Ana Sayfa Vizör METİN ERKSAN: YALNIZLIK SİNEMASINDAN TUTKU SİNEMASINA

METİN ERKSAN: YALNIZLIK SİNEMASINDAN TUTKU SİNEMASINA

METİN ERKSAN: YALNIZLIK SİNEMASINDAN TUTKU SİNEMASINA

Bir Fotoğraftan, Bir Filme… Kısa Kısa Anılar… – 1

Benzersiz bir filmdir, Sevmek Zamanı. Benzersizliği, ‘yalnızlık’ ve ‘tutku’sundan kaynaklanır. Aynı zamanda, atmosferinden. Müşfik Kenter’in, Sema Özcan’ın, görüntü yönetmeni Kriton İliadis’in benzersizliğinden. Filmin çekildiği yıl, 1965’di ve ben henüz doğmamıştım. John Berger henüz Görme Biçimleri kitabını yazmamıştı. Susan Sontag, otuz iki yaşındaydı. Eugene Atget tam otuz sekiz yıl önce ölmüştü ve muhtemelen Metin Erksan o Atget’nin yapayalnız fotoğraflarını görmüştü. Muhtemelen görmüştü diyorum çünkü Sevmek Zamanı filminin perspektifi, bu kadar sahici bir şekilde benzerlik gösteremezdi.

Yıl: 2004, aylardan 23 Kasım. Nur Akalın’ın, Metin Erksan filmleri üzerine hazırlamış olduğu yüksek lisans tezi için Harbiye’de bir otelin lobisinde bulunan kafeteryada buluşacaklar. Nur, beni arayıp “Gelsene, Metin Bey’le bulaşacağız” dediğinde önce dalga geçtiğini sandım. Nur, çok ciddiydi. Buluşma yerine gittim. İçim, kıpır kıpır. Randevu saati geldiğinde Metin Bey kapıdan içeriye girdiğinde ayağa kalkmıştık. Saatini gösterip, “Tam zamanında değil mi?” dedi. Evet, tam zamanında oradaydı. Paltosunu yavaşça çıkarıp, asacağı bir yer aradı ama bulamadı. Tam o anda, Türk mimarisinin sorunlarından bahsetmeye başladı. Mimar Sinan’ın, Sedat Hakkı Eldem’in kıymetini bilemediğimizden bir başladı. Metin Bey, tam iki saat nefessiz mimariden konuştu. Nur ne zaman araya girip Türk sinemasından söz etmeye başlasa, “Bana Türk sinemasını sorma Nur, o konuda çok yorgunum. Anlattım ya sana…” diye konuştu. Nur Akalın’ın, yüksek lisansının adı: ‘Tutku Sineması’ydı. O tezin yayımlanmamış olması, ayrı bir konu.

Bu fotoğrafta, adını koyamadığım tuhaf bir yalnızlık var. Tuhaf bir duygusal mesafe var. O mesafede güveni, Müşfik Kenter’in duvara yaslayarak yaratıyor. Sema Özcan’ı, salonun ortasında bırakarak çaresizliğin içerisine çekiyor. Ama duvarda asılı duran, o fotoğraf ne? Fotoğraf dahil, üç bakış arasında ortaya çıkan bir duygusal bakışın farklılığı olmasın? Mesafenin bir ‘yalnızlık’ yaratma, ‘farklılığın’ bir tutkuya dönüşmesini tam da bu nokta da duruyor. Bu nokta, Metin Erksan’ın kamerayı koyduğu yer. Objektifinden baktığı, mercek. İşte o mercek, o bakış bize şunu söylüyor; müthiş bir yalnızlıktan, içindeki ‘tutku’yu söke söke çıkarabilen bir yönetmenin hikayesini. Bu, şapka çıkarılacak bir meseledir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl