(())Dizinin önemli tüm karakterleri Ödipal kompleksten kaynaklı davranış biçimleri sergilemektedirler. Hayalet, Akbaba, Harun, Eda ve hatta Cevdet, baba figürünün kendilerinde yarattığı bir takım tramvalarla şekillenmişlerdir.

Son zamanlarda birkaç yıl öncenin fenomenlerinden biri olan Behzat Ç. dizisinin filmler de dahil tüm bölümlerini izleme imkanım oldu. Apaçık bir şekilde sosyal ve politik içerikli olan bu dizi birçok yönden dikkat çekecek özellikler barındırmakla birlikte bir taraftan da psikanalitik olarak iktidar analizi yapmaya imkan vermekte. Birkaç yazar-senarist, birkaç yönetmen, farklı kurgusal hikayeler 3 sezon 96 bölüm ve iki filmden oluşan bu seriyi bir bütün olarak incelemek her ne kadar bir takım güçlükler sunsa da genel hatlarıyla incelemek mümkün.

Başkomiser Behzat’ın soyisminin belirgin bir anlam taşıyan bir kelime olmanın yerine Ç. gibi daha çok belirsizlik vurgusu yapan bir işaret, bir harf olması bir raslantı sonıucu ya da estetik olarak daha güzel görünmesinden dolayı değil, Behzat’ın Yasa yahut İktidarla olan ilişkilerinin biçimini belirleyen en temel etkendir. Bu psikanalizde sembolik düzen ya da dil düzenine girişin anahtarı olan Baba’nın Adı’dan kaynaklanır. Babanın adı sembolik düzene ya da dil düzenine ya da kültürel düzene ya da yasa ve kurallar düzenine girişi ifade eder. En büyük yasa koyucu ve çocuğu kastrasyonla tehdit eden babanın iktidarıdır. Babanın adı ise “Sonsuz İyi” olan annenin çocuğu kendi aşkının yönü ve iktidarın sahibi olarak babayla tanıştırdığı anda ve yerde başlar. Odipus kompleksi de burada başlar çocuk iktidara isyan etme ve babanın iktidarını ortadan kaldırma arzusu ve eğiliminde olsa bile kastrasyon yani fallus kaybından korktuğu için de boyun eğme durumu arasında gidip gelmektedir. Fakat Odipus’un iktidara karşı durma ve ona isyan etme durumu daha belirgindir.

Behzat Ç.’nin ilk büyük tramvası Behzat’ın annesinin babasının sahip olduğu statüsel iktidarla yetinmeyip belirgin bir güç istenciyle babasını terk edip daha üst rütbeli bir askerle evlenmesiyle başlar. Bu Behzat’ın annesinin, sadece babasını değil babasının soyunu da terk etmesidir. Bu ise Behzat’ın paradoksudur, Behzat’ın annesi tarafından kendisine yasa olarak takdim edilmiş olan babanın adının annesi tarafından yok sayılıp ya da yetersiz görülüp terk edilmesidir. Behzat bu durumda yeterince Ödipus olamadan sonsuz iyiden nefret edip babayı acıma duygusuyla karışık sevmek zorunda kalmıştır. Halbuki Behzat baba mesleği olan askerlik mesleğini öğrenmek için askeri okuldayken asi hareketlerinden dolayı okuldan atılmış ve daha sonra ise babasının aracı olmasıyla polis okuluna yazılmıştır. Tam bu dönemde annesi babasından ayrılmış Behzat her ne kadar asi karakterini korumuş ise de babası bunu istediği için polis okulunu bitirmiş ve polis olmuştur. Diğer taraftan Behzat babasının adıyla ya da yasayla böyle bir sorun yaşadığından dolayı yasanın varlığı ve anlamına karşı nihilist bir tavır edinmiştir. Bu nihilist tavırdır ki Behzat’ı her nihilist gibi iyi bir cinayetçi yani iyi bir hakikat arayıcısı yapmıştır.

Behzat’ın ikinci büyük ve daha kompleks olup Behzat’ı şizofren kılan tramvası kızı Bernanın ölümüdür. Burada Behzat’ı şizofren kılan durum nihilist bir hakikat arayıcısı olarak Behzat’ın her cinayet çözüşte yani hakikat ve adalete ulaştığında babasının adından dolayı inancını kaybetmiş olduğu hakikatin ve adaletin varlığından ve kendinin bunlara ulaşmak için sarf ettiği eyleminden duydu hazza kendini fazlasıyla kaptırıp bir nevi kendini yasayla özdeşleştirdiği bir durumda Ödipal davranışlar sergileyen kızı üzerinde baskı uygularken, kızının intihara benzeyen ölümüyle kendi koyduğu yasadan da şüpheye düşmesi ve sembolik düzenle ve gerçekle olan ilişkisi kopuşlar yaşamaya başlamasıdır. Behzat’ın bu tramvası dizinin sonuna kadar varlığını koruyacak ve bir çok farklı yerde Behzat için yeni bir hakikat ve adalet arayışı nesnesi olarak karşısına çıkacaktır. Fakat bu hakikatin arayışının çözümü de Behzat’ı başka bir tramvatik düzeye taşıyacaktır. Behzat’ın kızı Berna Behzat’ın yasasından dolayı intihar etmemiş ama doğduğu andan itibaren babasının adıyla sorunlu yani Behzat’ın varlığından haberdar olmadığı diğer bir kızı Şule tarafından öldürülmüş olduğunu öğrenecektir. Bu Behzat’ın kendi yasasına ya da varlığına karşı duyduğu nefreti ve güvensizliği azaltacak ama onu başka bir paradoksa yerleştirmiş olacaktır; Şule’yi tutuklatmayıp genel hukuki yasayı yadsıma. Fakat Behzat’taki bu genel hukuki yasayı yadsıma durumu Behzat açısından Behzat’ın eşi Savcı Esra’nın karakteri çerçevesinde dengelenmiş olacaktır. Savcı Esra Behzat için her anlamda ideal eştir çünkü yasaya ölümüne bağlıdır ve yasanın dışına çıkıp Behzat’ın annesinin yaptığı gibi Behzat’ı asla terk etmeyecektir. Savcı Esra’yla evlenmekle ve şuleyle barışmakla Behzat iyiden iyiye düzgün bir ruh hali ve düzenli bir kişilik haline getirecektir. Fakat diğer taraftan savcı Esra’nın yasaya böylesine sert bağlılığı öldürülme sebebi olacaktır.

BAŞ DÜŞMAN

Behzat’ın son büyük tramvası Savcı Esra’nın ölümü olacak, yeniden sembolik düzen ve yasayla bütün ilişkisi kopacak ve Behzat için bir ağır şizofreni dönemi başlayacaktır. Bu ölüm Behzat’ın tüm yasalara olan inançsızlığını körükleyecek ve bundan dolayı ortaya çıkan şizofreni Behzat’taki tüm kadın figürlerini birbirine bağlayan kayıp bir kadın figürünün ve isminin arayışında semptomlaşacaktır. Bir süre devam eden bu şizofreninin çözümü de yine bu kayıp kadının bulunmasıyla gerçekleşecektir. Bu kadın Behzat’ın hiç cinsel ilişkiye girmediği sadece dizlerine uzanıp saçlarını okşattığı hayat kadını Eylül olacaktır. Bu kadın Behzat’ın kendisinin anne figürü yerine koyduğu kadındır. Anne figürünü bir hayat kadınıyla özdeşleştirerek behzat bir anlamda kendisinin yasaya dair ilk ve en büyük tramvasını yaratan annesinden intikam almaktadır. Ne var ki Behzat’ın annesi sıradan bir kadın değildir çok güçlü bir mafya lideridir. Ve Behzat’ı ve abisini fark ettirmeden her zaman koruyup kollamıştır. Bununla birlikte dizinin son birkaç sahnesine kadar Behzat’ın baş düşmanıdır. Behzat karısının öldürülmesi işinde onun parmağı olmasından şüphelenmektedir ne var ki Behzat’ın kardeşi Şefkat her kadar cinayet Behzat’ın annesinin adamları tarafından gerçekleştirilmiş de olsa bunun annesinin bilgisi dışında olduğunu Behzat’a bildirir.

Dizi Behzat’ın hakiki bir Odipusla karşılaşmasıyla son bulur. Barbaros ve ortağı Muzaffer, adli tıp doktoru ve hademesi, güçlünün güçsüze karşı yaptığı adaletsizliği ve zulmü bunu yapan güçlü kimseleri öldürerek ortadan kaldırmaya çalışan seri katiller olarak Odipusu simgelerler. Barbaros son olarak, gerçek failleri hiçbir ceza almadan kurtulan Savcı Esra cinayetinin zanlılarını cezalandırma yani onları topluca öldürme işini üstlenmiştir, zanlılar diziye göre devlet mafya ilişkilerinin en üst düzeyinde olan kimselerdir ve bu zanlılar içinde davanın hakimi olan Barbaros’un babası ve mafya lideri Behzat’ın annesi de vardır. Barbaros karısını öldüren zanlıların öldürmesinde Behzat’ın da kendisine eşlik etmesini ister fakat Behzat Barbaros’un ona boş olarak verdiği silahı Barbaros’a doğrultur. Sonuç olarak Barbaros babasıyla birlikte kendisini ölüdürürken, Behzat fırsatını bulup annesini de kurtarıp oradan çıkar. Dizinin önemli tüm karakterleri Ödipal kompleksten kaynaklı darvanış biçimleri sergilemektedirler. Hayalet, Akbaba, Harun, Eda ve hatta Cevdet, baba figürünün kendilerinde yarattığı bir takım tramvalarla şekillenmişlerdir.

İDEOLOJİNİN ÖTESİ

Dizinin sosyolojik boyutu da önem arz etmektedir. Çünkü dizideki birçok kimse ideolojik gösterenler de taşımaktadırlar. Dizide bir sosyo-ideolojik mücadele söz konusudur ve bu sosyo-ideolojik çatışma Türkiye’de askeri-sivil bürokrasi burjuvazisinin mafyatik temsilcisi olan Behzat’ın annesi ve diziye göre yeni genç, sapkın, cinsel arzuyla dolu, şimdiye dek kendine gösterilmemiş saygıdan ötürü bu konuda semptomlar taşıyan ve bazen de saklı bir geçmişe vurgu yapan burjuvaziyi mafyatik olarak temsil eden Ercüment Çözer arasındaki mücadeledir. Behzat her ne kadar kökensel olarak askeri-sivil bürokrasi burjuvazisinin safında yer alsa da daha önce bahsettiğimiz annesi ve babasının yasasıyla olan ilişkileri nedeniyle bu ideoloji ve yasalarının bazen de tam da buna düşman olarak dışında yer almaktadır. Bununla birlikte Behzat Ç. orta seviyede seküler bir kişidir ve bunun dışında hiçbir ideolojinin savunuculuğuna belirgin olarak girişmez.

TEILEN
Önceki İçerikBir Çığlığın Anatomisi
Sonraki İçerikBir Çağ Yangını, Bir Gurbet Yarası: “American Gods”
1986 yılında Batman’da doğdu. 2011 yılında Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi bölümünde lisansını tamamladıktan sonra 2013 yılında Paris VIII Vincennes - Saint-Denis Üniversitesi’de Çağdaş Felsefe ve Kültür Eleştirileri bölümünde “Gilles Deleuze’de azınlık kavramı ve çokkültürlülük politikaları” başlıklı tezini vererek yüksek lisansını tamamladı. 2014 yılından beri Fransızca ve İngilizceden freelance çeviriler yapmakta ve sanat üzerine yazılar yazmaktadır.