Songül Eski’nin şiirine dair bir şeyler söylemek lazım. Öncelikle bilmek gerek benim şiirim değil. Ama benim şiirim olmaması o şiirin estetik nesne olmadığı anlamına gelmez. Songül Eski’nin şiiri insanı içine almak için zorlayan bir şiir. İlk şiir kitabı Lazarus, dilin farklı kullanımlarıyla dolu. Ama bu kitapta denediği ölüm öncesi duyguyu yani Lazarus’u göstermeye çalışmış.
RUTİN
“Rutinsiz öleceğiz”
diyordu adam
kadın
görmüştü kendi
cesedinin gizlerine nasıl baktıklarını ölümlülerin
bin tekrar çekti tanınmamak için
İnsanın farklı anlama durumları vardır yaşadığı duygulanımlarla anlama olgusu içiçedir. Songül Eski şiirin duygulanımlar sürecinde oluştuğunu gösterir bize. Anlama yetisini öncelleyen sanki bu duygulanımlar dünyasıdır. Lazarus kitabı ölüm duygusunu vermek istediği gibi ölümden gelen bir insanın psikolojisini aktarmaya çalışır. Şiir alanında pek denenmemiş bir çalışma. Böylece dilin farklı uzanımlarına inebiliyor, farklı söylem tarzlarını yıkıyor yeni söylemler yaratabiliyor. Son aşama da şiir belli duygulanımları dilsel olarak yaratabilmek. Songül Eski Lazarus adlı şiir kitabında bunu denerken, bizim önümüze bir gerçekliği bırakıyor. Ölüm duygusuyla sürekli yaşayan bir insan ne kadar umutlu olabilir. Lazarus etkisini gösterirken Songül Eski, sanat eylemliğinin umutla ilişkisine dair bir belirlenim de bulunuyor. Umut insanın yaşadığı koşullarla içiçedir. İnsan umutsuzluk içinde bir ölüm duygusu ve intiharla yaşayabilir. Sanat eserinde ne kadar umut önemlidir söyleminde bulunsak da, yine de kişinin yaşamı içindedir. Bunu göstermeye çalışır Lazarus’ta.
Bazen imkansıza tutulmak o imkansızı varlığının bir parçası olarak bilmek ve bu imkansızı bilerek yaşamak bir Lazarus duygusu değil midir?
SİMURG
deniz
maviyi seyrederken kendinde
seni seyrediyorum
kendimde
bir mahkumun
seyredişi gibi maviyi
geniş bir avludan
zincirler
hasretler
keşkeler
mektuplar süzülüyor
ipek bir ağdan ellerime
söz
teni geçerken
geçtiğimiz blinçte
seni gülüyorum dalga dalga
azad kuşlarına
yüce bir tenhanın
nut’ku tutan
suskun
Simurg’u
bağrımın düğmesini kopartan
telaşı kalbimin
ince bir yelin
titrettiği tüy benim.
Songül Eski’nin ilk şiir kitabı Lazarus, ölümü yaşayanın duygusunu vermeye çalışırken, bunun yanında rüya hali de şiire girer. Bu ise Lazarus etkisi ile yaşayanın rüya halidir. İkinci kitabı Tekila bu rüya hali ve lazarus etkisi üzerinden şekillenmiştir. Tekila da bu duyguyu fazla hissetmesek de.
Arka kapakta ki dizeler şöyle.
bir kaç dikiş atıyorum
bir uyku aralığı zamanda
ve kabusların izin verdiği ölçüde kendime
…….mezarlığın altında bir fotoğraf makinesi
ölüm çekiyor bizi.
Bu şiir de önümüzde duruyor kabusta (karabasan) yaşamak. Karabasanın varlığı ölümün varlığıdır. Karabasanı yaratan ölüm düşüncesidir sanki.
Diyeceğim odur ki, şiir Songül Eski’de önce düşsel evrende geçer sonra dile kaleme iner. Düşsel evren dediğimiz de tam karşılamaz gibi dursa da, çünkü yanına rüya ve Lazarus halini almıştır. Son aşama da düşsel olgulardır bu durumlar da. Peki bu durumları kullanması şiirine derinlik katıp estetik haz veriyor mu okuruna, diye sorarsak, cevabı veriyor tabiki. Zaten şiirini estetik haz kazandıran bu yeni işlenmemiş alanı katması.
SIFIR
bir körün parmak ucuyum
sağır birinin gözü
gözün içine yapışan sinek
var mı gerek acıların bahanesine daha doktor
bu yapışmalar
acılar yeğ
kulağa ulaşmayan höykürüşten
ki bütün sessizliklerin betimlediği
içime sızan bu korkunç dünyanın insanı
ve
zihnimin coğrafyasında
ufağı tefeği yok cennetten bir adanın doktor
peşimde Kerberos
cesedini taşıyan etlerden geçip geldim
parmak ucumda
acısı her merhabanın
acı yok sayfalarında hiçbir kitaın
saymak
sayıları tersinden
tersinden okudum cümlesini ben her kitabın
nereden başlamıştık doktor
ne kadardık ilkince
-sıfır
beni sona sor doktor
farz et ki yeni başladık
Songül Eski’nin şiiri aynı zamanda korkunç yabancılaşmayı göstermek üzerine şekillenir. Onun Arafta, bir yalnız gibi görünmesi veya rüya, Lazarus haline dönüşmesi toplumsal yabancılaşmanın büyüklüğünü göstermesi anlamında önemlidir. Gerçekten bu süreçte çevresinde doğru ilişkiyi kurabilmenin imkanı yok. Şiir bu imkansızlık halini çığlığıdır. Bu şiire içe gömülmek demekten daha çok düşe gömülmek diyebiliriz. Bir insan neden kabus da yaşar, neden lazarus etkisini atamaz üzerinde. Toplumun okuyan, sorgulayan ve düşünen, baskılandırılmış her aydın kadında bu duygulanımlar olabilir. Songül Eski’nin şiiri bu nokta da başlar.
Bunun yanında Songül Eski’de şiir hızlı bir şekilde topluma uyum sağlayamayan psikolojik sorunlar yaşayan insanların şiirdir. Bu sorunların nedenleri, niçinleri şiiriyle ortaya çıkarmaya çalışır. Bu ise yabancılaşmanın büyüklüğünü gösterirken, topluma katılmaya çalışan kadının çaresizlikleri, aşılmaz sorunları netleşir. Bir anlamıyla ölüm duygusunun kökleşmemesi için Lazarus etkisi irdelenmiştir ya da karabasan hali.
Bütün bunlarda öte şiir diline yeni anlam boyutları katar Songül Eski. Göremediğimiz çoğu olguyu dilin bu düşsel evreninde veya rüya, karabasan ve lazarus haliyle yeniden yaratır. Bu durum şiir dilinin genişliğini sağlarken bize yeni olanakların yerini açar. Bizim de daha geniş bir şiir kurmamıza katkı sağlar.