Ana Sayfa Litera Philip K. Dick: Mars’taki Dışlanmışlara Saygı

Philip K. Dick: Mars’taki Dışlanmışlara Saygı

Philip K. Dick: Mars’taki Dışlanmışlara Saygı

Bugün nerede bir bilimkurgu filmi ve dizisi varsa, mutlaka Philip K. Dick (PKD) dolaşıyordur damarlarında. Stephan King gibi özellikle sinema için vazgeçilmez bir deryadır; tükenmez. Bu yıl tekrar çekilen Blade Runner ve Netflix yapımı Electric Dreams dizisi ile tekrar hatırlamış olduk bilimkurgunun bu büyük ustasını. Harrison Ford’un oyunculuğu ile 1982 yılında izleyicisiyle buluşan Blade Runner, distopya ya da siber-punk denilen türü yaratmıştı neredeyse. Ütopyanın karşıtı olarak “gelecek kötü” diyen distopya bugün neredeyse temel bir dile dönüşmüş durumda. En politik form olarak, romanlardan, sinema ve dizi sektörüne ya da animeye milyonlarca kişiyi etkilemeye devam ediyor. Yani distopyayı geri çeksek koca bir film sektörü çöker sanırım.

Peki ne yapmıştı bu tür içinde PKD? Bu sorudan önce türün geçmişine kısa bir göz atmak gerekecek. Bilimkurgu edebiyatının tarihini genelde 1816’da yazılmış Mary Wollstonecraft Shelley’in yazdığı Frankenstein ile başlatmak adettendir. Bugün bir külte dönüşen, maalesef kadın yazarını da unutturan Frankenstein, kontrolden çıkmış teknolojiye dönük korkunun cisimleşmiş hali olarak daha sonraki örnekleri etkilemişti. Bugün bilimin kötü kullanımı, robotlar, Siborglar türün vazgeçilmezi olarak bu ilk örneğin anısını taşıyorlar yüzlerce örnekle. Arkasından Jules Verne’nin muhteşem romanlarıyla başka bir maceraya sıçrandı. Denizaltılar, ıssız adalar, yeni makinalar, icatlar, delirmiş, inzivaya çekişmiş bilim insanları ve en önemlisi Ay’a Yolculuk gibi hayalgücümüzü tahrik eden örnekler verdi Jules Verne.

PKD’nın evreninde tekelleşmiş küresel şirketler vardır. Ya da Mars’ta Zaman Kayması romanındaki gibi Mars’ı parsel parsel satan emlakçılarla, Yeni İsrail gibi kurulan koloniler ve dışlanmış Çöl İnsanlarıyla karşılaşırız.

Edebiyatın ötesinde Frits Lang’ın işçilerin hissiz robotlara dönüştüğü 1927 tarihli Metropolis filmi, Melies’in öncü 1902 tarihli Aya Yolculuk filmini saymazsak, bilimkurgu sinemasının ilk örneği oldu. 1930’lara gelindiğinde ise Aldous Huxley’un “Cesur Dünyası” bizi geleceğe fırlatıyor, daha sonra Georg Orwel’in 1984 romanı karamsar, ve otoriter bir gelecekle yüzleştiriyordu. Tektipleşme, denetim, makinalar ve hijyen bir mekana kapanmanın korkusunu yaşıyorduk. Arkasından Arthur C. Clarke ve Asimov’un, Sovyet coğrafyasından Stanislaw Lem’in muhteşem romanları sökün ediverdi. Sadece edebiyat değil tabii; 1945 sonrası çizgiroman ve ucuz dergilerin (pulp) taşıdığı ve daha sonra sinemanın bir türe dönüştüreceği bir bilimkurgu patlaması yaşadık. Marslılar geliyordu! Orson Welles’in 1938’de bir radyo programında izleyicileri şoke eden şakası gibi. İşgal başlamıştı… Elbette bu Marslılar çizgiromanlara ve Süper Kahraman (Kaptan Amerika) söylemine sirayet eden bir komünizm korkusunu da taşıyordu. Ama bu başka bir yazının konusu artık.

1960’lardan 1980’lere giden süreçte bilimkurgu sinemada destansı-epik bir anlayışı da başlattı. 1968 tarihli distopik Maymunlar Cehennemi, 1974 tarihli Star Wars ve en önemlisi de distopyanın sinemadaki ilk örneklerinden olan 1979 tarihli Mad Max ve Alien sarsıcı bir gelenek oluşturdu. Uzay Yolu’ndan Galaktika’ya uzanan daha sonrası sinemaya transfer olacak TV dizilerini saymıyorum bile. Arkasından 1984 tarihli Terminatör filmi geldi ve sonra 1999 yılında Matrix furyası. 2000’ler ise özellikle sinemada distopyanın ve bilimkurgunun altınçağına dönüştü ve hala da o dönemin içindeyiz.

Edebiyattan sinemaya bu kısa dökümden sonra dönelim PKD’ye… 1928 doğumlu ve hayatının büyük bölümünü Kaliforniya’da geçiren Philip Kindred Dick, bir plakçı dükkânı işletmesi ve radyoda klasik müzik programları yapması dışında hep yazdı. İlk romanı 1955 tarihli “Uzay Piyangosu”ndan itibaren daha önceki bilimkurgu yazınında çok görünmeyen yeni bir anlayış oluşturdu. Bu sıradan gündelik hayatı, gelecek ile birleştirme gücüydü. PKD bilimkurgunun vazgeçilmez olan destansı yönünü bir kenara atmıştı. Onun romanlarında “ne varlığın anlamı” gibi metafizik sorunlar, ne aristokratik hanedanların gelecekte geçen güç savaşları ne de teknoloji fetişizmine dönen bir gelecekçilik (fütürizm) vardı. PKD kahramanları tam da buradalardı. Çoğu bıkkın, işçi sınıfından, olay Mars’ta da geçse elinde bira, sıkıntıyla kanal arayan tiplerdi. Bıçak Sırtı’nda anlatılanlar gibi yorgun dedektif, kentin varoşları, Çinlilerden Hispaniklere uzanan bir dışlanmışlar güruhu içinde devinir durur.

Ama en önemlisi PKD’nın evreninde tekelleşmiş küresel şirketler vardır. Ya da Mars’ta Zaman Kayması romanındaki gibi Mars’ı parsel parsel satan emlakçılarla, Yeni İsrail gibi kurulan koloniler ve dışlanmış Çöl İnsanlarıyla karşılaşırız. Asimov’dan, Frank Herbert’e, Arthur C. Clarke’a kadar bilimkurgunun epik dahileri, aristokrasi, imparatorluklar, krallıklar yazıp durdular. Müthişti… İşte PKD hep “şimdi”yi yazarak bilimkurguya farklı bir anlatım getirdi. Sıradan gelecek… Onun evreninde aristokratik, galaktik imparatorluklar çok görünmez. Kibirli prens ve prensesler de… Mistizme de yüz vermez PKD… Onun evreninde tümüyle “bilinemeyen” aşkın güçler yoktur pek… Varsa da anında alaşağı edilirler, boş bir bira kutusuyla….

Günümüzdekinin aynısı dumanlı bir bardan ya da dükkandan çıkıverince sizi kapıda uçan bir uzay aracının karşılaması şaşırtmaz PKD evreninde. Onun romanlarında gelecek tam da bugündedir ve bizim sıradan varoluşumuzda demlenir. Daha önce hiçbir bilimkurgu yazarının başaramadığı bir sahicilik ve sıradanlıktır bu. Şirketler hiç değişmezler. Sürekli kar peşinde ve acımasızlardır.

Bir gün kovulacağınızı size bildiren monitörlerle dikilirler karşınızda. Ama en fazla işçi sınıfından kahramanlarla karşılaşırız PKD romanlarında. Örneğin PKD’nin kısa bir hikayesinden uyarlanan Arnold Schwarzenegger’ın başrolünü oynadığı Total Recall (1990) bir inşaat içisinin etrafında gelişir. İşçimiz Mars tatili ister ve bunu satın alır. Ancak anı transferi esnasında sıradışı bir durum olur. Quaid bir anda kendisini gizli bir ajan olarak bulur. Coogan adındali Mars’ın acımasız lideri ile karşı karşıyadır. Gerçek ile hayal arasında bir yerde sıkışan Douglas, çıkış yolunu bulmak zorundadır. Film, bilim kurgu yazarı Philip K. Dick’in kısa hikayesinden uyarlanmıştır. PKD’nin romanları 1950’lerde iyice görünürleşen Amerikan Rüyası’nın gerilimlerini geleceğe taşır. Borçla (mort gage) verilmiş eziyetli bir rüyadır gelecek. İsterseniz salaş bir uzay gemisi isterse galaksileri aşın, Mars’ın ıssız kızıl çöllerine gidin karşınızdadır siber kapitalizm. İstisnasız en sınıfsal bilimkurgu yazarıdır kendisi. Lümpen proleter dediğimiz sınıfaltı unsurları, toplumun paçavralarını, dışlanmışları ve dışlanan etnisiteyi en çok onun yazdıklarından okuruz. Siborg da olsanız, android düşlere de sahip olsanız dışlanmışsınızdır toplumdan. Bugün bilimkurgu ve distopya sinemasında, en radikalini Neill Blomkampın Districh 9 (2000) filminde gördüğümüz dışlanmışlar varsa PKD’nin katkısıdır unutmayalım. Onun dışlanmışları Hispanikler, Çinliler ya da Afgan, Lucas’ın Star Wars’ta yaptığı gibi egzotik bir sos ya da çokkkültürcü bir iyimserlikle malul değildir. Hemen kapınızda, mahalle barında ya da rutubetli ofisinizde tam da hayatın içinde ya da kendinizsinizdir. PKD, William Faulkner, Carson McCullers ve Truman Capote’un Amerika’nın, gotik güneyin ıssız tarlalarında ve tozlu kasabalarda gördüğünü, uzayın samanyolunda, Mars’ta ve gelecekteki Dünya’da yakalar. O istisnasız Çavdar Tarlasındaki Çocuklar’ın ailesinden olduğu kadarıyla, Kaliforniya’nın güneşli otobanlarında pişmiş Jack Kerouac’ın Yolda’sı, 1950 kuşağının Beat Uluması’dır.

Türkçede hatırı bir PKD okur kitlesi var. Metis’den, 6,45 ve Sarmal’a birçok yayınevi kitaplarını bastı. Şimdi Alfa Yayınları yeni bir tasarımla PKD romanlarını bir çatı altında toparlamaya başladı. Bir Palavracının itirafları, Alfa Ayının Kabileleri, Gökteki Göz, Dr. Kan Bedeli, Sokaktan gelen Sesler, Vulkan’ın Çekici, Uzay Piyangosu ve Sizi İnşa Edebiliriz romanlarını yayınlamış oldu. Bir taraftan sinema diğer taraftan Netflix’in distopik dizileri atak yapmışken, PKD hep yanımızda aslında.

Son bir not; Rafet Arslan tarafından yazılmış ve SUB tarafından yayınlanmış ülkemizdeki PKD hakkındaki tek kitabı da hatırlatmış olalım: Yıkımın Şafağında / Philip K. Dick Kazıları.

PKD, gelecekteki bugünü anlatmaya devam ediyor… Yani sıradan geleceği.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl