Ana Sayfa Vizör Münir Özkul’un Ardından

Münir Özkul’un Ardından

Münir Özkul’un Ardından

Yeşilçam’ın ustalarından Münir Özkul, doksan üç yaşında hayatını kaybetti. Uzun yıllardır tıbbi açıdan hayli olumsuz şartlarda bir yaşam sürüyordu. 

Ölümünü ‘‘bir devir daha kapandı’’ biçiminde klişe yorumlamak ne denli doğrudur bilinmez ancak Özkul’un da gidişi Eski Türkiye’nin son kalelerinden birinin daha yıkımı anlamına geliyor.

Malum Yeni Türkiye’de yaşıyoruz ve Yeni Türkiye’nin sanatçıları daima kap kacak parlatıyorlar. Davetten davete koşturuyor, her defasında ‘‘peki beyim’’ diyorlar. Ekliyorlar: ‘‘elbette beyim, bittabi beyim, emir telakki ederim!’’ ‘‘Ağam, paşam, efendim’’ diyorlar. Özkul bu hitapları yalnızca filmlerinde kullanırdı ve o, her şeyden önce ‘‘bak beyim’’ diyen, diyebilen bir anlayışın son temsilcilerindendi.

Popüler Dergilerin Kapağına Basılan ‘‘Habersiz’’ Resimler

Münir Özkul 70’lerin toplumcu, dayanışmacı, içten ve tüm bunlardan ötürü politik ruhunu yansıttığından olacak günümüzde popüler söylem tutturan dergilerin kapağına taşındı, durmaksızın. Haber değeri değilse bile samimiyet değeri taşıyordu. Bitkisel hayattaydı ancak hâlâ hayattaydı; direniyordu ve o bebeklerine dek gülen gözleri malzeme ediliyordu. Yatağından kalksa belki ‘‘bakın dergiler!’’ derdi çünkü Özkul dalkavuk değildi, İsmail Dümbüllü’den devraldığı kavuğun sahibiydi. Kavuğunu 80’lerde bir dönem birlikte yol aldığı Ferhan Şensoy’a vermişti. O kavuk artık Rasim Öztekin’de…

Kavuğu geleneksel güldürümüzün piri İsmail Dümbüllü’den teslim alan Münir Özkul drama ustası olmasının yanı sıra komedi alanında Türkiye sinema tarihine damgasını vuranlar arasındaydı. Yeşilçam’ın her on yıllık aralığında adını görürüz.

Ellilerin başında Edi ile Büdü filmlerinde Vasfi Rıza Zobu’nun rol arkadaşıdır, yol arkadaşıdır. Zobu, Büdü’yü canlandırken Özkul, Edi’dir. Atmışlarda yine birçok yan rolde görürüz onu, bazen ise başrolde.

Yaman Gazeteci filminde kıt kanaat geçinen sakar, idealist insan sever gazeteci Yaman rolünde tertemiz yüreklidir ve kadın başrolü canlandıran Muhterem Nur’un gönlünü jön olmamasına rağmen çalar. Salt fiziki bir yabancılık, yakışıklılığa indirgenmiş bir yabansılık yerine insan hammaddesiyle kurar bu ilişkisini.

Vahi Öz ve Hulusi Kentmen’in karşılıklı oynadıkları Kart Horoz filminde Mıstık’dır. Bu kez Ajda Pekkan’ın sakar, söyleyeceği kelimelerin bile sıralarını karıştıran sevgilisidir, saflığından burnunun ucunda dönen dolapları dahi göremez.

Şoför Nebahat serisinin bir filminde Polim Hüseyin olarak izleriz onu. Urfa İstanbul filmindeyse ağanın adamlarından kaçan çiftin evine sığındığı deli doktordur, mazisinde derin yaralar yatmaktadır. Bu ağır dram hikâyesinde kendine has üslubuyla boy gösterir, tam güldürecek dediğimiz anda ağlatır seyirciyi. Bu filmde çok güçlü bir tirat atar Özkul; ki 70’lerde çevirdiği filmlerde hafızalarımıza kazınan repliklerini haber verir bu rolü.

Yetmişlere geldiğimizde o meşhur Mahmut Hoca’dan ve aile reisi rollerinden evvel yani komedyen kimliğinden daha ağır başlı bir kimliğe çekilmezden evvel Bebek Gibi Maşallah filminde seyrederiz Özkul’u. Koca bir bebektir âdeta, hiç sırıtmadan akılsız birini taklit eder, en sonunda hafiye olduğu ortaya çıkar, olayları çözer. 

70’lerin Aile Babası, Mahmut Hoca’sı olarak Münir Özkul

Münir Özkul ellilerin başından itibaren birçok ilginç karaktere can verse de asıl tanındığı dönem dökülmüş saçlarıyla; bazen öğretmen takım elbiseli, burnuna düşürdüğü gözlüğüyle bazen deri yeleği ve başından sarkan beresiyle boy gösterdiği Ertem Eğilmez filmleridir. Bu filmlerde Adile Naşit’i tamamlar, Şener Şen’i tatlı sert azarlar; insanlığı öğretir, vicdanın nasıl işletilmesi gerektiğine dair ince dersler verir.

‘‘Okul dört duvar arası değildir’’, ‘‘Öğrenciler müşteri, hocalar tüccar olamaz’’ Fabrikatörler her şartta her hakkı iddia edemezler. Öyle güzel dahası öyle gelişigüzel bir dünya yoktur! 

Münir Özkul milyonerlerin şımarık çocukları karşısına av tüfeğiyle çıkmayı da bilir. Onun ‘‘Oktay’’ deyip etiği çekişi kulaklarımızı çınlatır. Patronlarının masasına vurur yumruğunu Özkul, ‘‘bak beyim sana bir çift lafım var’’ der ve devam eder; öyle bir noktaya gelir ki ‘‘sen mi büyüksün yoksa ben mi’’ dediği anda tüylerimiz diken dikendir artık. Biliriz ki üreten büyüktür ve varsılı var eden onun emeğidir; onun kollarında yaşam bulur sofralara gelenler, giysiler, binilen arabalar. Çeliğe yaşam verenler elbet onurlarına da can vereceklerdir. Münir Özkul öyle bir çizer ki emeğin altını yediden yetmişe her kim vicdanının sesini dinlediğinde o repliği hatırlamadan edemez bu ülkede.

Yeni Türkiye’de Vicdanın Bitkisel Hayatı

Münir Özkul demans hastalığına 2003’te yakalandı, tam da yeni ve zalim bir Türkiye’ye uzanan yolun taşları döşenirken. Onun bu hastalıkla pençeleştiği seneler bizim kötülüğü kanıksadığımız dönemle kesişti. Bu manidar kesişim bir yönüyle ‘‘kurumuş vicdanların bitkisel hayatı’’nı çağrıştırmaktaydı

Münir Özkul gözlerini son kez yumdu, çilesini tamamladı. Bize de ‘‘bak beyim sen şimdi gittin ama yaşamımıza seyirci kalmayacak, vicdanımızın sesini dinleyeceğiz’’ demek kaldı.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl