Rene Descartes 1596-1650 yıllarında yaşamış, yazdıklarıyla dünyayı kavrama şeklimizde büyük değişiklikler yaratmış bir düşünürdür. Genel olarak modern bilimin ve felsefenin kurucusu olarak anılmaktadır. Yazdığı eserlerde öncelikle gelenekten, batıl inançlardan arınmış bir düşünce sistemi oluşturmaya çalışmıştır. Batıl inançların, geleneksel olanın karşısına insan aklını ve rasyonel yöntemi çıkartmıştır. İnsan aklının merkeze alındığı düşünce sisteminde dünyayı kavramada insan aklı öncelikli konumdadır. Descartes’ a göre akıl dışında bilgi kaynağı olan duyular bizleri yanıltabilir ve yanlış sonuçlara varmamıza neden olabilir. Bu sebeple duyular bilgi edinmede, dünyayı açıklamada aklın gölgesinde kalmaktadır.

Descartes aklı merkeze alırken aklın kullanacağı temel yöntemi matematik olarak belirledi. Matematik Descartes’ e göre kesin bilgi edinmede önceliklidir. Matematik kuşkuya yer vermeyen, yapılan yanlışların hemen farkedilmesine yardımcı olabilecek bir yöntemdir. Bu sebeplerden dolayı matematik Descartes’ e göre bilim ve felsefenin temel yöntemi olmalıydı. Tabiki matematiğe atfedilen önem Descartes ile başlamamaktadır. Yunan filozof Pythagoras’ a kadar giden matematiğin herşeyin temel ilkesi sayılması daha sonra birçok kişi tarafından da benimsenmiştir. Kepler ve Galileo, gökcisimlerinin hareketlerini matematik yasalarını kullanarak açıklamaları ve ulaştıkları sonuçlar matematiğin dünyayı açıklamada temel yöntem olacağı kabulünü kuvvetlendirdi. Hatta Tanrı’nın evreni yaratırken matematik yasalarını kullandığı düşüncesine inanılıyordu.1 Descartes’te neredeyse hayatımızdaki tüm değerleri matematiksel, kesin olana indergemeye çalıştı. Her şeyi mekanik bir sistem gibi görmeye çalışıp sadece matematiksel düşünmeye çalıştı.

Matematik doğayı, evreni açıklamada insanlara doğru sonuçlar veriyor olması birçok kişiyi etkilemiştir. Fakat şu gözden kaçırılmamalıdır ki Galileo, Kepler gök cisimlerinin hareketlerini hesaplarken inceledikleri nesnelerin belirli bir döngü çerçevesinde hareket ettikleri durumudur. Örneğin gece ve gündüzün sürekli birbirini takip etmesi, dünyanın güneşin etrafında sürekli aynı yörüngede aynı yönü izlemesi gibi sürekli bir tekrar ve şaşmazlık içeriyor olması. Burada matematiğin kullanılması ve başarılı sonuçlar çıkarılıyor olması matematiğin kullanımı kadar incelenen nesneninde matematik yöntemine açıklığınıda ortaya çıkarmaktadır. Yani doğru yöntemin doğru yerde kullanılması bizlere doğru sonucu verebilmektedir. Fakat iktisadın ilgilendiği insan rasyonel bir zemine oturtulamaz. İnsanın doğada veya evrende olan belirli işleyiş tarzı yoktur. İnsanın hareketleri önceden tahmin edilemez. Descartes ‘in ve takipçilerinin düştüğü en büyük hatada buradan kaynaklanmaktadır. Matematiği evreni, insan hayatını açıklamada tek yöntem olarak kullanmaları. Matematik evreni açıklamada kısmen elverişli bir yöntem olarak kullanılabilir fakat söz konusu insan olunca salt matematikten oluşan yöntem değişmelidir. İnsan duyguları olan karmaşık bir varlıktır. Matematiksel olana indirgenemez.

Modern zamanla birlikte insanlık dünayayı kendi hesaplamaları doğrultusunda kurmaya ve doğadan alacağı etkiyi en aza indirerek sabitliği ön plana çıkarmaya başlamıştır. Kurumların, şehirlerin, yapıların matematiksel hesaplamalarla şekillenmeye başlamış. Herşey sabit ve kesin olarak matematiksel bir dille yaratılmaya çalışılmıştır. Çünkü matematiğin dilinde şansa, duyguya, sabitsizliğe yer yoktur.2 Matematiğin hayatımızı şekillendiren kurumların, içinde yaşadığımız şehirlerin kurgulanmasına kadar ön planda olduğu dönemde sosyal bilimlerinde matematikten etkilenmesinin önünü açmıştır. Rene Descartes’ten sonra doğa bilimlerinin ( özellikle fizik ) ve sosyal bilimlerin ( özellikle iktisat ) disiplininin yöntem olarak matematiği kullanması durumu ortaya çıkmıştır.

Modern zamanla birlikte iktisat matematiği yöntem olarak kullanmaya başlamış ve teorilerini salt matematiğe dayanarak oluşturmaya başlamıştır. Hayatımızı çevreleyen ve anlam katan manevi değerler iktisat disiplininin dışında kalmıştır. İktisat ekonomi adına konuşurken coğrafi, kültürel, dini olandan ayrılmıştır. Örneğin bir müslüman için Cuma günü öğle vakti kutsalken iktisatta bunun bir değeri yoktur. Yapılan ekonomik tahminler dini inançları, kültürel değerleri yoksayarak doğru tahmin yapmaktan sapmaktadır. Ekonomi kültürel, dini, coğrafi olandan ayrılamaz. Ayrılmaya çalıştığı an gerçek olandan uzaklaşır ve tahminleride tutarsız olmaktan kurtulamaz.

İktisat modernleşmeyle birlikte salt matematik yöntemiyle dünyayı açıklama hastalığına tutulmuş geleneğin peşinden giderek sosyal bilim olma vasfının da tartışılmasına yol açmıştır. Faydacı felsefeden alınan çıkarcı birey tiplemesinin yanında matematiğinde yöntem olarak iktisat disiplinine girmesi iktisadı felsefi yüktende kurtarmıştır.3 Bilimin gelişmesi ve felsefenin ilgilendiği konular mevcut dünya kabullerine ters düştüğü için felsefi olan terkedilmeliydi. Bir anlamda neden sorusunun yerine nasıl sorusunun geçmesi gerekiyordu. Artık insanla ilgilenen iktisat disiplininin içinde kullanılan matematik yönteminin neden varolduğu değil nasıl işlediği, işlemesi gerektiği konusu tartışılmalıydı.

Sosyal olandan uzak, matematik temelli iktisat artık insanlarla değil rakamlarla ilgilenmeye ve teoriler üretmeye başlamıştır. Varsayımlar üzerine oturan iktisat disiplini gerçeklikle değil olması beklenen, tahayyül edilen sonuçlar üzerine oturmaktadır. Sonuçların yanlış çıktığı durumda da iktisatçılar düzen için olması gerekeni söylediklerini iddia edip ortaya çıkan sonucun olması gerekenden saptığını söylemektedirler. Yaptıkları tahminin yanlışlığını kabul etmeyip sorunun iktisat dışı olan unsurlara bağlayarak olumsuz durumun içinden çıkmaya çalışmaktadırlar.

İktisat sosyal bilimler arasında en mekanik dile sahip olan disiplindir. Diğer sosyal bilimlerle arasına net çizgiler çekmiştir. Ekonomik alanda gerçekleşen değişimleri ekonomik büyüme veya küçülme gibi dar kalıplarda değerlendirip ekonomide gerçekleşen değişimlerin insan hayatlarına etkilerini konuşmayan bir disiplin haline gelmiştir. Ekonomik değişimlerin toplumda yaratabilecek sorunları diğer disiplinlerle işbirliği içerisinde değerlendirmemektedir. Örneğin geçmişte kötü ekonomik koşullar altında yaşayan halkların içinde bulundukları duruma şiddetli tepkiler gösterdikleri kolayca tarih disipliniyle işbirliği halinde görülebilecek bir durumdur.4 Aynı şekilde psikoloji ve sosyoloji disiplinleriyle işbirliği iktisat disiplini için hayati öneme sahipken bu disiplinlerden uzak duran iktisat insanlara ekonomik hayatta yol göstericilik rolünü yerine getirememektedir.

Ekonominin insanların yaşam koşullarını kötüleştirdiği, sosyal eşitsizliğin son derece yüksek olduğu bir dünyada iktisadın, iktisatçıların aynı konuları sürekli anlatmaları ve anlatılan yöntemlerin doğru olduğu düşüncesi son derece hatalıdır. Bu durumda iktisatçılar ya dünyanın bu durumunu göremiyecek kadar körler yada bu duruma göz yumuyorlar. Sosyal bir disiplin olduğunu iddia eden iktisadın insan hayatlarına mevcut haliyle yol gösterici nitelikten ziyade olumsuz olarak etkisi vardır. Az gelişmiş ülkelere iktsadi kalkınma başlığı altında teoriler üreten iktisat az gelişmiş ülkelerde yaşayan insanları daha kötü şartlarda yaşamaya itmektedir. Tüm az gelişmiş ülkelerin sanayileşmiş ülkeler gibi kalkınabilecekleri ve kalkınları gerektiği düşünceleri, üniversitelerde okutulduğu haliyle ekonomi disiplini tarafından sürdürülmektedir.5 İktisat mevcut haliyle belirli ideolojilerin aracı haline gelmiştir. Tabi buna mevcut iktisat teorisine alternatif olduğunu söyleyen Marksizminde katkısının olduğu söylenebilir. Çünkü marksizminde temelinde ekonomik alana özerklik tanıyıp, sosyal hayatı ekonomik hayat üzerinden kurmak vardır. Yani mevcut iktisatçılarla marksist iktisatçılar arasında bir fark yoktur her iki tarafta ekonomik alandan hareketle sosyal hayatı kuruyolar. 6

İktisat içinde bulunduğu durumdan çıkmak istiyorsa Descartes’ ten sonra zirve noktasına ulaşan matematiksel düşünceden uzaklaşmalı, matematikselleşme ile sabitliği arama iddiasından vazgeçmelidir. Insanın, dünyanın sahip olduğu gibi bir merkezi yoktur. Belirli merkezden yola çıkıp doğayı, evreni açıklamada belirli yararlar getiren matematik insan gibi karmaşık ve önceden ne yapacağı tahmin edilmesi güç olan varlığa yol gösterici nitelikte rol oynaması ütopyadan başka birşey değildir. Matematik gibi kesin, duygulara yer vermeyen, rakamlar dışında başka bir gerçeği olmayan, sabitsizliği içeren yöntemin insan hayatlarını açıklamada eksik kaldığı ortadadır. İktisat içinde nasıl sorusu yerine neden sorusunun sorulmaya başlanması gerekmektedir. Yeni bir yöntem arayışına girilmelidir.

1 Andre Gorz, Maddesiz, Çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları İstanbul 2011, s.83

2 Tomas Sedlacek, İyi,Kötü Ekonomi, Çev. Alpogan Sabri Erdoğan, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2018, s. 182

3 Feridun Yılmaz, Rasyonalite, Paradigma Yayınları, İstanbul 2009, s. 8

4 Karl Polanyi’ nin Büyük Dönüşüm kitabında işlediği 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya’nın ağır ekonomik yüklerin altına girmesi ve ekonomik alanın sosyal alan üzerinde yarattığı baskıyla birlikte Nazi faciasının önünü açılmıştır. Sonrasında Almanya’ dan çıkan Nazi faciasının etkileri evrensel boyutta olmuştur.

5 François Partant, Kalkınmanın Sonu, Çev. Fikret Başkaya, Birey ve Toplum Yayınları, s.26

6 Oğuz Adanır, Baudrillard, Say Yayınları, 2016 İstanbul, s. 74