Denize dönen bir burun batıda
içbükey profili, rüzgârın eğip büktüğü alıç ağaçlarından bir peruka
Biz ayaklarımızla dibe dokunabiliriz hâlâ
bakabiliriz hâlâ incilerle süslü iri ayaklarımıza
izleri şimdiden silen kumu
hâlâ duyumsayabiliriz
akıntıyla titreşip salınan uzun ince yosunlar
biraz daha derinlere batıyoruz
ama derin olunmuyor
yalnız ondan söz açarak
sığlık yerler biraz daha yumuşak
rengi daha koyu
topuklarımızı kaldırmaya
biraz daha çaba istiyor
yosun yeşilliğinin altında pürüzsüz bir kaya
vuruyor yumuşatılmış kamçılar ve çekiçler gibi
ayak bileklerimize dizlerimize baldırlarımıza
bizden daha hızlı devinen bir şey
kaçışır ve yeniden yaklaşır
sudan bir giysi altımızda
benim koltuğuma gelir
senin boynuna artık
Farklı bir anne bizi bulmuştur, doğaya uygun
yaratılmış olduğumuzu düşünen
ama mavinin morla karıştığı yerden
gelen dalganın çarptığı
ne odur ne başkası
dudaklarımızdır bizim
o yerde gelip döner demir tekneleri gemilerin
sırtlarını kabartır eski fırtınalar
ancak ne dalgadır sözü edilen
ne de derinlik
ansızın yitmesidir
soluğun sözcüğün bir ayak basımlık yerin
güneşin ateşlemesidir
rüzgârın eğip büktüğü alıç ağaçlarını
gelen o karanlıktır ardından dalganın, ardından bu ateşin
burundan dönen o gemide
ışıklar yere inmiş iki yıldız gibidir
anımsayan biziz birbirimizin sıcaklığını giyinen biz
anımsayan ağızlardır gözlerdir ayaklardır
ve ellerdir anımsayan sözcüklerin dönüşünü
hiç bırakma elimi, o yolu bilmeksizin
çıkma kıyıya bilmeksizin o yolun buradaki başlangıcını
Çev: Georgina Özer-Kemal Özer
Resim: Komet