Ana Sayfa Art-izan Resimde ve Sinemada “Femme Fatale” İmgeler

Resimde ve Sinemada “Femme Fatale” İmgeler

Resimde ve Sinemada “Femme Fatale” İmgeler

En başından Havva’dan hatta Lilith’ten bu yana kadınlar “iyi” ve “kötü” olarak ayrılmıştır, yani “kötü” aslında kadının doğası fakat dayatılan rolü yerine getiren “Bakire Meryem”in yolundan giden kadın “iyi” olabilirdi. İlk kadın Lilith, Adem’e itaatsizliğinden dolayı cezalandırılır. Tarihte itaatsizlik olarak geçen olay ise şudur; Tanrı’nın yarattığı ve Adem’den yaratılmayan Lilith, Adem’le eşit olduğunu savunur ve bunda ısrar edince Adem ona güç kullanacağı zaman ise onu terk eder. Tanrı, Adem’e geri dönmesini bildirdiği halde bu Tanrı’ya karşı gelerek bunu reddeder, bunun sonucunda ise çocuklarının öldürülmesiyle cezalandırılmıştır. Kadının erkeğe bağımlılığı düşüncesinin ve aşağılanmasının ilk ve en güçlü dayanağı tanrının Havva’yı Adem’in kaburga kemiğinden yarattığı düşüncesidir. Bununla da kalmayıp bu kemiğin eğri oluşu anlatısından kaynaklı olarak, kadın zihninin kaçınılmaz olarak çarpık ve aksi olduğu düşünülmüştür. Yine “İlk Günah”, bu ortaya çıkan düşünceyi desteklemekteydi: Havva, Adem’i baştan çıkarıp günaha soktu. Havva, “merak”ı ve “aklını” kullanması sebebiyle yılana cevap veren ilk kişiydi. Dolayısıyla inanç sistemlerini kullanarak kötü atfedilen figürleri anlatmak “iyi”yi korku yoluyla oluşturmanın en kolay yollarından biridir. “İyi” olarak atfedilen özellikler arasında ev içi işler, iyi eş olma ve iyi anne olma başta gelmektedir; Victorian dönem kadını bunun önemli bir örneğidir.

Dolayısıyla kadınlar “iyi” ya da “kötü” olarak ayrılsalar da ortaklaştıkları nokta acı çekme gerekliliğinin sürdürülmesidir. Femme Fatale imge, bu “iyi” ve “kötü” ayrışmasının daha yoğun yansıtıldığı dönemi ele almaktadır. Mitolojik hikayelerin önünü açtığı ve Ortaçağ’da yaşanan cadı kıyımları bu baskının ve ataerkil yapının bir boyutunu gösterirken, Victoria Dönem İngiltere’si de bunun diğer boyutunu göstermektedir. Femme Fatale, Fransızca kökenli bir kelime olup Türkçe’ye felakete sebep olan ölümcül kadın olarak çevrilir. Erkeğe kötü son hazırlayan, ölümcül, şeytani, ahlaksız, cazibesiyle erkeği baştan çıkaran gibi tüm kötü sıfatları içinde barındırmaktadır. Femme fatale, erkekleri kendisine aşık edip, ağına düşürür. Bu tuzak sonucunda erkeklerin kişilikleri, maddi varlıkları ve toplumsal statüleri tehlikeye girer. Femme fatale’lerin en büyük silahları güzelliklere ve cazibeleridir. Tehlikeli olduğu bilindiği halde karşı konulamayan bir cazibeye sahiptir, böylelikle erkeği gücünden, iradesinden ve aklından yoksun bırakıp onu bir köle haline getirir. İktidarının elinde tutmak isteyen erkek egemen ideoloji yeni kadını tanımlarken kendi aklı ve ahlakı doğrultusunda tanımlar bunun dışındaki kendi iradesiyle varlık gösteren kadun ise “kötü kadın” olacaktır. Femme fatale tipi, erkeğin “öteki” olan kadının çekimine olan düşkünlüğü ile yıkıcılığına duyduğu bilinçdışı korkunun ürünüdür.

Gustav Klimt

Resimde karşılaştığımız femme fatale figürlerin işlendiği kompozisyonlar konularını genellikle mitolojiden almaktadır. Femme fatale resim kompozisyonlarında belli ikonografik özellikler yerleşmiştir; öncelikle diğer sanat dallarında olduğu gibi erotizmiyle ön plana çıkmaktadır. Kompozisyonlarda kullanılan figürlerin femme fatale olduğu vurgusu yapılması için; mücevherlerle ya da çiçeklerle süslenmiş uzun saçları, boyunlarında kolye, vücudun farklı kısımlarında mücevherler , çıplak ya da giyinikse bile vücut hatlarını belli eden veya transparan kıyafetler bazen bir arada bazen de sadece biri kullanılmıştır. Figürlerin gözleri oldukça önemlidir, genellikle izleyiciye doğru bakarlar veya yarı kapalı biçimdedir. Bu imge ağırlıklı olarak art nouveau resminde karşımıza çıkmaktadır. Akım süslemeci bir üsluba sahip olmakla beraber, kadın-doğa ilişkisini vurgular biçimde özellikle bitkisel bezeme ön plana çıkmıştır. Baudelaire’in “Güzel ve Hüzünlü” idealiyle bütünleşip, Dante Gabriel Rossetti’nin “Beta Beatrix” tablosunda vücut bulmuştur.

Rossetti, Dante Gabriel; Beata Beatrix; Birmingham Museums Trust; http://www.artuk.org/artworks/beata-beatrix-33649

Alphonse Mucha’nın reklam afişleri, Paris’teki modern yaşamın zengin dokusunu yansıtmaktadır. Konuları oldukça çeşitli olmakla beraber bazıları şunlardır; sigara kağıdı, çikolata, şampanya, bira, parfüm gibi lüks tüketim nesnelerine dikkat çekmektedir. Tüketim nesnelerinin reklam afişlerinde kadın figürünü merkeze alan bir ressamın seçilmesinde, kadın figürünün “şehvetli” tavrının tüketime katkı sağladığını düşünmeleridir. Bir başka deyişle potansiyel tüketicilerin dikkatini kadının güzelliğiyle çekip, temsil ettiği tüketim nesnesinin hakkında dikkat çekmek için kullanıldı. Bu afişler de yine “Mucha tarzı” olan yoğun çiçek ve dekoratif motif kullanımı, figürle bütünleşmiş kıvrımlarla baştan çıkarıcı tek kadın ya da merkezinde kadın olan kompozisyonlardır. Mucha’nın serileri Mucha tarzının tipik özelliklerini göstermektedir; düşündürücü jestleri olan kadın figürler, yoğun bitkisel bezemeler, akışkan ve dolanan saçların dekoratif kullanımı bu özellikler arasındadır. Seri posterleri, reklam afişlerinin aksine metinsiz posterlerdir, tüketim aracı olarak bir mesaj taşıma kaygısı bulunmamaktadır. Mucha afişlerindeki dikkat çekici örneklerden biri 1894 yılında kurulan Société populaire des beaux-arts için yapılan afiştir. Sanatçının yaptığı afişte ilk göze çarpan kadın ve erkek figür arasındaki orantısız boyutlandırmalardır. Burada kadın figürün saçları bir kemer misali çerçevelenen resmin çerçevesine kadar adamı kapsar.

Alphonse Mucha

Bu kapsayıcılıkta kadın figürün yüzüne dikkat ettiğimizde ise bakışları bizi adama yönlendirir. Adamın duruşu oldukça çekingen tercih edilmiştir. Gustav Klimt’in resimlerindeki kadın figürünü, kare, dikdörtgen, yuvarlak gibi birçok geometrik öğeyi harmanlayarak kompozisyonlarını oluşturur. Genellikle kadın figürünü merkeze aldığı resimleri oldukça erotik bulunsa da erotik motiflerin kullanıldığı bu resimlerinde genellikle yaşam, ölüm, hayatın sonsuzluğunun sorgulanması gibi derin anlamlarla temellendirmiştir. Döneminde oldukça fazla sansüre uğrar fakat asla “çıplak” figür kullanmaktan ve kendine özgü üslubundan vazgeçmemiştir. Klimt’in çizdiği kadın figürler çoğunlukla uzun saçlı, zayıf, esnek ve şehvet doludur; bu durum hem kadın figürleri çekici kılar hem de neredeyse korkutucudur. Klimt’in Judith I resminde; alışılagelmiş kompoazisyonun dışına çıkılmıştır, Klimt’in kompozisyonunda adeta bir Judith portresi görmekteyiz.

Judith, bir tarafı transparan diğer tarafı tamamen açıkta olan göğüsleriyle, ağzının açıklığı ve gözlerinin hafif aralanışıyla şehvet duygusunu dışa yansıtır. Hikaye, şehrini kurtarmak isteyen Judith’in Halofernes’i baştan çıkarıp öldürmesini anlatmaktadır. Fakat bu kompozisyonun görünen kısmı “baştan çıkarma” ile sınırlı kalmıştır. Klimt hikayedeki kadın figürünün gücünü erotik yönüyle ortaya koyar. Raphael Kirchner’ın özellikle Powder of Ris çalışmasında üstü çıplak kadın figür üstündekilerle Victorian döneme bir gönderme yaparken, aslında oldukça erotikleştirilmiş bir kadın olarak karşımıza çıkar. Kartpostallarıyla ünlü olan sanatçının bu çalışmadan sonra daha da erotik çalışmaları karşımıza çıkar ve sanatçı kartpostallarla sınırlı kalmayarak eserleri dergilere, posterlere de basılır. Çalışmaların yeniden üretimi söz konusudur.

Sinemaya bakacak olursak aslında kavramın üretildiği Film Noir 1940-1960 arası klasik stildedir; klasik film noir II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında gelişme gösterir, savaşın karamsarlığının, geriliminin, şüpheciliğinin sinemaya yansımasını görmek mümkündür. Bu dönem Film Noir’in altın çağı olarak değerlendirilir, bu dönemler daha kapalı bir dile sahip olan filmler daha sonra postmodern toplumun yaşamıyla daha açık bir dile bürünür. Bu farkın anlaşılabilmesi adına “Last Seduction” filmi örnek olarak gösterilebilir. Klasik döneme göre daha cüretkar sahneler taşımaktadır, en önemlisi de filmde artık cinsellik vardır. Dolayısıyla klasik filmde bakışları ve beden diliyle kullanılan femme fatale karakterimiz, 1960 sonrası (neo-noir) örneklerde artık bedenini tümüyle kullanarak “daha tehlikeli” bir hal almıştır. Murder My Sweet (1944), Double Indemnity (1944), The Postman Always Rings Twice(1946), The Lady from Shanghai (1947), Vertigo (1958), The Last Seduction (1994) gibi filmler kadın figürün oldukça net olarak okunabildiği örneklerdir. Filmlerdeki en önemli nokta kadın figüre hazırlanan sonlardır fakat bunun dışında karakterin oluşmasını besleyen filmdeki anlatım biçimiyle, oluşturulan çerçeveyle yani; kamera açılarıyla, ışıkla ve kullanılan fetişleşmiş objeler veya metafor nesneleriyle desteklenmektedir.

Film noir’da izleyicinin femme fatale tarafından “kandırılan” erkek karakteri acıması oldukça önemli bir durumdur, böylelikle kadın karaktere daha çok öfkelenecektir, bu da eril ahlakın vazgeçilmezidir. Aynı zamanda “iyi ahlaklı” birinin asla “iyi bir insanken” ahlaklı hayatına tercih etmeyeceği para ve cinsellik femme fatale’in ve ana erkek karakterin motivasyonunu oluşturmaktadır. Özellikle femme fatale arzuladığı şeyi (çoğunlukla para olduğunu örneklerde görmekteyiz) elde etmek uğruna erkekleri kullanmaktadır. Film noir’da kullanılan “fetişleşmiş nesneler” örneğin sigara, ruj gibi, kadın karakterin saçının kullanımı, kıyafet seçimi bunlar resimdeki örneklerle benzerlik göstermektedir. Fakat sinemada kadın karaktere hazırlanan son, eril ahlaka doğrudan hizmet ederek seyirciye “ahlaksız” kadınların sonunu göstererek bu nefreti doğrudan beslemektedir. Resimde karşımıza çıkan özellikle Mucha’nın reklam afişlerinde femme fatale karakter ticari bir nesne haline getirilmiş, kadın bedeni metalaştırılmıştır.

Resim ve heykelde kadın figürlerinin ontolojik rolü, sinemada ve edebiyattaki “cezalandıran” sonlar ataerkil düzenin beslediği kadın düşmanlığını ortaya koymaktadır. Sanatçılar arzuların ortaya çıkması için “yasak” olanın açığa çıkması için kadın bedenini bir meta olarak kullanmışlardır. Sinemada femme fatale’in karşısına koyulan femme vital, resimde kendini gösteren “Meryem” figürleri bize açıkça “kötü” ve “iyi” ayrımını yapmaktadır. Femme fatale, siyasi ve toplumsal gelişmelerle birlikte değişen ve güçlenen kadını bastırmak adına yaratılan bir karşıt figürdür. Bu dayatılan “ideal” kadın tipi; erkeğe itaatkar, evine ve ailesine bağlı, çoğunlukla inançlı, ve saftır. Egemen ideoloji toplumu “ideal” kadına özendirmek adına “ölümcül/kötü kadını” kullanır. Sanatta femme fatale’in karşıtıyla birlikte verilmesi veya ataerkil sistem sonucunda cezalandırılması, toplumda ötekileştirilen bir grup kadın yaratmaktadır. Kadınlar tarafından “güçlü” bir özellik olarak öne çıkarılan, özgürlüğüne sahip kendine güvenen kadın imgelerinde, ataerkil düzenin ve ahlakın sınırını aşmak, erkek bakışıyla iktidarın sarsılması söz konusudur ve bunun önüne geçilmelidir. Kamusal alanda yüzyıllar boyunca yasaklar koyan eril akıl, yakın geçmişte ve günümüzde bu baskıyı sanatla desteklemekte ve kendi kodlarını sanat alanında da oluşturmaktadır.

KAYNAKÇA:

BERKTAY, F. (1995) Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın: Hıristiyanlık ve İslamiyette Kadının Sattüsüne Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım, Metis Yayınları, İstanbul.

GİRGİNKOÇ, D. (2004) “Kara Film”, Sinemada Anlatı ve Türler, (Der.) Fatma D. Küçükkurt, Ahmet Gürata, Vadi Yayınları, Ankara.

KOVULMAZ, B. (Ed.) (2010), Klimt, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

WRIGHT, E. (2002)Lacan ve Postfeminizm, (çev.)Ebru Kılıç, Everest Yayınları, İstanbul. 

http:/noircinema.com

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl