İran’da düşen uçağın ardından hayatını kaybeden gencecik insanlar ve bu olayın ardından oh olsun diyen başka insanlar! Ölenlerin ardından üzüntüsünü dile getiren gazetecilere ya da tanınmış kişilere sosyal medya üzerinden saldıran yüz binlerce insan! Evet, ölen de insan, ölüme sevinen de… Ne garip değil mi? Ama bir de ‘insan’lık diye bir şey var. Yurdumda anlamını yitirmeye başlayan insanlık.

Mesela, mutfağımızda bir böcek gördüğümüzde çoğumuz üzerine basar, onu ezerek öldürürüz. Sonra bir mendille böceğin ölüsünü çöpe atarız. O canlının ölümüne biz sebep olsak da çoğunluk üzülmeyiz. Ama ölen kedimizse ya da yolda gördüğümüz bir kuşsa üzülürüz. Hâlbuki ikisi de canlı. Bu meseleyi çok düşünmüşümdür. Neden aynı olana farklı duygularla yaklaşıyoruz? Kendimce verdiğim cevap şu: Bize yakın olana(Yaşama biçimi, fiziksel görünüş vs.) karşı çok daha duygusalız. Böcek bize uzak, ama köpek öyle değil. Mesela köpek de bizim gibi yavrulayıp yavrularının yaşamı için kaygılanıyor. Yavrusunu seven bir köpeği gördüğümüzde duygulanıyoruz mesela. Orada kendimizi, kendi duygularımızı görebildiğimiz için olabilir mi? Oysa yaşamı bize daha uzak olan böceğe bakışımız çok farklı. Kafka’nın Değişim romanındaki kahramanı Gregor Samsa’nın böceğe dönüşüyor olmasının ince anlamı burada yatıyor gibi. Kapitalist düzende böceği değersizleştiren insan böcek kadar değersiz çünkü. Bütün bunları yazmamın sebebi şu: Ülke o kadar kutuplaşmış ki, bir kesim bir başkasını böcek kadar değersiz görüyor. Öylesine bir nefret ki, bu nefretten ölseniz bile kurtulamıyorsunuz.

Peki, nasıl oluyor da bazıları gencecik insanların ölümüne oh olsun diyebiliyor, bu dünyadan göçüp gitmiş kadınların namus ve şerefleriyle ilgili yorumlar yapılabiliyor? Ya da kaza sonucu hayatını kaybeden insanlar için üzüntülerini dile getirenlere ağza alınmayacak hakaretler edilebiliyor. Ölüm bile bizi iflah etmeyecekse bizi iflah edecek olan ne?

Mina Başaran, arkadaşları ve uçak mürettebatı kaza sonucu hayatlarını kaybedince Cüneyt Özdemir’in twitter hesabında yazılanları okuma şansı buldum. Kabaca anlatmam gerekirse, neden şehitlere üzülmüyorsunuz da bekârlığa veda partisi için Dubailere giden zengin şımarık kızlar için üzülüyorsunuz, minvalinde cümleler kurulmuştu. Fark etmişsinizdir, yazılanları en kibar haliyle anlattım. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Ölenler için biri çıkıp, “Ben üzülmedim çünkü o insanları tanımıyorum,” diyebilir. Bunu anlarım. Ben de bu yazıyı yazarken ülkemde, dünyada birçok insan hayatını çeşitli sebeplerle kaybediyor. Hangi birine üzüleceğim? Peki, üzülenlere ve taziyelerini iletenlere ne diye hakaret ediliyor? Hayatını kaybeden insanlar namusları ve şerefleri üzerinden bu troller tarafından ne diye yargılanıyor?

Şimdi bu trollere birkaç soru sormak istiyorum. Senin yaşama biçimine uymuyor diye sen nasıl olur da insanların arkasından atıp tutuyorsun? Zengin oldukları için mi? E sen, eşit ve adil bir dünya olsun diye en insani hakkını kullanıp gösteri yapan üniversite öğrencisi polis postalı altında ezilince de oh olsun diyorsun. Derdin, zenginlerin sefa içinde yaşamasıysa, derdin fakirlerin çektiği çileyse eşit ve adil bir dünya için ne yaptın? Seni ölüm bile iflah etmiyor, sen söyle o zaman; sana ne yapalım ki sen iyileşesin?

Troller sadece internette mi? Hayır. Her yerdeler. İnsanlar bir kafede arkadaşlarıyla konuşurken bile tedirgin artık. Öyle ki insanlara ölünce bile rahat yok. O hepimizin bildiği zihniyet gibi düşünmüyorsanız, kısaca, faşist değilseniz terörist, orospu ya da vatan hainisiniz. Bütün bu ahlaksızlıkları yaparken iki şeyin arkasına sığınılır: Vatan ve din. Aslında bu insanlar ne vatanseverdir ne de dindardır. Kendi ahlaksızlıklarını, hırslarını ve açgözlülüklerini gizlemek için bu iki kavramın arkasına sığınırlar.

Gelelim muhteşem medyamıza: Uçak kazası haberi, bekârlığa veda partisi üzerinden ne diye servis ediliyor? Medyanın görevi zaten had safhada olan kutuplaşmaya mı oynamak? Gencecik insanların ölümünü mü sömürmek? O sektörde çalışan haber koordinatörlerinin cvsine baksanız hepsi üniversiteler okumuş, ‘eğitimli’ insanlar; ama yaptıkları haberle milletti birbirine düşürmekten başka hiçbir şeye hizmet etmiyorlar. Hayatını kaybeden insanların özel uçakla ne amaçla oraya gittiğinden kime ne?

Yazının sonunda geçenlerde yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Nişanlım ve arkadaşlarımla Kadıköy’de bir meyhanedeydik. Mekân yıllardır gittiğimiz, garsonlarının, sahibinin bizi tanıdığı bir yer. Üst katında oturuyorduk. Hesabımızı ödemiş kahvelerimizi içiyorduk. Siyasi bir muhabbet üzerinden şakalaşıyorduk. Yan masadan biri aniden masamıza gelip, “Allah’a hakaret edemezsin,” diye bağırmaya başladı. Ne olduğunu anlayamadık önce. Zira ortada ne hakaret ne de başka bir şey vardı. Sonra tanımadığım bu kişi ve arkadaşları bize küfür etmeye başladı. Aşağıdan insanlar yukarıya çıktı ve bazıları üzerimize yürüdü. O insanların ne sebeple üzerimize yürüdüğünü sonradan anladık. Bu trol grup kavgayı ayırmaya gelenlere, “Bunlar Allah’a hakaret ediyor,” diyince gelenlerin bir kısmı bize saldırmaya çalıştı. Masada iki erkek üç kadındık. Eğer garsonlar bizi tanımasa ve sebepsiz yere öfkelenenlere, “Bu insanlar böyle şey yapmaz,” demese orada linç edilecektik. Bu linççi trollere sormak istiyorum: Bir İŞİD militanı gelse ve sizi, “Benim dinimde alkol haramdır, sen burada içki içip fasıl dinleyerek dinime hakaret ediyorsun,” dedikten sonra tarasa… Bu dediğim Reina’da yaşanmadı mı?

Ülke kötülük kokuyor. Hem de fazlasıyla. Yakın zamana kadar ülkemin hastalanmış bir ülke olduğunu düşünürdüm. Artık kötüleşen bir ülke olduğunu düşünmeye başladım; çünkü ölüm bile iflah etmiyorsa…