Gotham’ın burjuva sınıfına mensupturlar. Öyle ki bir kadını taciz etmede ve mülkiyet ilişkileri noktasında yoksun birini darp etmede bir beis görmezler. Bunun sadece söz konusu kişilere özgü bir bakış olmadığı, Thomas Wayne’nin onlar adına yaptığı açıklamalarda belirgin biçimde görülmektedir.

Bu bölümde anlatılanlara bakılarak, Arthur’un düzenin dayattığı ideolojik tahakküm dışında kalan, sınıfına ait kimi bilinçli, eşdeyişle farkındalık içeren düşünce ve bağlı biçimde eylemlere sahip olduğunu tespit etmek mümkün. Arthur, toplumdaki farklı yaşam koşullarının ve kendisinin buradaki olumsuz konumunun farkındadır. Bir yerlerde yanlışlık olduğunu düşünmektedir. Bu sınırlı bilinçlilik halini, ücretsiz sağlık hizmetinin sonlandığının bildirilmesi gibi sahnelerde, Arthur’un eleştiri içeren tepkisel aktarımlarına bakarak yakalamak mümkün. Ancak Arthur’un düzen sınırlarında bile, tamlık içeren bir işçi bilincine sahip olduğunu söylemek gerçek dışı bir yorum olacaktır.

Burada ayrıca bir başka önemli noktanın da altı çizilmelidir. Film her ne kadar adını koymadan sınıfsal farkları tanısa da, odak aldığı, insanlar arası sömürü ilişkileri değil ezilme ilişkileridir. Bu durumda filmin Arthur nezdinde çağırdığı, belirli ezilme ilişkilerine bağlanan sınırlı bir adalet ilkesi olarak koyulabilir. Dolayısıyla sınıfsal farkların bir şekilde tanınması ancak tanımlanmaması bilinçli bir tercihtir. Film farklı yaşam koşulları arasındaki aykırılığı sömürü ilişkisine değil ona ilinek olan ezilme ilişkisine bağlamak ister. Böylece utangaç biçimde kabul ettiği sınıfsal farkları, koyduğu adalet kavramı etrafında, belirli sınırlar içinde tutmaya çalışır.

Arthur mücadelenin öznesi olabilir mi?

Wayne Girişim’in en tepedeki ismi Thomas, olayın duyulmasıyla, öldürülen isimlere övgüler yağdırırken, failin ise böylesi başarılı insanları kıskanan bayağı bir “palyaço” olduğunu dile getirir. Thomas “palyaço” sözcüğünü, Arthur’un kayıtlardaki palyaço makyajlı görüntüsünün ötesinde, halkın en yoksul kesimlerini aşağılayan bir anlamda kullanmıştır. Aynı zamanda sonraki seçimler için belediye başkan adayı olan Thomas, konuşmasında Gotham’ın en yoksullarını “başarılı insanları kıskanan başarısızlar” olarak niteler. Bu niteleme, Thomas ve temsil ettiği sınıfın bakış açısına karşı, Gotham’da kitlesel protestoların başlamasına neden olur. Protestoların sembolü ise, kimliği bilinmeyen ama yaptığı eylem nedeniyle desteklenen Arthur ve yüzündeki palyaço makyajıdır.

Arthur’un annesi Penny, Thomas’ın büyük bir hayranı. Penny, Arthur’a sık sık, Thomas’ın yanında bir süre çalıştığını, kendisini tanıdığını ve yaşadıkları zorlukları bilse onlara mutlaka yardımcı olacağını anlatır. Thomas’ın kendilerinden haberdar olması için de, ona kısa aralıklarla mektuplar yazar. Fakat Arthur’un postaladığı bu mektuplardan hiçbiri yanıt bulmaz.

Arthur merakını gidermek için bir gün mektuplardan birini açar ve Thomas’ı muhatap alan mektupta kendisi için geçen “oğlun” ifadesini görür. Böylece Waynelerin yaşadığı yere gitmeye karar verir. Hatta orada oğlu Bruce ile karşılaşır, ama Thomas ile görüşemez.2 Alfred kendisine, Penny’nin yanlarında çalışırken halüsinasyonlar görmeye başladığını, Thomas ile bir aşk yaşadığına ve ondan bir çocuğu olduğuna inandığını anlatır. Arthur anlatılanlara rağmen Thomas ile yüzleşmeye kararlıdır.

Thomas, Gotham’ın her köşesine uzanan protestoları umursamaksızın, toplu bir film gösterimine katılır. Film, Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar’ıdır.3 Ancak salonda, ironik biçimde, işçiler değil sermaye sahipleri yer alır. Arthur ise çalışanlara özgü kıyafetle salona sızmayı başarmıştır. Thomas ile yüz yüze konuşabileceği bir anı kollamaktadır. Bulduğunda ise konuşma istediği gibi gelişmez. Hakaretle karşılanmasının yanı sıra, Alfred’in kendisine anlattıklarını bir kez daha dinlemek zorunda kalmıştır.

Arthur anlatılanlar doğrultusunda, annesinin geçmişiyle ilgili kayıtların bulunduğu Arkham Devlet Hastanesi’ne ulaşır. Bir şekilde kayıtları alarak, belgeleri inceme imkanı bulur. Kayıtlara göre Penny Arthur’u evlat edinmiş ve sevgilisine, ikisine de işkence etmesi için müsaade etmiştir. Penny ise buna karşılık, Thomas’ın olayları dilediği gibi kayıtlara geçirdiği şeklinde bir savunmada bulunmuştur. Ancak kayıtları inceleyen Arthur, gülme bozukluğunun o günlerde maruz kaldığı işkenceyle başladığını fark eder. Dolayısıyla Penny’nin savunmasına inanmaz ve bulunduğu hastaneye gider. Penny, iki dedektifin kendisine, metrodaki ölümlerle ilgili Arthur’un da şüpheli olduğunu söylemesiyle fenalaşmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Arthur, nihayetinde, Penny’i yatağında boğarak öldürür.

Arthur eski yaşamına ilişkin tüm bağları bir bir terk etmiştir. Bu sırada Gotham’da süregiden kitlesel protestoların ve kendisine yönelik sembolleştirmenin de farkındadır. Bugüne kadar itilen, kakılan Arthur, şimdi sokaktaki binlerce insanın kahramanı olmaktan son derece memnundur.

Arthur evde olduğu bir sırada beklenmedik bir telefon alır. Arayan Murray Franklin’in ekibinden bir kadındır. Belki de Gotham’ın en ünlü komedyeni olan Murray, eskiden Arthur’un kendisine örnek aldığı yegane isimdi. Arthur, Murray’in hemen her programını seyretmiş ve kendini defalarca Murray ile programda sohbet ederken hayal etmişti. Şimdi ise ona ilişkin hisleri oldukça farklıdır.

Arthur, komedyenlik hayalini bir adım öteye taşımak niyetiyle, elinde notlarından oluşan espri defteri, iddiası olan herkesin çıkabildiği bir yerde, yakın zamanda sahne almıştı. Fakat gösterisi, Arthur’un gülme bozukluğu nedeniyle neredeyse konuşamadan sonlanmıştır. Murray, Arthur’un sergilediği gösterinin kaydına ulaşmış ve Arthur’un başarısız olmasıyla alay ederek, görüntüleri programında yayınlamıştır. Sonrasında, seyircilerin yoğun ilgisine bağlı olarak, Arthur’u programına davet etmenin yerinde olacağına karar vermiştir.

Arthur, Murray’ın davetini kabul eder ve program için hazırlanmaya başlar. Bir yandan orada nasıl bir sunum yapacağını düşünürken, bir yandan da içinden geldiği şekilde, sıra dışı bir makyaj ve kıyafet seçimi yapar. Bu arada, annesinin ölümü nedeniyle ziyarete eski çalıştığı işyerinden Randall ve Gary gelir. Arthur sadece birkaç söz sonrasında Randall’ı boğazını keserek öldürür. Kendisi gibi sürekli ayrımcılığa uğrayan Gary’e ise, onu hep iyi davranışlarıyla anımsadığı için zarar vermez.

Film Randall’ın ölümünü onaylaması için seyirciyi bilhassa yönlendirir. Randall’ın zamanında Arthur’a yanlış yapmış olduğu, ölümüne bir gerekçe olarak halihazırda zaten ortada durmaktadır. Dahası Randall’ın seyirciye baştan sevimsiz bir kimse olarak sunulması da burada fazladan konu edilebilir. Lakin mesele ne Randall ne de kötü ahlakıdır. Bu sahnede daha önemli bir mesele bulunur.

Randall da geçimini palyaçoluk yaparak sağlayan bir işçi. Arthur’dan daha iyi yaşam koşullarına da sahip değildir. Bulunduğu işyerindeki birçok kişiden farklı olarak, “düzene daha iyi ayak uydurur.” Kendisine aşılanan “bir başkasını çıkarına engel görme babında rekabet ve ayrımcılık” itkisiyle, Arthur’u işinden etmiştir. Muhtemelen gündelik yaşamında da benzer pek çok örneğe ulaşılabilir. Film boyunca Arthur’un ilk hali ve değişimi, Gotham’ın yerleşik yapısına bağlantılarla anlatılırken, Randall’da ise söz konusu aksi bağlantılar yokmuşçasına, kendinde bir olumsuzluk olarak alınması beklenir. Oysa Randall da, bireyselliğin yanında, Arthur gibi aynı ilişki ağının bir etkilenenidir. Arthur’dan farklı olarak düzen karşısında daha edilgendir ve kendinde bir değişimden yoksundur.

Peki soralım: Film neden böylesi bir yönlendirmeye ihtiyaç duyar? Bunun nedeni, metrodaki ölümlerle Penny ve Randall arasında düz bir çizgi çizme istemidir. Böylece Arthur’da temsil edilenin sınıfsal farkları gözeten değil, “formel bir ahlak kavrayışına dayanan sınırlı bir adalet ilkesi” olduğu gösterilmiş olacaktır. Bu ilkeye göre, örneğin Thomas ve Randall aynı terazide tartılırlar – üstelik birinin olumsuz olarak nitelenen verili toplumsal ilişkilerin kurucu öznelerinden biri olmasına karşın.4

Arthur’un sembolü olduğu protestolara katılan binlerce yoksul arasında, belki en az Randall kadar olumsuz kimseler de bulunur. Film söz konusu olumsuzlukların nedenlerini yok sayarken, nedenlerin ortadan kaldırılması ve yerlerine karşı ilişkiler sağlanması marifetiyle bu olumsuzlukların aşılabilme koşulunu da gözlerden uzak tutar.

Arthur’un yolu, kendisini arayan iki dedektifçe kesildiğinde, yüzlerinde palyaço makyajı bulunan işte bu tartışma konusu kalabalığın içine karışır. Böylece izini kaybettirerek, programın çekileceği stüdyoya ulaşması mümkün olur. Programa katılmak için hazır olduğunda, Murray’i makyajının ve kıyafetinin sokaktaki insanlar gibi politik bir amaç taşımadığına ikna etmiş ve en sonu engellenmeksizin kameralar karşısına çıkmayı başarmıştır. Murray, Arthur’un dilediği gibi, onu “Joker” olarak takdim eder. Burası, Arthur’un Joker’e dönüşeceği eşiktir.

Arthur sunucu, konuklar ve misafirler tarafından nahoş karşılanacak bir girizgahın ardından, canlı yayında metrodaki ölümleri üstlenmiş ve sonra cılız ve kaba da olsa, düzenin işleyişine dair birkaç eleştiri sunmuştur. Akabinde Arthur, silahını kendisini kötüleyen Murray’e doğrultur ve beklemeden ateşler. Bu sırada sokaktaki protestolara da şiddet kullanımının eklendiği görülür.

Joker sonraki sahnede bir polis arabasındadır.5 Bir ambulansın bilinçli şekilde polis arabasına çarpmasının ardından, hasarlı araçtaki Joker bulunduğu yerden kurtarılır ve güvenli şekilde arabanın kaputuna bırakılır. Birkaç saniye sonra kendisine gelen Joker’in ayağa kalkması ve bir kürsüdeymişçesine kalabalığa bakması, hem oradaki hem de salondaki insanlarda bir coşku yaratır. Öyle ki “isyan”ın sembolü şimdi bedeniyle de sokaktadır.

Joker’in adeta devleştiği bu son sahne, pek çok seyirciyi kitlenin hareketi üzerine daha ayrıntılı düşünmeye iter. Gotham’daki kitlesel protestoların kıvılcımı, toplumun en yoksullarını aşağılayan bir konuşma olmuştu. Ne var ki burada kıvılcımın kendisinden ziyade neyi tutuşturduğu çok daha önemli. Tutuşan, yoksunluğun belirleyici olduğu yaşam koşullarından ve karşılarında sürekli zenginleşen asalak bir kesimin kibrinden kaynaklanan bir tepkiselliktir. Filmde kitlenin6 asgari müşterek iradesi, söz konusu tepkinin salt dışa vurumu şeklinde yansıtılır. İrade, kendiliğindenlik niteliğine sahiptir. Zaten filmde protestoların kendiliğindenliğine ve örgütsüzlüğüne bilhassa dikkat çekilir. Herhangi bir örgütlülüğün katılımı tanınmadığı gibi, “kendiliğindenliğin kendi bünyesi içinde kendini örgütlemesi” ya da “belirli bir örgütlülüğün kendiliğindenliğe etken müdahale ederek kendiliğindenliği aşması ve tepkiyi bilinçli bir yola sokması” bağlamları için de herhangi bir açık kapı bırakılmaz. Filmde böylesi bir kitlenin kısmi yahut köklü değişim istemi ve değişim gücü hasıraltı edilirken, yalnızca tepkisini dışa vuran bir toplam sergilenir. Bu son bağlam üstünden kitleyle Joker arasında bir köprü kurulması amaçlanır.

Film, sade protestolardan kitlesel şiddet kullanımına ilerleyen süreç ve Arthur’un Joker’e dönüşümü arasında bir koşutluk sergilemek ister. Burada Arthur’un sembolleştirilmesinin ötesinde bir kurgu vardır. Tarihsel örneklere bakıldığında, mücadele pratiklerine eşlik eden çok sayıda sembolleştirmeden bahsedilebilir. Arthur’un metrodaki eylemiyle başlayan verili sembolleştirme de bir noktaya kadar böylesi bir örnek olarak değerlendirilebilir. Ne var ki, kitlenin hareketi ve Arthur’un dönüşümü arasında sergilenen koşutluk, kitlenin “Joker” olduğu algısını yönetir. Örneğin protestolarda kitlenin şiddet kullanımı anı ve Arthur’un Joker’e dönüşümünde, şahsında dizginlenmiş şiddeti büsbütün serbest bırakması, arka arkaya seyirciye verilir ve görseller sonunda birleştirilir. Bu bilinçli bir tercihtir. Böylece kitledeki şiddetin kuruculuğu, verili olana alternatif düzen karşıtı ilişkiler oluşturma olanağı gözlerden uzak tutulur. Bunun yerine, Joker’in “formel ahlak kavrayışına dayanan sınırlı adalet ilkesi”, eyleme salt bir öç alma pratiği olarak geçer. Başka bir deyişle adaletin sağlanması, kör bir intikam alma fiiliyle anılır.

Burada oldukça önem arz eden, ancak film Batman Serisi dışında da konu edilebildiğinden sınırlı tutulacak, satır arası bir başka bağlama daha dikkat çekmek mümkün. Film Batman Serisi içine yerleştirildiğinde, Joker’ce belirlenen “kuruculuktan yoksun yıkıcılık”, kitleye dair çok sayıda olumsuz yoruma kapı aralar. Örneğin Joker’in sonraki zamanlarda neler yaptığına bakıldığında, düzene tepkiden beslenen bir bakışın nihayetinde yozlaştığı ve zamanla düzenin özgün bir parçası haline geldiği yorumu bunlardan birisidir. Öyle ki Joker’in serideki filmlerde, sözgelimi Thomasvari kişilerle çıkarlarının örtüştüğüne dahi tanık olmak mümkün. Buradan itibaren bir adım daha atıldığında ise, kitle ve Joker arasında kurulmaya çalışılan özdeşliğe bakılarak, kitlenin yıkıcılık noktasında güçlü olsa da, kuruculuğu bulunmayan bir toplam olduğu yorumuna dahi ulaşılabilir. Böylece Gotham’daki olumsuzlukların çözümünde adresin Bruce’un “iyi burjuvalığı” ve düzenin koruyucusu Batman olarak gösterilmesi işten bile değildir…

Değerlendirme

Filmde kitlesel protesto ve kitle şiddeti bakımından heyecan verici sahneler olduğu aşikar. Belirli bir sembolleştirme etrafında halkın kenetlendiğini seyretmek de aynı şekilde etkileyici. Örneğin tacize uğrayan kadının yüzünde maske, taksiden Arthur’a kim olduğunu bilerek bakmasının salondaki insanlarda bir memnuniyet yaratmadığını söylemek zor. Fakat görsellerin ardında temsil edilen fikir, pek çok kimsenin düşündüğünün aksine hiç de öyle etkileyici ve heyecan verici değil.

Film, işçi sınıfı ve bir bütün olarak halk kesimlerinin yaşam koşulları karşısında hiç olmadıkları kadar mutsuz oldukları ve tepki biriktirdikleri, yerkürenin farklı bölgelerinde devam eden irili ufaklı direnme ve mücadele pratiklerine karşın, yine de bir o kadar örgütsüz kaldıkları bir zaman diliminde gösterime girmiştir. Böylesi bir uğrakta endüstriyel kültürün halkın mutsuzluğunu ve biriken tepkisini keşfetmesi oldukça anlaşılır. Bir yandan sınıfın, halkın örgütlenmesi ve örgütlü güçlerin etki alanlarını arttırmaları engellenirken, bir yandan da düşünsel alanda, toplumsal değişim fikrini farklı kılıklara bürünerek bastırmaya çalışan savunular yapılmaktadır. Bu noktada bir kez daha Adorno’nun uyarısına kulak kabartılmalı.

Adorno, düzenin karşısında ve eleştirel olduğu izlenimi veren kimi örneklerin de zaman zaman kültür endüstrisi eliyle dolaşıma sokulduğu uyarısında bulunur.7 Böylesi örnekler düzen ilişkilerine direnç gösteren yahut gösterme eğilimi bulunan bireyler için kurulmuş bir tuzak olarak düşünülebilir. Amaçlanan, düzen karşıtı bakış açılarının kültür endüstrisi tarafından kuşatılması, aşındırılması ve eğer mümkünse soğurulmasıdır.

Adorno’nun “şeyleşmeye karşı direncin şeyleşmesi” olarak nitelediği böylesi örneklerin başlıca içerik özelliği, kültürel ürünün bireyin düzen karşıtı eleştirisini görece kabullenmesidir.8 Bireyin dikkatini çeken de zaten bu kabullenme halidir. Burada ürün, eğer bireyi, tıpkı yaşam koşullarına ilişkin yapısal sorunlardan kaçmak için bir çıkış kapısı arayan diğer bireyler gibi, kurgusal yaşantılarla özdeşleşme, özdeşleştirme marifetiyle ikna edebilir ve kendisine eklemleyebilirse, onu kültür endüstrisinin rasyonalizasyon sürecine dahil etmiş olur.9 Böylece ona, eleştirinin arkasından gelmesi olası düzen dışı kuruculuk yerine düzen içi bir değişim önerebilir, dayatabilir. Düzen, böylesi çok sayıda kültürel ürünün zihinlere ektiği olumsuz düşünce tohumlarının da katkısıyla, mücadelenin daha başlamadan sona ermesini, başlamış ise az ya da çok ehlileştirilmesini ya da yanlış yönlendirilmesini mümkün kılabilir.

Nihayetinde Joker filmi de, “şeyleşmeye karşı direncin şeyleşmesi” bağlamında bir endüstriyel kültür ürünü olarak, anlatılan mekanizmanın iyi kurgulanmış bir örneğidir…

1 Felsefe, Dr.

2 “Arthur ve Bruce kardeş mi?” tartışması için bkz. https://www.distractify.com/p/are-batman-and-the-joker-brothers

3 Bkz. https://www.imdb.com/title/tt0027977/

4 Burada ayrıca, babasının eleştirisi, “iyi burjuva” Bruce Wayne savunusu için de bir zemin sağlanır.

5 Bu sırada Bruce’un ebeveynleri gözleri önünde öldürülmüştür.

6 Çalışma boyunca “toplumun en yoksulları” anlamında kullanılmıştır.

7 Theodor Adorno, Minima Moralia, çev. A. Doğukan & A. Koçak, İstanbul: Metis Yayınları, 2007, ss. 210, 211.

8 Bu noktada bir örnek olarak, Adorno’nun Vietnam’da yaşananların metalaşmış müzik tarafından istismar edilmesine ilişkin tepkisi için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=UFfWo0hYFL8

9 Bkz. Önder Kulak, Theodor Adorno: Kültür Endüstrisinin Kıskacında Kültür, İstanbul: İthaki Yayınları, ss. 65-76.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl