Ana Sayfa Vizör Ömer Kavur: Bir Duygunun Kısa Anıları/Anları…

Ömer Kavur: Bir Duygunun Kısa Anıları/Anları…

Ömer Kavur: Bir Duygunun Kısa Anıları/Anları…

1988 yılıydı. Lise 2. sınıftaydım. Gece Yolculuğu vizyona girmişti. Hiç unutmuyorum o filmi izlemek için ailemden habersiz, Adapazarı’ndan bir trene binip Haydarpaşa’da inip, Karaköy’den Beyoğlu’na çıkmıştım. Beyoğlu Fitaş Sineması’nda o filmi izlediğimde adını koyamadığım -gerçi hala Ömer Kavur filmlerine karşı aynı duyguyu hissediyorum- bir ruh hali içindeydim. Tuhaftı ama gerçek dışı değildi. Peki ne kadar gerçeğe yakındı? İşte onu kestirmek gerçekten çok zordu. Ömer Bey, Türk sinemasında kavram sinemasının mihenk taşlarından biriydi. Filmlerinin büyüsü, kendi ruh dünyasının olağanüstü renklerini yansıtıyordu. Açıkçası Türk sinemasında ‘arayış’, ‘tutku’, ‘yalnızlık’, ‘iletişimsizlik’ ve ‘yolculuk’ gibi kavramların peşindeydi. Bütün filmlerinde; ‘fon’, her türlü öykünmenin olağanüstü melankolisini taşıyordu.

Yıllar sonra, Yusuf Kurçenli’nin Gönderilmemiş Mektuplar filminin yardımcı yönetmeniyim. Kadir İnanır, Türkan Şoray, Aytaç Arman, Melike Demirağ, Kutay Köktürk gibi şahane bir kadronun rol aldığı filde çalışıyorum. Ömer Kavur’la çalışan iki aktör ve bir aktris var. Aytaç Arman; “Ömer…” dedi ağlamaya başladı. Türkan Şoray; “Çok ama çok özel bir yönetmedi” dedi. Kadir İnanır; “Ömer Kavur, Türk sinemasının en özel istisnasıdır. Romanda Attila İlhan, sinemada Ömer.” demişti.

Yıllar sonra Ömer Kavur’la, bir sözlü tarih çalışması yaptığımda, sahibi olduğu Alfa Film’de konuştuk. İlk dikkatimi çeken şey, röportaja köpeğiyle gelmesiydi. Konuştukça şunu fark ettim; Ömer Kavur, büyük bir dünyaydı. İçimden şu cümle geçti: “Ömer Kavur’un, samimiyet katsayısına ulaşmak için ne yapabilirim?” Yıllar geçti ve bu sorunun yanıtı daha yeni buldum: Ömer Kavur sinemasına sadık kalarak.

Gece Yolculuğu

Yazarlarla, senaryo çalışmaları yaptığını sorduğumda Ömer Bey, her ne kadar bunu ‘iyi bir okur olmakla’ açıklasa da açıkçası en çok onlarla çalışmanın zorluğundan da bahsediyordu. Kişilik olarak ne kadar alçakgönüllü olursa olsun, ‘zeka’ olarak zor bir kişiydi Ömer Kavur. Filmleri çokça ‘o zeka’nın ipuçlarını taşır. İmkansız’a öykünmek, onun sinemasının en önemli ipucuydu.

Hayatımda çok kişiyi kaybettim ama ilk defa Ömer Kavur’un Emek Sineması’ndaki törenine gittim. O gün itibarıyla Türk sineması onunla sadece bir yönetmenini değil çok önemli bir değerini de kaybetmişti. Benim için çok zor bir gündü. Atıf Yılmaz’ın, Zuhal Olcay’ın ve en yakın arkadaşlarının konuşmaları daha dün gibi aklımda. Emek sinemasındaki törende senaryo yazarı ve dostu Macit Koper, Ömer Kavur’la yapılmış kitabımdaki son söyleşiden birkaç cümle okuduğunda en arka sıralarda çok karışık bir ruh hali içindeydim. Sinemasal anlamdaki ‘kavram’ ve filmleriyle Türk ve dünya sinemasının auteaur yönetmenlerinden Ömer Kavur artık yoktu. Bu üç kelime bu hayatın içinde müthiş bir boşluktu. Kavram, biçim ve içerik olarak Türk sinemasına bir yenilik getirmiş önemli bir yönetmeni kaybetmiş olmayı yine onun kendi deyimiyle söylersek, “Yüzlerimizi kaybediyorduk”. Ömer Kavur’un filmleri bu anlamda Türk sinemasının en ‘özel yüzleri’dir.

Ne zaman Ömer Kavur’u özlesem filmlerine sığınıyorum. O’nunla yaptığım röportajın ses kayıdını açıp, evimin ışıkları söndürüp dinliyorum. O’nun Türk sineması özelinde yerinin doldurulmasını beklemenin imkânsız olduğunu söylemek sanırım yanlış bir tespit olmaz.

Geçen gün bir dostumla konuşurken, bana şu soruyu sordu: “geçmişinden birini al gel deselerdi, o kim olurdu?” Hiç düşünmeden: “Ömer Kavur” deyip, “Şimdi sana, büyük yalnızlığın ne olduğunu anlatayım mı?” dedim.

Ömer Kavur, “film çektiğim mekanlara, bir daha asla gidemiyorum. Bunun benim açımdan anlaşılır bir gerekçesi yok. Her film, bitmiş bir aşk gibidir” demişti.

Sizi, yıllar geçtikçe daha iyi anlıyorum Ömer Bey. Hayatımın sonuna kadar, filmlerine sadık kalacağım. Bana öğrettiğiniz, ‘Büyük Yalnızlığı’ hep saklayacağım.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl