Türk tiyatrosunun en büyük adı olan Muhsin Ertuğrul, kimi yakınları ve dostlarınca mezarı başında anıldı. Türk tiyatrosunun ilk kadın sanatçıları arasında adı saygıyla anılması gereken Neyyire Neyir‘in (Münire Eyüb) 13 şubat 1943’te ölümünde yaptırılan Ertuğrul’lar aile kabrinin yarısı, tam 36 yıl bekledi, Türk tiyatrosunun en büyük adı Muhsin Ertuğrul’u bağrına basmak için.

Harbiye Şehir Tiyatrosu Bölümü Muhsin Ertuğrul adını taşıyor. Basında ve tiyatro çevrelerinde adından sık sık söz ediliyor. Ne var ki, geçen yıl TRT’nin bir kültür yarışmasına katılan genç, özellikleri ve başarılı rolleriyle tanıtılan tiyatro sanatçısı Hazım Körmükçü’yü Muhsin Ertuğrul diye açıkladı. Yirmi yaşlarında bir genç, kırk yılı aşkın bir süre önce sahneden ve dünyadan uzaklaşmış olan Hazım Körmükçü’yü bilememiş olabilir. “Yanıt yok” diyebilirdi. Fakat adı, yaptıkları ve anıları yaşayan Muhsin Ertuğrul’la karıştırmamalıydı.

Ankaralı okurlarımdan Orhan Özenç’ten geçenlerde aldığım mektup, Türk tiyatrosunda Muhsin Ertuğrul konusunu kısa da olsa ele almamı gerekli kıldı.

Muhsin Ertuğrul (1892-1979), Türk tiyatrosu tarihinden ayrı düşünülemeyecek ilk ve önemlı tiyatro adamımızdır. Osmanlı-Türk tiyatrosunun ustalarından rejisör Aşot Madat, “Sahnemizin Değerlerı” kitabında Muhsin Ertuğrul için yazdıklarını şöyle bitiriyor: “Kusurlarını ve meziyetlerini bır hamur edince şu özetı elde edebiliriz: Muhsin gerçek tiyatronun saygın bir adamıdır”.

Muhsin Ertuğrul çok yönlü bir tiyatrocudur. O, ‘Tiyatro Adamı’ deyiminin her alanında ağır basmıştır. Sahneye koyucudur, tiyatro topluluğu kurucusu ve yürütücüsüdür. Aktördür, tiyatro yazarı ve çeviricidir. Sahne sanatçısı oyuncunun değişmez alınyazısı olarak aktör Muhsin Ertuğrul unutulmuştur ve bu olağandır. Aktör, son perde kapandığı an unutulur. Perde yeniden açılıncaya kadar birkaç sözle aktör Muhsin Ertuğrul’u şöyle çizebiliriz: İlk yıllarında etkisinde kaldığı Osmanlı-Türk melodram tiyatrosu havasından kurtulmak için sonraları aşırı yumuşak bir üslup denemiş, fakat sesinin yetersizliğinden ötürü başaramamıştır. 1949’da kutlanan 40. sanat yılı töreninde oynadığı Büyük Baba’dan sonra oyunculuğu bırakmıştır, fakat tiyatro adamı olarak ölümünden kısa süre önceye kadar canlılığını sürdürmüştür.

Devlet Tiyatrosu genel müdürlüğü, İstanbul Şehir Tiyatroları genel sanat yöneticisi, Küçük Sahne kurucusu olarak, bütün bunlardan çok daha önemlisi, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin etkin ilk topluluğu olarak 1924’de kurduğu Ertuğrul Muhsin (Muhsin Ertuğrul) ve Arkadaşları (Şehzadebaşı Ferah Tiyatrosu) topluluğu adıyla sunduğu oyunlar yepyeni bir repertuvardır, Türk tiyatro tarihinde ilginç bir yapraktır. O güne değin Mınakyan‘ın melodramlarından ve Dâr-ül- bedâ-yi‘nin Fransızcadan adapte vodvil ve piyeslerinden başka bir tiyatro dünyasının, bir tiyatro sanatının var olduğunu Ertuğrul Muhsin ve arkadaşlarının repertuvarı Türk seyircisine ilk kez göstermiştir. Türkiye‘de bilinçli ve kültürlü tiyatro seyircilerinin çekirdeğini o Ferah sezonu oyunlarına borçluyuz. Dünya natüralist tiyatro ustaları İbsen ve Strindberg, Fransız ve Rus klasiklerinden Molier ve Andrief, çağdaş Türk yazarlarından Vedat Nedim (Tör)ün toplumcu gerçekçi oyunları Muhsin Ertuğrul eliyle ve (çevirisiyle) sunulmuştur.

Muhsin Ertuğrul, 1927’de İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun başına getirilince o güne değin bir türlü toplanamamış Dâr-ül- bedâ-yi olumlu ve disiplinli bir yapıya kavuşur. İstanbul Şehir Tiyatrosu adını alan topluluğun başarıları, Muhsin Ertuğrul Devlet Tıyatrosu genel müdürü olarak ayrılıncaya kadar yirmi yıl sürer. 1924 Ferah sezonu Muhsin Ertuğrul’un sanat hayatında parlak bir başlangıç, 1927-1949 Şehir Tıyatroları çalışmaları bir doruktur.

1950’lerde kurduğu Küçük Sahne çalışmaları bir yana, sayısı artan özel topluluklar, Carl Ebert’in ilk öğrencilerinin parlak ve olumlu sunuları, İstanbul Şehir Tiyatroları‘nda Max Meinecke ile başlayan değişik hava, çağdaş Türk tiyatrosunun ilk tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul’u sarsmıştır. Parlak tıyatro dünyası gölgelenrneye başlamıştır. 1958’de yine Şehır Tıyatrosu başına gelir. Ancak öylesine bezgin ve değişmiştir ki, Türk Tiyatro Dergisi’ndeki bir yazısında: ‘Emrettiler gittim, emrettiler geldim ” deyiverir. Ne yazık ki kendi yetiştirdiği ve desteklediği genç tiyatrocuların bir ayak oyunuyla (Tiyatro dünyasında sıkça görülen bir kulisçilikle) kurucu ve yaşatıcısı olduğu İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndan uzaklaştırılır. Tiyatro bütçesinden uzman sanat yönetmeni kadrosu çıkarılarak… Son yılların Muhsin Ertuğrul’u tiyatrosuzdur. Acı gerçek İzmir Üniversitesi‘nce verilen onur doktorluğu payesi, yüreğinin durmasıyla son bulur.

Muhsin Ertuğrul, başardıkları ve başaramadıklarıyla, olumlu yanlarıyla ve çelişkileriyle, Türk tiyatrosunda ‘Büyük Olay’dır.

8.7.1986 Cumhuriyet