Kültür Edebiyat Dergisi Varlık Temmuz 2018 sayısında 85. yaşını kutluyor. Oldukça uzun bir süre, özellikle de bir edebiyat yayını için. Dergi uzun bir bölümü bu kutlamaya ayırmış. Tam 25 yazar Varlık serüvenini anlatıyor. Hepsini didik didik okudum. Neredeyse hepsi dergiyle olan kişisel macerasından söz ediyor. Dergiyi övüyor, hatta ululuyor. Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt ve neredeyse dokunulmaz olan dergiyi öve öve bitiremiyorlar. Kimse derginin karakterine, doldurduğu yere, misyonuna, edebiyatta neyi temsil ettiğine, yayın çizgisine tek bir kelimeyle bile olsun değinmiyor. Halbuki 85 yaşına ulaşmış bir derginin bütün bu süre boyunca neyi temsil ettiği çok, hem de çok önemli bir mesele. Bir tek Murat Batmankaya kuruluşundan bu yana derginin geçirdiği evreleri anlatan uzunca bir yazı yazmış. Zaten 85. yaş dönümünü kutlamak için oluşturulan dosyanın en önemli ve dikkat çeken yazısı da bu. Ne var ki, bu yazı da eleştirel bir yazı olmaktan çok tarihsel bir döküm olma niteliğinden öteye gidemiyor.

Murat Batmankaya’nın, 1933 yılında Yaşar Nabi Nayır tarafından kurulan dergiyle ilgili yazısından öğrendiğimize göre “on beş günlük sanat ve fikir mecmuası” olarak kurulan dergi 139. sayıdan itibaren (15 Ocak 1939) kendisini “milliyetçi ve memleketçi fikir mecmuası” olarak tanımlıyor. II. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde ülkedeki durumu göz önüne aldığımızda makul görünen bu tanımlama belki de derginin çizgisini, yerelliğini, içe kapanıklığını ve herhangi bir riske girmekten uzak duruşunu çok iyi ifade ediyor: Memleketçi ve milliyetçi..

Hemen ilk elden söyleyeceğim şu. Varlık, yapısı itibariyle, hiçbir zaman risk almıyor. Ortalama ve zararsız edebiyatı/şiiri destekliyor. Bu 85 yıldır da böyle olmuş. Garip şiiri hariç dergide yenilikçi, cesur, atak bir tavır gördünüz mü? Ki Garip de devlet tarafından zararsız görülen, daha çokşiir-içi bir hareket. Kendinden önceki ağdalı şiire karşı koyan, küçük insanı ve yaşamını merkeze alan bir şiirsel refleks. Bir tür şiirsel temizlik hareketi. Bu bağlamda şiir-içi bi gelişme, yoksa herhangi bir toplumsal arka planı yok. Toplumsal bir dönüşümün, ya da kalkışmanın şiir değil. Şiire, yapısına karşı bir diklenme yok. Devlet de, Varlık da bu şiiri uysal” buluyor. Şiir geleneğinin içinde bir gelişme. Bu çerçevede geleneğe de karşı çıkmıyor. (Varlık’a uysal dememizin nedenlerinden biri de ortalama, risksiz, geleneksel, ortalama beğeniye seslenen şiirlere yer vermesi. Burada tehlikeli şiir olarak nitelediğimiz şiir toplumcu şiir değil. Toplumcu şiir de geleneğe başkaldırmayan, uysal bir şiir olabilir. Bir şiiri tehlikeli yapan onun içeriği, mesajı değil, şiirin yapısını bozup dönüştürmesi, yeni b ir şiirsellik önermesi, eski şiirselliği dinamitlemesidir. Bu tür şiire Varlık’ta yer yoktu, günümüzde de yer yoktur. Konvansiyonel şiirin kalesidir Varlık.)

Ayrıca Varlık’tan hiçbir zaman yenilikçi, deneysel bir şiir ve edebiyat çıkmıyor. Örneğin dergi, 1950’lerde ortalığı kasıp kavuran İkinci Yeni’ye uzak duruyor. İkinci Yeni Varlık’tan değil Ankara merkezli Pazar Postası’ndan çıkıyor. Varlık en ufak bir yenilikten, aşırılıktan korkuyor. Statükocudur. Varolanı korur ve ortalama olanı sahiplenir, onu destekler. Risk almaz, yeni bir şey söylemez. Aslına bakarsanız lokal, Türkiye çapında bir dergidir Varlık. Dünya şiirini de izlemez, Yenilikleri de izlemez. İdare eder. Geleneksel şiirin kalıplarının dışına çıkamaz. Bu yüzden de toplumsal bir dönüşümün şiirdeki tezahürü olan İkinci Yeni dergide yer bulamaz. Dili ve sentaksı bozan, denenmemiş sentaks arayışlarına giren, kendine özgü bir imge dünyası yaratan, bireyi kent hayatı içinde yakalayan yenilikçi şiir İkinci Yeni devletçi ve statükocu Varlık tarafından görmezden gelinir. Keza 60 şiiri de Varlık tarafından görmezden gelinir. Bu şiir kendisini kendi dergilerini kurup yayınlayarak görünür kılar.

Derginin kurucusu Yaşar Nabi Nayır etliye sütlüye karışmamaya dikkat eder. Statükoyu korumaya çalışır, onu sürdürür. Nayır’ın ölümünden sonra bir sür Konur Ertop yönetir dergiyi, çok kısa bir süre. Daha sonra derginin yönetimine gelen Kemal Özer kendi cenahından toplumcu şair ve yazarları dergiye doldurarak bence Varlık tarihinde bir şok etkisi yaratır. Ne var ki sanırım yedi yıul dergiyi yöneten Kemal Özer’e kurucu aile daha fazla tahammül edemez ve dergiyi 12 Eylül darbesinden sonra palazlanan 80 şiirinin önde gelen isimlerinden Enver Ercan’a teslim eder. 80 Şiiri tam da dönemin şartlarının ürünü olan bir şiirdir. Bireycidir, kadercidir, herhangi bir yenilik arayışından uzaktır, tepkiseldir, biraz da arabesk ve eziktir. Bütün bunlar darbe sonrasının kültürel ve siyasi iklimine uygundur. Enver Ercan kendi arkadaşlarını, o dönem ortaya çıkan şair ve yazarları dergiye monte eder. O da Nayır gibi riske girmez, statükocudur, aşırılıktan korkar, deneysel şiirden uzak durur, apoliitiktir, şiir anlamında apolitiktir. Siyasal apolitikliğinden bahsetmiyorum. Bütün bu özellikleriyle sanırım Ercan, Yaşar Nabi’den sonra dergiyi en uzun süre yöneten kişidir.

Enver Ercan’nın ani ölümünden sonra onun yerine on beş yıl boyunca yardımcılığını yapan, görece genç bir isim Mehmet Erte gelir. Ben şahsen onun dergide birtakım değişiklikler yapacağını, bazı oturmuş ve yerleşmiş kuralları değiştireceğini, daha yenilikçi ve dünyaya açık, şiirimize ve edebiyatımıza önderlik yapacak bir dergi yapacağını sanıyordum. Ama ne yazık ki genç Mehmet Erte Enver Ercan’nın mirasını sürdürmekten başka bir şey yapmıyor. Heyecan uyandırıcı hiçbir yenilik yok. O da ortalama olana, risksiz olana bel bağlıyor. Nitekim günümüzde ister beğenelim ister beğenmeyelim İkinci Yeni’yi aşırılaştıran, dilde yeni arayışlara dayanan, deneysel bir şaiir yazılıyor ve bu şiir hiçbir şekilde Varlık’ta yer bulmuyor. Varlık 85 yıl boyunca yapmış olduğunu gene yapıyor. Sanki özelllikle, kasten yapıyor bunu.

Benim edebiyat öğretmenlerinin dergisi dediğim Varlık Dergisi 85. yaşında ihtiyar bir dergi, ölmeye yaklaşıyor. Hatta ölüm döşeğinde.