Sfenks uyukluyor
Kanatları kapanmış:
Kulağı ağırlaşıyor,
Dünyayı düşünmeye dalmış.
“Kim söyleyecek bana o sırrı,
Çağlar boyunca gizlenen?—
Bekledim durdum bir kâhini
Onlar uykulara dalarken:—
“İnsanoğlunun kaderi,
Anlamı insan olan;
Bilinen meyvesi meçhulün;
O dâhiyane plan;
Çıkmak uykudan bir uyanış,
Çıkmak uyanıştan bir uyku;
Ölüm yaşamı, yaşam ölümü sollamış;
İçten içe derin, dipsiz kuyu?
“Güneş ışını gibi dik,
Yükselen palmiyenin,
Altında otlayan fil,
Korkusuz ve sakin;
Güzel hareketlerle
Ardıçkuşu çırpıyor kanatlarını;
Saklarken onu ince yapraklar,
Söylüyor sessizliğinizin şarkısını.
“Utanmaz dalgalar,
Ne hoş uyuşmazlık,
Oynaşır meltemle memnun,
Bozulmaz eski arkadaşlık;
Seyahat eden atomlar,
Ezeli özlerden,
Sımsıkı itilir, sımsıkı çekilir,
Canlı kutup yönlerinden.
“Deniz, yer, hava, ses, sessizlik.
Bir müzikle efsunlanmış,
Bitkiler, dört ayaklılar, kuşlar,
Bir ilah canlanmış,—
Her biri diğerini süsleyen,
Ona hep eşlik eder;
Gecedir sabahı peçeleyen,
Buğulanır tepeler.
“Bebek koynunda annesinin
Mutluluk içinde uyur yıkanmış;
Sayılmayan saatleri akıp gider,—
Güneşi oyuncak yapmış;
Parlar huzuru bütün varlığın,
Bulutsuz, gözlerinde onun;
Ve yatar özeti dünyanın
İçinde minyatür yumuşaklığın.
“Ama insan utanır ve diz çöker,
Kaçar ve saklanır;
Sürünür ve dikizler,
Çalar ve aldatır;
Hastalık, melankoli,
Kıskanç bakan etrafa,
Bir ahmak, bir yardakçı,
Zehir saçan cefa.
“Yüksek sesle konuştu büyük anne,
Korkusunu görerek onun;—
Hissini verdi aksanlı sesinde
Atmosferi titreten soğukluğun:—
‘Kim uyku ilacı attı oğlumun içkisine?
Kim karıştırdı oğlumun gıdasını?
Kim, üzüntü ve delilikle,
Bozdu oğlumun kafasını?’”
Duydum bir şairin cevabını
Yüksek sesli ve neşeli,
Söylen dur, sevimli Sfenks! ağıtların
Gelir kulağıma hoş şarkılar gibi.
Derin bir aşk yatar altında
Resimleri bu zamanın;
Solar giderler ışığında
Ulu anlamlarının.
“İnsanın taşladığı şeytan
Aşkıdır Mükemmel’in;
Kutsal ateşlerle yakılan,
Cehennem çukuru esner Ejder’in.
Doğa’nın unutkanlık nehri
Esritemez onu yeniden,
Ruhudur gören mükemmeli,
Gözleri boşluğa bakarken.
“Daha derin görünümlere,
Dalmalı ruhu insanın;
Gözlerinin yuvarlanan küreleri
Varmamalı sonuna hiçbir sınırın;
Şimdi onu çeken gökler
Anlatılmaz bir tatlılıkla,
Aşılmaya görsün,—yeni gökler için
Kovar onları tekme tokatla.
“Gururdur harap eden melekleri,
Utançları iadesidir itibarlarının;
Pusuya yatar en hoş neşe
Dikenleri arasında pişmanlığın.
Varsa bir âşığım kim
Soylu ve özgür olan?
Daha soylu olsun derim
Bana âşık olmaktan.
“Sonsuz değişim
Kâh kovalayan, kâh kaçan;
Ve altında acının, zevk,—
Zevkin altında, acıdır yatan.
Aşk tam ortada çalışır,
Yürek kabartan daima;
Güçlü nabız hızla ileri atılır
Ta günün sınırlarına.
“Sersem Sfenks, Jüpiter korusun beş duyunu;
Giderek kızarıyor gözlerin;
Sfenks için sarı sakız, sedef otu ve kimyon,
Gözlerindeki çamurları temizlemek için!”
Yaşlı Sfenks kımıldattı kalın dudağını,—
Dedi, “Size kim öğretti adımı?”
Sadık kulun, ben senin ruhunum,
Ben senin gözlerindeki nurum.
“Sen cevapsız kalan soruyu,
Gerçek gözlerinle görebilirisin,
Sürekli sorup durdular aynı soruyu,
Verilen her cevap yalan diyebilirsin.
Öyleyse geçir konuğunu içinden doğanın,
Doğa içre doğanın binlerce defa seferinden;
Giysili sonsuzluk, durma sor sen;
Zaman yanlış cevap şimdiden.”
Ayağa kalk mutlu Sfenks,
Ve oturma artık içinde bir taşın;
Sensin eriyen içinde mor bulutun,
Sensin gümüşlenen altında ayın;
Sensin sarmalında yükselen sarı bir ateşin;
Sensin kırmızı çiçekler açan;
Sensin köpüklü bir dalganın içinde akıp giden:
Sensin Monadnok başı taşıyan.
İçinden binlerce seslerin
Konuştu evrensel kadın;
“Kim ki anlamlarımdan birini söyler
Efendisi olur bütün anlamlarımın.”
Türkçesi: Volkan Hacıoğlu