Ana Sayfa Vizör Pornografi ve Şiddet: Snuff, Taxi Driver ve Hardcore Üçgeni

Pornografi ve Şiddet: Snuff, Taxi Driver ve Hardcore Üçgeni

Pornografi ve Şiddet: Snuff, Taxi Driver ve Hardcore Üçgeni

Giriş

Pornografi 1970’lerde Danimarka’dan yayılan cinsel özgürlük dalgasıyla altın çağlarını yaşamaya başlamıştı. Hiç kuşkusuz çıplaklık ve cinsellik kameranın icadından birkaç saniye sonra beyaz perde için vazgeçilmez hale gelecekti. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa kıtasında farklı karşılanan ve aynı zamanda farklı anlatım dilleri kullanan pornografik filmler özellikle II. dünya savaşından sonra A.B.D de yeraltına inmişlerdi. Toplumlar için bir tehdit unsuru olarak algılanan pornografik filmler cinsel devrimi ve 1960’lı yıllardaki Amerikan sinemasının bunalımını fırsatta çevirmişti. Bu bunalımın nedeni ise artan film maliyetleri ve Amerikan kurum ve değerlerine eleştirel yaklaşımlar getiren filmlerdi. Bağımsız yapım firmalarının çıplaklık ve şiddet içeren ucuz bütçeli filmlerine el atan büyük Hollywood yapımcıları kurtuluşu burada bulmuşlardı. Bağımsız yapımlar farkına varmadan ana akımın kalkınmasını sağlamış ve dönem koşullarına bağlı olarak gevşeyen cinsel kısıtlamalar daha geniş bir oyun alanı yaratmıştı. Billy Wilder gibi ünlü Hollywood yönetmenleri dahi bu durumu fırsat bilerek filmlerinde erotik güldürü unsurlarına yer vermeye başlamıştı. (Bakınız Kiss me, Stupid (1964) ). Ancak pornografinin Amerikan toplumunda pekte sağlıklı yeşererek gün yüzüne çıkmaya başladığını dile getiremeyiz. Bunun için daha geriye sinemanın olgunlaşma yıllarına giderek değişen dünyadan öncesine bakalım.

Çürük Tohumlar

1930’lu ve 1940’lı yıllarda sinema sıçrama yapmıştı. Hollywood türlerin yapısal anlamlarını kura boza günümüzün popüler kültür örneklerinin başlıca ilk meyvelerini vermişti. İkinci dünya savaşı yıllarında pornografiyi sergilemek lümpen (pezevenkler, uyuşturucu tacirleri, başarısız tiyatro oyuncuları vb.) sınıfın işi olmuştu. Bu tarihe kadar çekilen pornografik filmler mizahi içerikli sevişme sahneleriydi. Ancak 1930’larla birlikte yerini tamamıyla şiddet yüklü filmlere bırakmıştı. Bundaki en büyük etken toplumsal kimliğini tüketimde bulan yeni küçük burjuva ya da yeni orta sınıftı. Cinsel ilişkilerinin sahip oldukları mülkiyetlerle tanımlayan bu yeni sınıfın pornografi anlayışı da aldatmak ve kaçamak üzerine kuruluydu. Bu dönemde pornografi yeni orta sınıfı baz alarak ilerleme kaydetmişti.

Veysel Atayman Cinselliğin Mitolojisi adlı eserinde konuya dair şunları dile getirmektedir:

‘‘Yeni orta sınıfın ekonomik gücünün ve ruhsal kısıtlamalarının ürünü olan filmler olarak sosyal düzlemde pay edilmiştir. Ancak bu yeni orta sınıfla birlikte sosyal tabakalar, sınıflar ve ırklar arasında bir diyalog ortamı olma zemini hazırlamıştır.’’

Buradan yola çıkarak günümüz pornografisinin temellerinin 1930’lu yıllarda atıldığını görebiliriz. Her zaman cinsel eyleme açık kadın karakteri karşına gelen erkek egemen anlayışın ilk örnekleri bu yıllarda sergilenmeye başlandı.

Eserin devamında ise

‘‘Toplumsal hayat geleneksel küçük burjuva sınıfının başını çektiği bir duvar örme hareketiyle karşı karşıya kaldı. Kamusal alan- Özel / Kişisel alan diyalogunun önü kapatılmaya çalışıldı ve Özel- Kişisel hayatın gündelik işleyişinden etkili organizasyonlar olabildiğine ritüelleştirip tek düzeleşti. Başka bir değişle özel alan muhafazakarlaştı.’’

Dalgalanarak artan muhafazakarlık, McCartthy’nın ve toplumsal yabancılaşmanın habercisiydi. 1950’lerle birlikte birbirine düşman kesilen Amerikan toplumu iki yüzlü bir hal almıştı. Bu dönem ahlaki bir mücadele verilirken televizyon bunun en önemli parçasıydı. Kamusal alanda muhafazakarların görmek istemediği her şeyden arındırılırken, yer altı için durum aynı değildi. Bir yandan cadı avı sürdüren toplum bir yandan da stag adı verilen pornografi partileri vermekteydi. Bu ahlaksal iki yüzlülük toplumun her hücresine sıçramış durumdaydı. Bu dönem çekilen pornografik yapımlarda cinsel hayalin yerini intikam duygusu almıştı. Güç, şiddet ve iktidar gerçekleştirilememiş arzuların cehenneminde boy gösteren zebaniler gibiydi. Bu gelişmelerin sonucu ise anal seks saplantısı olarak yansımaktaydı. Hatta bu saplantı duygu taşkınlığı halinde sergilenmekteydi.

Şiddet ve Seks

1960’lı yıllarda cinsel kısıtlamalar indirgenmiş olsa da seks filmleri biletli olarak gösterilemiyordu. Sansür kurulu sevişme sahnelerinin gösterimine izin vermiyor ancak tecavüz sahneleri tüm ayrıntıları ve olağanıyla beyaz perdede boy gösteriyordu. Yapımcılar ise çözüm olarak istismar, korku ve şiddet filmlerinin içine cinsellik ve erotizmi serpiştirme yoluna baş vurmuşlardı. Hiç kuşkusuz Herschell Gordon Lewis ve Russ Meyer gibi Exploitation yönetmenlerinin geliştirdiği dil ana akım yapımcılar tarafından sömürülmekteydi. Özellikle H.G Lewis daha önce sinemada yapılmamış bir şeyi yapmıştı. Kendi deyimiyle pandora’nın kutusu açmış ve beyaz perdeye vahşet sunumunu getirmişti. Filmlerindeki şiddet ne kadar eleştirilse de anlatım dilindeki mizahi ve yer yer getirdiği toplumsal eleştirilerle önem arz etmekteydi. Bu filmler muhafazakarların ve kadın hareketlerinin tepkisini almıştı. Lewis filmlerinde şiddet resitali sunarken, erotizmi ise gizli gizli vurgulamaktaydı. Bikinili kadınların, dansçı kadınların ya da sokaktaki çekici kadınların hunharca katledildiği sahnelerde şok edici bir yöntem kullanmaktaydı. 1960’ların popüler olan Beaver filmlerindeki gibi gözü kadının çevresinde saplantı halinde gezdirmekteydi. Kurban öldürülmeden önce bir arzu nesnesi gibi izletilmekte ve beklendik bir anda da katledilmekteydi. Bu seyirci için şok edici bir yaklaşımdı. Burada satır arasında gizli bir durum bulunmaktaydı. Korku ve şiddet filmlerinde olan seçici cezalandırma durumu Lewis’ın filmleri için geçerli değildi. Kurbanlar her sınıftan ve her yaştan olabilmekteydi. Bu yeni dil özellikle 1970’lere damgasını vuracak ve korku sineması adına yeni alt türlerin oluşumunda yol gösterici olacakken, pornografiye katkısının aynı koşullarda olacağı söylenemez.

Avrupa’da ki cinsel özgürlük dalgasının engellenemez yükselişi Amerika Birleşik Devletleri’ni de etkisi altına almıştı. Deep Throat (1972) ile başlayan pornografinin altın çağı, seks filmlerinin kamusal alanda gösterimine neden olan devrimsel bir başlangıca neden olmuştu. Artık pornografi yapımcılarının ellerinde bir fırsat vardı. Yeraltı terkedilip, Hollywood havasına uygun işler yapılmalıydı. Kimliği belirsiz insanların yerini ise kendi starlarına bırakma zamanı gelmişti. Medya ve toplum el birliği ile kültürel olarak pornografiyi kucaklamıştı. Galalar, gösterişli açılışlar, ödül törenleri, reklamlar ve daha niceleri. artık Amerika sokaklarında pornografi bir vatandaş olarak gezine bilmekteydi. Ne kadar yeni bir sürece girmiş olsa da geçmişi oldukça karanlık olan pornografiye darbe ise bir dönem tutunduğu şiddet filmlerinden gelmişti. Bu gelişmeler Muhafazakarların, Kadın hareketlerinin ve aşırı dincilerin sabrını zorluyordu. Son damlayı taşıran ise The Snuff (1976) olmuştu. Bu filmin yaratığı etki daha yeni gün yüzü görmeye başlayan pornografiyi izbe kavuğuna geri yollamak zorunda kalacaktı.

Yasaklar ve Kırılma

ABD’de pornografik filmlerin toplumun kültürel alanında yer etmesine liberalleşen yasaların dahi yardımı dokunamadı. Süper kaliteli porno filmler (Behind the Green Doors) dahi makus talihinden kurtaramayacaktı. 1973 yılında pornografiye dair alınacak hukuksal kararların yerel mahkemelere atanması bu yapımların önünü tamamen tıkamıştı. Her ne kadar pornografi izleyicisinin profili değişmiş de olsa, kadınlara hitap eden filmler artmışta olsa, B kalite yapımlarında ki şiddet artık terör boyutuna gelmişti.

Hukuki süreçler devam ederken 1971 yılında The Slaugther adıyla gösterime giremeyen bir yapımı 1976 yılında The Snuff olarak gösterilmesiyle kırılma gerçekleşmişti. Latin Amerika’da geçen bu B- sınıfı yapım beyaz perde de daha önce görülmemiş bir şiddet sunduğunu iddia etmekteydi. Ucuz çekimler, bolca uyuşturucu kullanımı (Bu yıllar 1960’lar ile artış gösteren madde kullanımının vahim sonuçlarının alındığı yıllardı.), kadın ticareti ve Manson çetesini andıran bir çetenin işlediği hunharca cinayetler; beyaz Amerikalıların unutmak istediği vakaları bilinç altlarında canlandırır nitelikteydi. Filmdeki anlatım üzerinden yürütülen asıl karşı kampanya ise Manson çetesini, hippi kültürü ve 1968 sonrasındaki hareketlilikle özdeşleştirerek bu hareket içinde yer alanları karalamaya çalışmaktı. Bu dönemde gerçekleşen ekonomik krizler sonucu ‘‘refah devleti’’ anlayışına olan güven sarsılınca ortaya yeni bir sınıf daha oluştu kabaca neo liberal ve neo muhafazakâr bir tutum sergileyen yeni sağ, özgürlük hareketiyle birlikte oluşan karmaşa ortamını geleneksel yöntemlerle çözmeyi planlamaktaydı.

Pornografi özelinde geçmişindeki karanlık ve kokuşmuşluk ortaya çıktıkça elle tutulur hali kalmıyordu. Özellikle bu sektöre aktarılan kara paralar ve sektörde yer alan kadın oyunculara karşı sergilenen zorbalık ve merhametsizlik günden güne su yüzüne çıkıyor, bu durum karşısında liberaller dahi pornografiye olan desteğini çekmek zorunda kalmışlardı.

Taxi Driver

Taxi Driver ve Hardcore düzleminde Toplumsal Eleştiri

Bu gelişmeler olurken olayların derinliğini kazmaya çalışan filmler beyaz perdede gösterilmeye başlanmıştı. Toplumsal sorunları işleyen filmler bu dönem liberallerin ve muhafazakarların savaş alanına dönmüştü. Hollywood bu dili politik değişime borçluydu. 1967-1971 yılları arasında gelişen karşı kültür ve Hollywood karşı devrimi dönemin zemini oluşturmaktaydı. 68 hareketleri ve Vietnam savaşı bu zeminin önemli dinamiklerindendi. Vietnam’da çatışmalar ve kayıplar artıkça, A.B.D’ de ki eylemliliklerde artmakta hatta beyaz perde de daha sert bir dile bürünmekteydi.

Pornografiyi ve pornografinin kuluçkalandığı yerleri eleştiren Taxi Driver (1976) ve Hardcore (1979) birine bağlı iki hikâye gibidir. Aynı Senaristin elinden çıkması bunun etkisidir. Senaristi Paul Schrader hakkında Amerikan Muhafazakarlarına yakınlığı birçok kaynakta belirmektedir. İki filmde haklı ya da haksız nedenlerden dolayı fazlaca eleştirilmekte. Ancak bizim ilgilendiğimiz nokta eleştirilerden bağımsız bir konumda.

Bu yıllardaki karmaşa ortamında pornografinin birleştirici bir etkisi olmuştur. Özgürlük söylemleri üzerinden artık herkes kamusal alanda pornografiyle, sıkıntıları üzerinden atmaya çalışmaktaydı. Sokaklardaki eylemler, ekonomik krizler ve bir yandan da Vietnam savaşı birçok konuda ters düşen Amerikan toplumunu salonlarda süper kaliteli seks filmleriyle bir araya getiriyor ve ötekilikleri silip atıyordu.

Amerikan toplumu cinselliğe katlanamıyordu. Cinsellik şiddet içeriyorsa bu durum tahammül edilebilir noktadaydı. Ya da bir başka şekilde dile getirmek gerekirse cinsellik ve şiddet denklik içindeydi. Bu durumu Taxi Driver (1976) ve Forced Entry (1973) üzerinden ele alalım.

Vietnam savaşının etkilerinin beyaz perdeye yansıdığı yıllarda çeşitli bakış açılarıyla savaşı ve savaş sonrası şoku işleyen filmler, ardı arkası kesilmeden gelmekteydi. Pornografinin toplumla buluştuğu yıllara ait olan Forced Entry, ‘‘tecavüz’’ kadar sert bir film olarak yayınlandığı dönemde izleyenlerin ırzına geçmiş bir yapım. Vietnam’dan travma ile dönmüş bir askerin cepheden döndükten sonra topluma ayak uyduramayarak, yaşadığı travma sonucu kadınlara uyguladığı cinsel şiddeti konu almaktaydı. İşlediği konuyu pornografiyle birleştiren şiddet resitali niteliğindeki film, geleneksel Amerikan anlayışına uygun bir tavırdaydı. Savaş esnasında dünya değişime girmişti ve savaşa gidenler sadece hayatlarının en verimli günlerini değil aynı zamanda geçmişlerine dair her şeyi kaybetmişlerdi.

Taxi Driver’da ise daha farklı bir yorum getirilmekteydi. Suçun suç olarak görülen ve ahlaki kokuşmuşluk oluşturan etkenlerini silip atmayı amaçlayan, Amerikan rüyasına uygun bir Vietnamzede sergileniyordu. Travis pornografiyle iç içeydi. Geceleri taksi şoförlüğü yapıyor. Gündüzlerini de pornografi gösterilen sinema salonlarında geçiriyordu. Pornografi onun hayatında o kadar yer ediyordu ki başkan adayı için çalışan Besty’yi dahi ilk randevularında porno filme götürüyordu. Pornografiye şehvet duygusuna kapılmadan bir seyir deneyimi geçirmek, bir nevi savaş alanında ölüme tanıklık etmek gibi yorumlanabilir. Travis, sevebileceği bir kadını arzuluyor ancak toplumdaki yabancılaşma ve iki yüzlülük onu başka hesaplaşmalara sürüklüyordu. Seksi ya da sevgiyi arzuluyor ancak bunun çıktılarını şiddet olarak alıyordu. Kendi arzularına ket vuruyor, ancak hayatta kalmak için tüm gece gezdiği sokakları kendi deyimiyle “Temizliğe” girişiyordu ve bireysel olarak bunu başarıyordu. Martin Scorsese yönetmen dehasıyla yaratığı imgelerle New York sokaklarını Travis’in gözünden bir savaş alanı gibi sunmaktaydı. Belki de savaş sürecinde Amerikan metropolleri de Vietnam cephelerinden farksız bir hale gelmişti.

İki film de gösterildiği dönemde farklı tepkiler almıştır. B-film örneği olan Forced Entry, abartılı şiddet ve su katılmamış ahlaksızlık olarak değerlendirilmekteydi. Taxi Driver ise muhafazakârlıkla eleştirilmekteydi. Bu iki uç temsilin ise kesiştiği noktalara yukarıda değindik. Ancak Taxi Driver’ın bağlantılı olduğu ve filmin senaristi olan Paul Schrader’ın yönettiği Hardcore (1979) Jake VanDorn adındaki taşrada yaşan koyu muhafazakâr bir adamın ortadan kaybolan kızının bulabilmek için metropolün yolunu tutar Taxi Driver’ın aksine Los Angeles’ta geçen hikâye adım adım karakterin değişimini ve porno sektörünün tüm perde arkasını gözler önüne sermektedir. Paul Schareder’a göre iki tip cinsellik vardır: Sapkınlık ve sofuca bastırma. Bu iki filmde de cinselliğin bastırılması şiddet çıktısı olarak karşımıza çıkar. Hardcore’da ket vurulmuş cinsellik yüzünden Jake VanDorn’un eşi dahi onu terk etmiştir. Sokaklara ve karanlık köşelere atfedilen sapkınlık kadar bu sofuca cinselliğe ket vurma durumunun da ahlaksızca olduğunu yorumlamak yanlış olmaz. Kızı ise değişen dünyanın farkındadır ve bu baskıcı babanın hegemonyasından kaçarak özgürlük adına en dibe vurur.

Sonuç

1980’lere birlikte pornografi ev sinema sistemlerinin gelişmesiyle v.h.s’nın olduğu her eve girmişti ve günümüzde sanallaşarak devam etmekte ancak yazı da işlediğimiz süreç dahilinde Amerikan toplumundaki çarpıklığı ve daha sonrasında 3.Dünya ülkelerine yansıyışı da benzer süreçte gerçekleşmesinden dolayı şiddet ve pornografi önem arz etmektedir.

Ahlaki baskının, organize suç ile toplumun geniş kesimleri arasında bir tür inatlaşmaya ve dayanışmaya yol açan pornografi bir süre sonra görkemli görüntüsünden tamamen koparak, hızlıca tüketilebilen bir ürün halini alması da toplumların cinselliğe bakış açısını zedelemektedir. Artık porno filmler marketlerde satılan dondurulmuş tatsız ihtiyaç gidericiler gibidir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl