George Wilhelm o eski oyununa devam ediyor, ne pahasına olursa olsun barış… yakınmak, dilekçe vermek ve manifesto yazmak dışında hiçbir şey yapmadı.”

Thomas Carlyle, Frederick the Great (1872)

MANIFESTOLAR

MANIFESTO

MANIFEST

MANIFES

MANIFE

MANIF

MANI

MAN

MA

M

Vicente Huidobro, MANIFESTOS manifest (1925)

Virginia Woolf’a göre ‘1910 Aralık’ında veya o aralarda insanın karakteri değişti.’1 Modernizm gelmişti. Manifesto yazarlığı daha kesin olarak tarihlenebilir. 20 Şubat 1909 veya civarında “Fütürizm Manifestosu ve Kuruluşu” (bu kitapta M1 olarak geçmektedir) Le Figaro’nun ön sayfasında patladığında manifesto yazarlığı da gerçek anlamda başlamış oldu. Bu meşhur belge yalnızca yeni bir hareketin habercisi olmakla kalmamış, sanatsal ifadede yeni bir serüvenin, yeni bir türün başlangıcı olmuştur.

Manifestolar bir zamanlar kralların ve prenslerin yetkisinde olmuş olsa da, onyedinci yüzyılda İngiltere’nin yoksul ve ezilen halkları tarafından ele alınmıştır. 1848 yılında Karl Marx ve Friedrich Engels Komünist Manifesto’larını yayınlayarak, modern dönemin esas manifestosunu, ‘yüzyılın modernist manifestolarının ve ardından gelecek hareketlerin temelini oluşturmuşlardır.2 Komünist Manifesto en temel anlamda politik bir manifestodur – devrim hizmetinde bir savaş nidasıdır. Amacı da budur.

Komünistler amaç ve görüşlerini gizlemekten nefret ederler. Amaçlarına, ancak bugüne kadarki tüm toplumsal düzenin zorla yıkılmasıyla ulaşılabileceklerini açıkça bildirirler. Bırakın da egemen sınıflar Komünist devrimin karşısında titresin. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri yok. Kazanacak bir dünyaları var.

DÜNYANIN BÜTÜN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN 3

Öte yandan Marx’ın kendisi ‘devrimin şiirselliği’ ile öylesine yakından ilgilidir ki, Komünist Manifesto’nun retorik stratejisi en az siyasi analizi kadar gelişmiştir.4 Marshall Berman’ın da belirttiği üzere ‘Manifesto hayalgücü, ifade biçimi ve modern yaşama yayılan, gerek aydınlatıcı gerekse dehşet verici imkanları kavrayışı anlamında olağanüstüdür. Herşeyden önce, gerçek anlamdaki ilk büyük modernist sanat eseridir.’5 Daha da ilginci, Bertolt Brecht yapıtı sekizli ölçüde ‘nazımlaştırmak’ istemiş, Sergei Eisenstein ise Kapital’i sinemaya uyarlamayı amaçlamıştır. Orijinali böyle bir adaptasyona dirençli olsa da, önsözü halihazırda şiirsel, dramatik girişi ise tamamıyla teatraldir. ‘Avrupa’da bir hayalet kol geziyor – Komünizmin hayaleti. Eski Avrupa’nın tüm güçleri bu hayaleti defetmek için kutsal bir ittifaka girişmektelerdir: Papa ve Çar, Metternich ve Guizot, Fransız radikalleri ve Alman polisinin casusları.’6 Bunun büyük çoğunluğu ileriye dönük veya fütüristiktir; 1848 yılında Komünizmin hayaleti Avrupa meclislerinden çok Manifesto’nun sayfalarında kol gezmektedir. Zamanı gelecekti. Devrimin şiiri unutulmazdır.

Üretimin sürekli devrimi, tüm toplumsal koşulların kesintisiz olarak bozumu, ardı gelmeyen bir belirsizlik ve heyecan, bu burjuva devrini öncekilerden ayırmaktadır. Tüm o kadim ve kutsal önyargı ve görüşleriyle birlikte, bütün o donmuş ve sabit ilişkiler bir yana süpürülürken, yeni oluşanlar ise henüz kemikleşemeden eskimeye yüz tutmaktadır. Katı olan herşey buharlaşıyor, kutsal olan herşey gözden düşüyor ve insanoğlu nihayet yaşamın gerçek koşullarıyla ve türüyle olan ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor.7

Bu stratejiler –bu cümlelerin ta kendisi– zaman içerisinde yeniden ortaya atılacak ve yirminci yüzyılın sanatçı manifestolarında geri dönüştürülecektir. Fütürist Manifesto’nun yazarı ‘Aklın emekçileri, birleşin!’ demiştir. Marx’ın İngilizce’de belirmesinden yüz yıl sonra, mimar Lebbeus Woods kendine has, nazım biçiminde bir manifesto kaleme almıştır (M90):

Tüm ikonlara ve nihayetlere,

Beni kendi yanlışlarıma, kendi zavallı korkularıma zincirleyen

Tüm tarihlere savaş ilan ediyorum.

Yalnızca ânlar ve bir ânmışçasına geçen ömürler,

Ve sonsuz kuvvetler ile belirip ‘buharlaşan’ kuvvetleri biliyorum.

Bir mimarım ben, dünyaların inşacısı,

Ete, bir ezgiye, kararan göklerdeki bir siluete tapan bir zevk düşkünüyüm.

Ne ben senin adını bilirim, ne sen benim ismimi.

Yarın, bu kentin inşasına birlikte başlayacağız.

Marx’ın ardından her kim manifesto kaleme almışsa, o uzun saçlı azizin hayaleti yakınında bir yerlerde geziniyordur.

Manifesto yazmak bir performansta bulunmaktır. Fütüristler ilk performans sanatçıları kabul edilebilir. Gerek sahnede, gerekse en yakındaki gökdelenin tepesinden aşağı boca ettikleri beyanları ilkelerini gözler önüne sermiştir. Fütürizmin ortaya çıkışı çalkantılı bir olaydır. Rus Devrimi’nin mimarlarından Leon Troçki, akımın en keskin gözlemcileri arasında yer alır. Parlak zekası ve keskin kalemiyle Troçki şöyle yazmıştır: ‘Fütürizm, hayatı bir sünger gibi emen dar zihinli realistlerin sanatına bir protesto olarak doğmuştu.’8 Fütürist Manifesto’nun açılışı da hayal kırıklığına uğratmaz:

Bu bütünüyle vahşi, yanıcı manifestomuzu İtalya’dan tüm dünyaya savuruyoruz. Bu manifesto ile birlikte ‘Fütürizmi’ ortaya koyuyoruz, çünkü vatanımızı profesörlerin, arkeologların, tur rehberlerinin ve antikacıların kokuşmuş çukurlarından kurtarmak istiyoruz.

İtalya çok uzun yıllardır hurdacıların pazar yeri halini aldı. Bizler vatanımızın her yerini mezarlık gibi kaplayan sayısız müzeden kurtarmak istiyoruz. Müzeler, mezarlar!.. Bunların hepsi aynıdır aslında, zira hepsi kimsenin hatırlamadığı cesetlerin kasvetli bir yığınıdır.

Fütürist Manifesto’nun kendisi muazzam bir belagatin ürünüdür. Yazarı ise düşünür, yazar, oyun yazarı, şair, propagandacı, yayıncı, henüz doğmamış Fütürist lejyonların Napolyon’u ve henüz gerçekleşmemiş Fütürist isyanın Troçki’si olan F. T. Marinetti’dir. Manifestonun ilkeleri, Marinetti ve aralarında Walt Whitman’ın ‘Kendimin Şarkısı’ ve Emile Zola’nın Suçluyorum’undan, Henri Bergson’un yaşamsal atılım fikri ve Georges Sorel’nin Şiddet Üzerine Düşünceler çalışmasının yanısıra, Stéphane Mallarmé’nin lirik deneyselliği ve Friedrich Nietzsche’nin felsefi ikonoklasmını kapsayan siyasi ve şiirsel etkilerinin bir karışımıdır.9 Nietzsche, hem dramatik yazım biçimi, hem de düşüncelerinin önsezili niteliğinden ötürü özellikle önemli bir ilham kaynağıdır. Nietzsche aynı zamanda hem sarsıcı, hem de amansızdır. İyilik ve Kötülüğün Ötesinde (1886) ve alt başlığı ‘Geleceğin Felsefesinin Önsözü’ gibi başlıkları bile tüyler ürperticidir. Eli çabuk biçimde ödünç alan ve gerçek bir özgün olan Marinetti, diğer yapıtlarında da bu satırları serbest bir biçimde kullanmıştır. “Yok etme, değiştirme ve yeni bir şey yaratma arzusu, Gelecek ile dolu, külliyetli bir kuvvetin ifadesi olabilir.”10 Fütürist Manifesto, bir çok diğer isim gibi Nietzsche’yi de içerisinde barındırır.

1. Tehlike sevdasının, enerjinin ve korkusuzluğun şarkısını söylemek istiyoruz.

2. Cesaret, gözüpeklik ve isyan, şiirimizin esas unsurları olacaktır.

3. Bugüne dek edebiyat düşünceli bir durağanlığı, sefahati ve hülyalı uykuyu yüceltti. Bizler atılgan eylemi, ateşli uykusuzluğu, çifte süratte yaşanan hayatı, şamar ve yumruk atan elleri yüceltmeye niyetliyiz.

4. Bizler bu güzel dünyanın ihtişamının yeni bir güzellik ile, süratin güzelliğiyle zenginleştiğine inanıyoruz. Kaputu, nefesleri kıvılcımlar saçan yılanlara benzeyen borularla kaplı… adeta bir mitralyöz ateşiyle yol alan bir yarış arabası Semendirek Zaferi’nden daha güzeldir.

5. Şaftı Yeryüzünü kat eden direksiyonun ardında, yarış pistinin yörüngesinde son sürat yol alan insanoğluna methiyeler okumak istiyoruz.

6. Şair, elindeki tüm yeteneğini olabildiğince kuvvet, tutku, gösteriş ve manevi cömertlik ile ortaya koyarak ilkel koşullarının çılgınca şevkini artırmalıdır.

Ve çok daha fazlası ile birlikte, sonunda ‘Dünyanın çatısında durup, isyanımızı yıldızlara savuracağız!’

Artık Marinetti’nin bir harekat planına sahip olduğunu biliyoruz: Fütürist Manifesto, Le Figaro’da yayınlanmadan önce İtalya’da yoğun bir deneme sürecinden geçmiştir.11 Manifestonun infiale yol açan retoriği doğaçlama değil, özenle önceden hazırlanmıştır. Manifestoyu yayınlayan gazete editörlerinin kaleme aldığı uyarı metninin de aşağı kalır yanı yoktur:

Takdire şayan ve ateşli yeteneklerinin meşhur gösterilerini Latin ülkelerinde tanınır kıldığı ve bir galaksi dolusu takipçisi bulunan genç bir İtalyan ve Fransız şair olan Bay Marinetti, öğretileri daha önce gelmiş olan ve mevcut tüm ekolleri aşan kuramlara sahip ‘Fütürizm’ ekolünü kurmuştur. Bugün, Le Figaro okuyucularına Fütürist Manifesto’yu sunmaktadır. Tüm bu cüretkar fikirlerinin ve saygı duyulan ve her yerde beğenilen şeylere yönelik çoğu zaman aşırıya kaçan savurganlığının sorumluluğunun yazarın kendisine ait olduğunu söylememize gerek var mı? Ancak yine de, yargıları ne olursa olsun, okuyucularımıza bu manifestonun ilk baskısını sunmanın ilginç olacağı kanaatindeyiz.11

Fütürist öğretiler (ya da vaazlar), onlara eğilimli olmayanlar için daima bir hayli fazladır. Wyndham Lewis’a göre ‘Marinetti’nin öne sürdüğü Fütürizm, büyük ölçüde güncellenmiş bir Empresyonizmdir. Buna ek olarak Otomobilizm ve Nietzsche numaraları da vardır.’12 Ancak Wyndham Lewis zamanın gerisinde kalmıştır. Manifesto bir sansasyon yaratır. Süratin güzelliği ile Fransızca metin bir el ilanına dönüştürülür ve tüm Avrupa’ya yayılır. Alıntıları ise tüm dünyadaki gazete ve dergilerde yayınlanır. ‘Fütürizm’ harekete geçmiştir. Aynı durum yetenekli Bay Marinetti için de geçerlidir. Görünüşe göre sanatçının manifestosu kısa sürede rüştünü ispatlamıştır. Gelecek yirmi yıl boyunca da revaçta olmayı sürdürür. Marinetti’ye göre başarılı bir manifestonun sırrı şiddeti ve kesinliğinde yatmaktadır ki bizler de buna laf bolluğu ve nüktedanlığı ekleyebiliriz.13 Bu, o ünlü dokuzuncu paragrafta yer alan, kışkırtıcı ve büyük ölçüde gereksiz kapanışta somutlaşan Marinetti modelidir.14 ”Dünyanın arınmasının tek çaresi olan savaşı, militarizmi, vatanseverliği, özgürlükçülerin yıkıcı eylemlerini, uğruna ölünecek fikirleri ve kadınların küçümsenmesini yücelteceğiz.”

Marinetti’nin neyin iş yapıp, neyin yapmayacağına dair net bir fikri olduğunu görmek oldukça ilginçtir. Ona göre, manifesto yazma sanatı belirli bir cefa, heves ve sanat yapıtının kendisine benzer bir tarz veya biçim algısı gerektirir. Birkaç yıl sonra Fütürist akımın kurucularından biri olan başına buyruk Gino Severini, hazırlamakta olduğu bir manifestoyu Marinetti’ye gönderir. Marinetti ise Napolyonvari bir özgüvenle şu cevabı verir:

Son derece ilginç şeyler barındıran elyazmanı büyük bir dikkatle okudum. Ancak açıkça söylemem gerekiyor ki, bunun içerisinde bir manifestoya dair hiçbir şey yok.

Her şeyden önce, [Işık, Derinlik ve Dinamizmin Resmi] başlığı fazlasıyla genel ve fazlasıyla başka manifestolardan türemiş olmasından ötürü kesinlikle işe yaramaz. İkinci olarak, Apollinaire’nin merde ve rose [fr. b*k ve gül, pembe] ibarelerini tekrarladığın kısımları çıkarmalısın. Kendi övgü ve hakaretlerini tekrarlamak yoluyla tek bir sanatçıyı övmek, bizimki gibi bir manifesto ile taban tabana zıttır. Dahası… ister Fütürizm dahilinde, isterse bir başka yerde, Fütürist duyarlılık hakkında söylediklerimi tekrarlamamalısın. Yazının kalanı oldukça iyi ve önemli, fakat bunu mevcut haliyle yayınlamak, harika bir makale yayınlamak olsa da bir manifesto olmaz. Dolayısıyla, sana önerim bu metni geri alarak, bahsettiğim kısımları çıkarmak yoluyla yeniden kaleme alman, yoğunlaştırman ve kapsamını daraltman, ve bunu Fütürist resme dair bir yorum makalesi yerine bir manifesto biçiminde yeniden çalışman olacaktır.

Sanırım, manifesto yazım sanatına dair sahip olduğum bilgim ve Fütürizme yönelik sahip olduğun dehayı yarım yamalak değil, tam ve bütün bir ışığa kavuşturma arzum ile seni ikna edeceğim.15

Bahsi geçen ‘Apollinaire’in b*ku ve gülü’, o muazzam kişinin kaleme aldığı ve büyük ihtimalle Marinetti’nin ricası ve yine onun katı kuralları çerçevesinde yazılıp, düzenlenmiş olan ‘Fütürist antigelenek’ (M11) adlı manifestoya bir göndermedir. Görünüşe göre Apollinaire de bu muameleden azade değildir, zira ‘Fütürist antigelenek’ de türün çeşitli niteliklerini göstermektedir. Marinetti modeli bir tür şablon haline gelmiştir. Marinetti’nin sözleri ve tuhaflıkları yüzyıl boyunca yankılanmaktadır. Besteci Karl-Heinz Stockhausen’ın New York’taki İkiz Kuleler’in yıkılmasının ardından sarfettiği skandal niteliğindeki sözler –‘tüm kozmosta hayal edilebilecek en muhteşem sanat eseri’– adeta katıksız bir Marinetti’dir. Dadaizmin elebaşı Tristan Tzara ve Sürrealizmin papası André Breton da kasıtlı olarak Marinetti’nin adımlarını izlemiştir. Her sanat akımının başkumandanı bir bakıma küçük bir Marinetti’dir.

Kendi deyişiyle yeni görünse de, Apollinaire’in manifestosu aslında Marinetti’nin kısıtlamalarına rağmen, diğer manifestoların bir türevidir. Sanatçının manifestosunda eli uzun bir arayış ve yamyam eğilimler vardır. (İmalı bir biçimde belki de, Yamyam Manifestolar vardır — M35 ve M 53’e bakınız.) Diğer bir deyişle, bu son derece kendinden haberdar ve kendine göndermede bulunan bir biçimdir. Manifesto yazma sanatı, aynı zamanda uyarlamanın da sanatıdır. Eğer T. S. Eliot’ın deyişiyle, kötü şairler ödünç alıp, iyi şaireler çalıyorsa, o halde sanatçı manifestolarının yazarları çok iyi bir şairdirler.

Bu aynı zamanda kutuplaştırıcı ya da biraz daha nazik bir dille, kendini ayrıştırıcıdır. Sanatçıların hareketleri ve manifestoları genelde kendilerini karşı oldukları şeyler ile tanımlarlar. Entelektüel anlamda bu bir sorun yaratmaz, zira kime veya neye karşı olduklarını belirlemek pek de güç değildir – bunlar genelde hasımları veya öncelleridir. Bu açıdan bakıldığında, Fütüristlerin sıradışı olduğu durum yalnızca kınamalarının kapsamlılığıdır – onlar geçmişe düşmandır. Öte yandan neden yana olduklarını belirlemek ise çok daha güçtür. Çoğu manifesto bu güçlüğü aşmak için kaba ayrımlara ya da seçilmiş kimi adaylara sözlü saldırılar veya övgüler dizilen eylemlere girişir. Apollinaire’in manifestosu Montaigne, Wagner, Beethoven, Poe, Whitman ve Baudelaire’e sataşması, aynı zamanda da aralarında Marinetti, Picasso, Boccioni ve Apollinaire’in kendisinin de olduğu tanınmış veya tanınmamış isimlere de övgüler dizmesi anlamında abartılı ve belki de parodi halinde bir örnek olmuştur. Wyndham Lewis’in Girdap versiyonunda da bu prosedür Wyndham’ın kurduğu derginin isminde bile ilan edilmiştir. BLAST (Patlama) (M17), Fütürist moda gibi (‘Fransa, içsel coşkunluk, sansasyonalizm, kılı kırk yarma . . . ) kimi şeyleri patlatırken, kimi şeyleri de (‘soğuk, alicenaplık, kırılgan, patavatsız, hayalperest, aptal İngiliz . . . ) kutsamaktadır.

Sanatçı manifestoları kuvvetli protestolar ile doludur. ‘Yaşasın –!’ ve ‘Kahrolsun –!’ en çok karşılaşılan ifadelerdir. Bu yolla aynı anda hem dinç, hem de indirgemeci olurlar. Ancak manifestonun diğer nitelikleri gerçekten sofistikedir. Fütürist ayaklanma etkin biçimde bastırılsa da, bir hamlesi ileriye taşınır: Marinetti’nin tabiriyle ‘hür sözcükler’ ve ‘tipografik devrim’, ‘sayfanın ahengini’ imha etmeyi amaçlar. Fütüristler, dik açılara oldukları kadar sıfatlara da muhaliflerdir. ‘Hür sözcükler’ eski yazım ve dilbilgisine dair kuralların bir yana atıldığı ve fontların keyfekeder yer değiştirdiği, harflerin ise istenildiği kadar tekrarlandığı ve gramatik bir Cennet Bahçesi’nde gün boyu kelime oyunlarının olduğu özgürleştirici bir imlayı savunur. Fütürist manifestoların modernist şiirlere olan benzerliği bir tesadüf eseri değildir. Gizli bir yazar tarafından yazılmış olsa da, olmasa da Apollinaire’in manifestosu, aynı dönemde yaratılmış olan o meşhur sözcük-imgelerinden izler taşımaktadır.16

Kelime oyunları mevcut olan yegane oyunlar değildir. Kimi sanatçı manifestoları son derece ciddi iken, kimileri ise değildir. Kendi ölümsüz tabirleriyle canlı birer heykel olan Gilbert ve George’a (M80) göre, ‘efendimiz çalışmayı sürdürür, o yüzden tezgahı boş bırakmayın’ der. Kimileri ateşli olmakla ile ahmaklık arasında gidip gelir. Kimileri tuhaf, kimileri ise saçmadır. Bir yazar olarak sanatçı sürprizler ile doludur. Özellikle ressamların ya ahmak ya da manasız ve her halükarda anlaşılmaz olduğu ve kendilerini ifade etmekte ya niyetsiz ya da beceriksiz olacağı sanılsa da, çoğu ressam oldukça becerikli yazarlar ve incelikli düşünürler olmuştur. Barrett Newman (M64) bunun iyi bir örneğidir. ‘Sanatçıya olan yaklaşım, onun kendi mecrasında özgün bir düşünür olduğu yönünde değil, yaptıklarından büyük ölçüde habersiz biçimde, performansının büyüsü ile sır perdelerini ayırarak profesyonellerin ondan daha iyi okuyabildiklerini düşündükleri gerçekleri “ifade eden” içgüdüsel bir uygulayıcı olduğu yönündedir.’17 Burada bahsedilen sanatçı, bu türden küçümsemeleri yalancı çıkarmaktadır. Manifestolar yazmak, düşünür-uygulamacıyı harekete geçirir ve bu bağlamda düşünür-sanatçı ise bir kavram kargaşası değildir. Sanat ve düşünce birbirinden ayrık değildir.

Düşüncenin düz hatlar ekseninde olmadığını kabul etmek gerekir. Sanatçı manifestoları tuhaflık ve kusurlarla doludur. Charles Jencks, ‘yanardağ ile tablete’ dair dikkat çekici bir tipoloji öne sürmüştür. Bu tipoloji tüm eğlenceyi boğsa da, çoğu zaman teşhir edilen o derinlemesine duyguyu ve yarı yazınsal talimatı oldukça iyi biçimde kavramaktadır.18 Soytarılıklara rağmen, çoğu manifesto son derece angajedir. Emmanuel Levinas’ın felsefesindeki ‘ötekinin’ siması gibi, manifesto da bir taleptir. Bizden bir şey talep eder ve bunun hemen ister. Bu şey bazen sadece dikkatimiz –tüm dikkatimiz– iken, kimi zaman ise bir dünya görüşüne veya bir tür programa riayet etmemizdir. Bu dünya görüşleri ve programlar çoğu zaman yoğun biçimde politiktir. Belki de sanatçı manifestolarının en çarpıcı niteliği, yaşamı kucaklamak için sıklıkla sanatın ötesine geçmeleridir.

Devrim, kimi zaman alt metin, kimi zaman ise bir bahane olarak, yirminci yüzyılın ilk yarısındaki manifestoların kaçınılmaz meşgalesi olmuştur. Fütürist manifestolar ‘devrimin çok sesli ve çok renkli dalgalarından’ bahseder. Le Corbusier’nin meşhur ‘Bir Mimariye Doğru’ (M45) manifestosunun son sözleri ise ‘Mimari mi, devrim mi?’ sorusu olup, buna bir cevap (veya bir temenni) olarak ,’Devrimden kaçınılabilir’ diye ekler.

Diğerleri ise farklı tutumlar takınmıştır. 1919 yılında Raoul Hausmann ve Johannes Baader, bir manifesto ile Dada cumhuriyetini ‘kurmuş’ ve Berlin valisine hazineyi ve kamu çalışanlarını teslim etmesini, kent çalışanlarının ise yalnızca iki yazarın talimatlarına itaat etmelerini talep etmiştir. Ne yazık ki, Dada cumhuriyeti beşiğinde can verir. Arayış ise sürer. 1938 yılında, Breton ve Troçki, ‘Hür Devrimci Bir Sanata Doğru’ (M59) adlı manifestolarını adeta çınlayan bir duyuru ile sonlandırmıştır:

Amaçlarımız:

Devrim için sanatın bağımsızlığı.

Sanatın mutlak özgürlüğü için devrim!

1960’larda Sitüasyonistler de benzer bir özleme yönelik kendilerine özgü, kasvetli bir ifadede bulunmuştur (M70).

Devrim meşgalesinin bir manifesto mecburiyeti olduğu söylenebilir. Bu heyecan verici, hatta yüceltici olabilir, fakat bu onlara karşı da dönebilir. Troçki, sanatçının ‘ahlaki ve toplumsal isyan’ alanındaki sınırlarına dair amansız bir eleştiriyi bizzat yayınlamıştır. Bu eleştiri aciz Fütüristler ile yarım yamalak fikirleri, siyasi pozları ve sanatsal yetersizlikleri üzerine yoğunlaşan, oldukça korkunç bir ihtardır.

Estetik ‘başkaldırı’ ile ahlaki ve toplumsal başkaldırı arasındaki doğrudan bir bağıntı vardır; her ikisi de bütünüyle ve tamamen Sol’un, yaratıcı Bohemya entelijensiyasının faal, yeni, genç ve dizginlenmemiş kesiminin yaşam deneyimine girer.

Eski yaşamın sınırları ve kabalığına duyulan nefret, bir kaçış yolu olarak yeni sanatsal biçimlere yol açar ve böylece söz konusu nefret tasfiye edilir. Farklı bileşimler ve farklı tarihsel temellerde, entelijensiyanın tiksintisinin birden fazla yeni tarza yol açtığını görüyoruz. Ancak bu daima meselenin sonudur. Ancak bu defa proleter devrimi Fütürizmi belirgin bir noktadan yakalamış ve onu daha ileriye götürmüştür. Fütüristler Komünistlere dönüşür. Sırf bu hamle ile kendi küçük dünyalarının sınırlarını fazlasıyla aşan ve ruhlarıyla organik biçimde uyuşmayan bir sorular ve ilişkiler ağına adım atmışlardır. Fütüristlerin birer Komünist oldukları noktalarda sanatsal olarak en zayıf anlarında olmalarının nedeni budur. Bu ayrıca sanatsal ve psikolojik yenilgilere, zoraki biçimlere ve bir hiç uğruna böylesine gürültü koparmış olmalarının da sebebidir.19

Devrim olsun olmasın, sanatçılar manifesto yazmayı sürdürmüştür. Manifesto yazarı bir nevi iflah olmaz bir iyimserdir. Bir manifesto kaleme almak, nerede olursa olsun, Vaadedilmiş Toprakları tasavvur etmektir. Bu kendi başına ütopik bir projedir ve kesinlikle yüreği hassas kişilerin harcı değildir. Belki bu açıdan da sanatçılar için biçilmiş kaftan niteliğinde bir uğraştır. Manifesto yazarı sanatçının tavrı, genel bir akış ve esnekliğin içerisinde manevi bir direnç ve bir dik duruştur. Sanatçı dirençli bir mecra (veya durumuna göre düşmanca bir çevre içerisinde) yol kat etmeye çabalar. Günümüzde, gururla tarihin yanlış yakasında duran Stuckistler (M95) haricinde, Fütüristler ve halefleri her anlamda ilerici akımlardır. Onlar, ilerlemeyi gördükleri ölçütte ele alırlar. Onların savaş narası ileriye yöneliktir. Bu sanatçılar için modernizmin Musa Peygamberi büyük ölçüde manifesto vücuda gelmeden önce vefat eden Paul Cézanne’dır. Cézanne’nın da bildiği üzere, sanatçının işi asla bitmez. Manifesto içinde aynı durum halen geçerlidir.

Münakaşaların ötesinde, sanatçı manifestoları bu sayfalarda varlıklarını hissettiren akımların bir çoğunun paylaştığı daha geniş bir vizyona temas etmektedir. Robert Bolaño’nun olağanüstü romanı Vahşi Hafiyeler’indeki bir diyalog, bu vizyona ve bu akımlara ışık tutmaktadır:

Sen bir Barizcisin, hem bedenin hem de ruhunla. Bizlere Bariz kenti kurmakta yardım edeceksin Cesàrea dedim. Ona zaten bildiği iyi bir fıkra anlatıyormuşum gibi gülümsedi ve bir hafta işinden ayrıldığını ve bir barizci değil, daima dahili bir gerçekçi olacağını söyledi. ‘Ben de’ dedim ya da haykırdım, biz Meksikalıların alayı Barizci değil, İçkin Gerçekçileriz, ama bunun ne önemi var? Bunlar bizi istediğimiz yere götürecek birer maske. Peki nereye gidiyoruz? dedi. Moderniteye, Cesàrea! dedim, lanet olası moderniteye.’20

Sanatçı manifestosu modernitenin, o lanet olası modernitenin ve ardından da postmodernitenin, o zavallı, zorlama post-modernitenin pasaportudur.

Ve ötesinin.

Notlar:

1 —Bkz. Peter Stansky, On Our About December 1910 (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1996), Mr Bennett and Mrs Brown‘dan (1924) alıntılanmıştır. Karl Marx ve Friedrich Engels, çev: Samuel Moore,

2 —The Communist Manifesto (1848) (Londra, Penguin, 2002); Marshall Berman, All That Is Solid Melts Into Air (Londra, Verso, 1983), sf. 89.

3 —Communist Manifesto, p. 258 (çeviri değişikliğe uğramıştır).

4 —İlk olarak The 18th Brumaire of Louis Bonaparte (1852) adlı eserden türetilen ‘devrimin şiiri’, Marin Puchner’in Devrimin Şiiri: Marx, Manifestolar ve Avangartlar (Princeton: Princeton University Press, 2006) adlı yapıtının esas kavramıdır. Komünist Manifesto’nun şiirsel nitelikleri Marjorie Perloff’un klasik çalışması The Futurist Moment: Avant-Guerre, and the Language of Rupture (1986) (Chicago: University of Chicago Press, 2003) adlı yapıtta da incelenmiştir.

5 —Berman, All That Is Solid, sf. 102.

6 —Communist Manifesto, sf. 218.

7 —a.g.e. sf. 223.

8 —Leon Troçki, çev: Rose Strunsky, Literature and Revolution (1925) (Chicago Haymarket, 2005), syf. 120-21.

9 —Marinetti, yapıtlarında (çoğu zaman aynı cümlede) hem övüp hem de yerdiği Mallarmé’ye son derece tutkundur. Özellikle de ‘Pencereler’ şiirindeki bir dizeye büyük hayranlık beslemiştir: ‘Güzelliğin yeşerdiği mazinin semasında’ – bu dize en iki manifestoda karşımıza çıkar: bkz. F. T. Marinetti, çev: Doug Thompson, Critical Writings (New York, Strauss and Giroux, 2006), sf. 43 ve 142. Ancak belki de Mallarmé alıntılanmadığı veya açıkça ifade edilmediği noktalarda daha önemlidir. Örneğin meşhur derleme Divagations (1896) içerisinde yer alan imalı metin ‘Gelecek Fenomeni’ gibi. Bkz. Stéphane Mallarmé, çev: Henry Weinfield, Collected Poems (Berkeley: University of California Press, 1994).

10 —Marinetti, Critical Writings, p. 428, Şen Bilim’den (1892) alıntılanmıştır.

11Bkz. Giovanni Lista, çev: Daniel Katx, ‘Genesis and Analysis of Marinetti’s ‘’Manifesto of Futurism’’, 1908-1909’, kaynak: Didier Ottinger (der.), Futurism (Londra, Tate, 2009), sf. 78-83.

12 Perloff’tan, Futurist Moment, sf. 82.

13Wyndham Lewis, ‘The Melodrama of Modernity’, BLAST 1, [1914] (Santa Barbara: Black Sparrow, 1981), sf. 143. Bkz. M17

14Marinetti’den Belçikalı ressam Henry Maassen’e, 1909-10 civarı, Perloff’un Futurist Moment yapıtından alıntılanmıştır, sf. 81-2. Perloff’un yaklaşımı örnek teşkil eder. Ayrıca, bkz. Puchner, Poetry of the Revolution, 5. bölüm.

15Perloff, Futurist Moment, sf. 81 (çevirisi ufak ölçüde değiştirilmiştir), 1913 tarihlidir. Cf. Gino Severini, çev: Jennifer Franchina, The Life of a Painter [1983] (Princeton: Princeton University Press, 1995), sf. 138-9. Buradaki ifade yazara daha olumlu yaklaşmaktadır.

16Bkz. Guillaume Apollinaire, çev: Anne Hyde Greet, Calligrammes (Berkeley: University of California Press, 1980) Örneğin, ‘Ocean Letter’ [1914], sf. 58-65. Manifesto bu örnekten öncesine dayanmaktadır, fakat en erken tarihli kaligramlar 1912’nin sonu ve 1913’ün başı civarında, ‘Fütürist antigelenek’ metninden birkaç ay önce yazılmıştır.

17Barnett Newman, Thomas B. Hess’in Abstract Painting (1951) eserine dair yayınlanmamış eleştiri, Selected Writings and Interviews’da (Berkeley: University of California Press, 1990) yer almaktadır. sf. 121-2.

18Charles Jencks ve Karl Kropf (düzenleme), Theories and Manifestoes of Contemporary Architecture [1997] (Chicester: John Wiley, 2006), sf. 2-11.

19 Troçki, Literature and Revolution, sf. 126.

20Roberto Bolaño, çev: Natasha Wimmer, The Savage Detectives [1998] (Londra: Picador, 2007), syf. 433. Eğer Barizci akımın fazla ileri gittiğini düşünüyorsanız, bkz. M40.

Çeviren: Mehmet Emir Uslu, Editör: Hüseyin Yılmaz-Hürü Özlük

Espas Yayınları tarafından yayınlanan 100 Sanatçı Manifestosu kitabından alınmıştır. Yayınevine teşekkür ederiz.