-Cenk Gündoğdu’nun “2000’ler Şiiri Antolojisi” Üzerine Tespitler-

Geçmişin geleceğe doğru taşınması adına yapılanların kayıt altına alınması, nitelikli görülenlerin diğerlerinden ayrılarak bir köşeye yazılması önemli bir iştir. Edebiyatta ve daha özelde şiir namına bu işi dergilerden ziyade yıllıkların ve antolojilerin yük edindiği bir gerçek… Dergiler; daha sıcak ve yaşayan mevkilermiş gibi görünse de hem düzensiz bir form olmaları hem de nicelik açısından geleceğe taşınmaları pek kolay olmuyor. Elbette bu onları sevmemize ve önemsememize engel değil. Ancak edebiyat tarihçisine sağlıklı bir veri sunmak ve bir dönem, akım ve zaman dilimi vs. içinden çıkarımlarda bulunmak istiyorsanız elinizin bir antolojiye ya da seçkiye doğru uzanacağına bahse girebilirim. Nesnel ölçütlerde bir antoloji hazırlamak nasıl bir iştir? Geçmişte YKY yıllıklarını karıştırırken buna heves ettiğimi hatırlıyorum. Çoğu genç gibi benim de sevdiğim şairlerin ders kitaplarında veya orada burada yazılı duran şiirlerini özenerek kesip, o kupürleri kareli defterime yapıştırdığım daha dün gibi zihnimde yer ediyor. Bu çaba; bir antoloji hazırlamanın primitif bir örneğini teşkil etmesi açısından önemli… Sadece kendim için bile olsa estetik ve kayda değer olanın unutulmaması, o defterde yer etmesini istemiştim. Şimdi tekrar yukarıdaki soruya dönecek olursak bu işin fikir boyutuyla çok zevkli fakat pratikte algı kanırtıcı bir tarafı olduğunu söylemeliyim. Hele ki bunu ciddi bir ölçütler süzgecinden geçirme gibi bir idealiniz varsa… İdeal diyorum; zira işler çoğu zaman öyle ideallerdeki yürümüyor bana kalırsa. Edebiyat mahfillerinde bu tip idealist yaklaşımları çoğu kere linç edilmiş halde de bulabilirsiniz. Zira söz dinlemez bir alınganlar korosu hep iş başındadır. Hazırlayıcısının ölçütleri ne olursa olsun, şekillenen seçkinin dinamikleri nereye varırsa varsın bizim şairimiz orada da olmak ister! Kendini göremeyince de evlere şenlik bir atışmalar silsilesi başlar. İşin özünde unutulmama endişesi gibi insanî bir sancı yattığı için bu çoğu zaman mazur görülebilecek bir tepki olsa da; iş seviyesiz saldırılar, hakaretler boyutuna taşındığında aslında herkes kendi ederini de ortaya koymuş oluyor diyebiliriz. Sonuçta bu; ortamın genel aurasını da olumsuz etkileyen noktalara gelip dayanıyor. Oysaki edebiyat zümresinin avamdan hep daha ayrı olması beklenir ve istenir. Kabul edecek olursak şurası muhakkak ki, antoloji hazırlamanın zorluğuna ikna olmuş herkesin; bir çerçeve sunmak peşinde koşan ve az önce dediğim gibi algı kanırtıcı taramalar, okumalar sonucunda kendi doğrusuna varmış bir antoloji çalışmasına daha düzeyli, usa uygun argümanlar ile eleştiri getirmesi gerekir. Hiç olmazsa tüm doğrusal yargıların işe yaramadığı görülürse; onu, yani söz konusu yapıtı saygıyla tarihin terazisine bırakmalıdır. Aksi takdirde ucuz kişisel tartışmalara birinci ağızdan girişmek, sanat ehlinin mayasının bozulduğuna delalettir.

Meşakkatli bir uğraş olmasına rağmen ülkemizde şiir namına yıllıklar ve seçkilerden yana hep bir bolluk olagelmiştir. Bugüne kadar birçok antolojiye göz gezdirme imkânı bulmuş biri olarak, klasik genel dönemler taraması yapan seçkilerin son dönemlerde daha focus bir bakış açısı sunmak arzusuyla tematik seçkilere evirildiğini de görür olduk. Kendine belirli temalar belirleyen antolojilerin işi görece daha kolay. Ancak her şeyin bir tık daha başkasını, daha farklısını bizlere arzulatan teknolojiyle seviştiğimiz bu çağda; edebiyat meraklısına bir liste biçiminde sunularak -aha da budur, al ve oku- şekliyle sunulan seçkilerin de artık yavaş yavaş demode olduğunu söylemek gerek. Klasik antolojiler çağı kapanmış mıdır? Bugün işlev görür mü? Bunun için zamana ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Zira seksenler şiirini bile genel klasmana dâhil eden nitelikli klasik antolojilerin üstüne tekraren yapıtlar üretmek; farklı hiçbir şey söylemeyecektir bizlere. Bu klasik antolojiler klasmanında ses getiren ve benim de okuma şansı yakaladığım son eser Orhan Kahyaoğlu’nun “Modern Türkçe Şiir Antolojisi” oldu. Cumhuriyet döneminin taraması niteliğinde olan bu eserin yanında güncel bir seçki sunan Edebiyat Ortamı Dergisi’nin yıllıkları da son takip edebildiğim eserler arasındaydı. Yukarıda zikrettiğim farklılık namına bu yıllıkta yer eden tekil olarak şiirler dışında iyi dizeleri de yakalamaya çalışan arayış; kanımca önemliydi. Ancak yeni bir çağın başında yoğun değişimler yaşayan insanların duygulanımlarının, düşünme biçimlerinin ne kadar değiştiğini bilsek de bunun edebî sanatlarda yansımasını odağa alan ve iki binli yıllardaki kırılmaları gösteren bir seçkinin eksikliği uzun zamandan beridir hissediliyordu. 2000’li yılların şiirine dair birçok şeyler söylenmiş ancak bakiyesini nitelik süzgecinden geçirecek cesaret gösterilmemişti. Bu konudaki cesareti gösterip eser veren isimse; yıllarca ‘Şiir Defteri’ni ortaklaşa hazırlayan ve editör olarak da günümüz edebiyat ortamını yakından takip eden Cenk Gündoğdu oldu. Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “2000’ler Şiiri Antolojisi”; bu noktada büyük bir sorumluluğu üstlenmiş oluyor aynı zamanda. Kitaba dair okuma yapmadan önce güncel şiiri baz alan gençten bilindik bir antoloji okuyacağımı düşünüyordum. Ancak antolojiyi okuduktan sonra üstlendiği sorumluluğu ve cesareti okuyucuya göstermemek ikiyüzlülük olur. “2000’ler Şiiri Antolojisi” kanımca bundan sonraki şiirin kurucu unsurlarından biri olacak. ‘Bu çağın çocukları, böyle başlamışlar’ diyeceğiz. Bunun sebeplerine aşağıda yer vereceğiz. Öncelikle bu çalışmanın künyesini daha yakından tanımaya çalışalım. Cenk Gündoğdu’nun kitabında toplamda 51 şairin, her birinin üçer çalışması bulunuyor. Şairlerin yaş aralıklarına bakıldığında 1965 – 1987 arasında dünyaya gözlerini açmış bir sanatçı kitlesinin verimlerini malzeme edinmiş. Bu da demek oluyor ki antolojinin içeriğinde hem tarzını oluşturmuş son jenerasyonun, hem de olgunluk döneminin ürünlerini veren önceki bir jenerasyonun yer ettiğidir. Antoloji; bu yönüyle kuşakçı aidiyetlerin izini sürmeye çalışmaktan çok, milenyumun içinde karakteristik yönüne kavuşmuş bir şair kitlesinin dökümünü sunmaya çalışmakta. Burada seçimler hususunda Gündoğdu; kitabın sunusunda tek kıstasının estetik olduğunu söylemekte. Hemen bu cümleye ideolojik kıstaslarının olmadığını da iliştiriveriyor. Şair; estetik olanın devrimci de olacağı kanaatini taşımakta. “2000’ler Şiiri Antolojisi” ni kanımca alışılageldik türsel muadillerinden ayıran en önemli özelliği; kitabın ilk sayfası ile son sayfası arasında okurun adeta bir televizyon ekranında açıkoturum seyreder gibi yakın dönem Türk Şiirinin en önemli kalemlerinin bu antoloji için kaleme aldıkları metinleri de okuyacak oluşudur. Tekrar etmek istiyorum, kitabın fihristine ayrıntılı girmeden önce sizi sadece hazırlayıcısının yakın döneme dair kendince belirlediği bir şiir seçkisi değil Türk Edebiyatına damga vurmuş büyük isimlerinin kâh kuramsal kâh denemeci bir üslûpla yazdıkları bir düzine metin de bir açıkoturum edasında okuyucusuyla buluşuyor. Kiminin sordukları sorular bir diğerinde cevap bulurken, gencinden yaşlısına sanat hayatımıza yön vermiş aydınların tartışmalarını, reddiyelerini, hesaplaşmalarını okuyoruz. Bu yazılar içinde yer alan onlarca isim, onlarca kitap, tarih ve mesele arasında 2000 yılına varan / vardıran şuuru; hem poetik hem de toplumsal – siyasal dip akıntılarıyla beraber takip etme şansı buluyoruz. Kitapta yer alan yazıların hepsinin aynı ekseni çizme niyeti taşımadığını görmek bir okur olarak beni rahatlattı. Aksi halde –bir ağızbirliği ihtimali- olsaydı okuyucunun bu durumdan işkillenip; bir yere kanalize edilmeye çalışılıyormuş gibi endişeler taşıması riskinden bahsedebilirdik. Zira; insanları, koyun sürüsü belleyip çoban kesilenler, ki bunu da açık yüreklilikle(!) dile getirenler bugün çoğunlukta hatta başımızın üstündeler. Ve sıkı ağız birlikteliklerinin en şahanelerini televizyonlarda tartışma programı adı altında kakalanan papağansı şovlarda görebiliyoruz. Okuyucu; şunu düşünebilir ve diyebilir ki ‘ama bu antoloji, metinsel panoraması böyle zengin de olsa nihayetinde tek seçicinin zihninde başlayıp biten bir beğeni tekelinde son bulacak. Yani bunca farklılığı işaret eden yazılar nihayet tek bir kişinin beğenisinde düğümlenecek. Bu neye yarar?’ İşte öyle değil! Cenk Gündoğdu’nun antolojisinde yer eden rafinasyon; tek başına kendisinin belirlediği bir zihnî kanavanın ürünü değil. Seçki; bir kurulun yol göstericiliğinde hazırlanmış. Gündoğdu’nun kanımca kimsenin itirazına yer bırakmayacak yetkinlikteki bir kuruldan aldığı tavsiyeler de antolojinin hazırlık sürecinde ona ışık tutmuş. Seçici kurul şu isimlerden oluşuyor: [Haydar Ergülen, Tuğrul Tanyol, Hami Çağdaş ve küçük İskender.] Bu isimlerin her biri Türk Edebiyatında birer amiral gemisi… Buna kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum. Tıpatıp aynı eksenin şiirini savunacak, başka görüşlere sıcak bakmayacak bir dar görüşlülük sergilemeyecekleri de aşikâr ancak yine de seçici kurul mevzuunda onlara bir ya da iki isim daha eşlik edebilirdi diye düşünüyorum. Farklı düşünce geleneklerinden gelen bir yahut iki ustanın da bu seçiciler arasında olması düşünülebilirdi.

Cenk Gündoğdu

2000’ler Şiiri Antolojisi”nin giriş kısmında Cenk Gündoğdu’nun imza attığı ‘Yakın Dönem Türk Şiirine Bakış’ adlı yazıda; onu bu dönemi yazmaya sevk eden itkileri ve bütün bir sanat şürekâsı 2000’lere taşınırken geride bırakılan izlere dair düşüncelerini dinleriz ondan. Gerçekten de bütün şahitlikler gösteriyor ki bugünlerden o yıllara bakacak olursak 80’lerin o üstünden postal geçmiş şairlerinin nasıl birden frekans değiştirdiğini, dünyayı değiştirmekle vazifelendirilmiş şairin birdenbire kendini evinde perdelerin desenini seyrederken bulduğunu, bungun iç âlemine nasıl dönmek zorunda bırakıldığını daha iyi anlarız. Mecburî sevklerin istikametinde bir yolculuğa dönüşüyor on yılların geçidinde evirilen şiirimiz. Değişim dalgalarının ekonomiden topluma oradan da sanata sıçradığı o yıllarda ‘politik olandan poetik olana’ zorunlu bir tehcirdir tüm şahitliklerin eşliğinde Gündoğdu’nun da belirttiği tablo. Bu yıllardan sonra 90’lar ikliminde ve sonrası için Gündoğdu; şu can alıcı haklı tespitlerde bulunur:

“…1980’lerdeki baskı ve şiddet ortamı, dağılan birliktelikler ve örgütler, politik ortam birçok politik kişiyle birlikte şairi de derinden etkilemiştir. Dışarıdaki değişen hayatı anlamaya, tanımlamaya çalışan şairin bocalaması şiirde yönlerin ve duruşların karışmasına yol açmıştır. Yaşanan bu baskı ve travma iklimi 1990’ların eşiğinde sallanmaya başlayan urganlara sarılmıştır; şair, yazar intiharları ve intihar olgusu ilk hızını bu kaygan ve çamurlu zeminden almıştır.”

“…Uzun zaman öncesine kadar bir tamlanan olan estetik (şiir estetiği, edebiyat estetiği, tiyatro estetiği, aşk estetiği…) 1990’ların başından itibaren bir tamlayan olarak (estetik ameliyat, estetik cerrah) servis edilmeye başlandı.”

“…1980’li yıllarda vitrinlerin cazibesine ve çekiciliğine dalgın dalgın ya da büyük bir ilgiyle bakan insanlar ve hayatları, 2000’lerde vitrinin kendisi oldu. Büyük şehirlerde başta orta sınıfların yaşadığı alanlar olmak üzere küçük meydanlar, işlek caddeler, atıl alanlar bir sergi salonu gibi kullanılmaya başlandı; mekân, sokak, sanat ilişkisi yeni bir boyut kazandı. Bu durum özel hayatın kamusallaşmasının bizim de içinde olduğumuz bir fotoğrafıdır.”

Ardından, bizi sıfırlı yıllara taşıyan son dönemeç olan doksanlarda görece kısır görece verimli şiir tarhlarında boy gösteren tekil çabalar ve interneti, teknolojiyi belki de bir daha asla hayatımızdan çıkarmamacasına kabullenişimiz ile aynı yıllara tekabül eden milenyum dönemi ve şairleri… Gündoğdu’nun topoğrafyasını çıkarmaya çalıştığı bu dönem ve şiiri; şu an içinde nefes aldığımız şiir atmosferinin bayrağı devraldığı zaman dilimidir ve bugünkü alışkanlıkların ilk tepkisel arketipleri olması nedeniyle de önemlidir. Bir adım öncesinde olmayan şey, bir adım sonrasının iptila halidir. Bu dönemler; dijital seviciliğin başlaması bir yana Türkiye halkının; yarışmalarla somutlaşıp, izler kitleye sevimli ekran şovlarıyla süslenen ‘Big Brother’a da alışmaya başladığı yıllardır. Gözetim; bir hayvanat bahçesinde işler nasıl yürüyorsa öyle sağlanmış gibidir. Tıpkı bir şaka gibi… Sürek avına çıkılan 2000’ler şiiri; böylesi bir ortamda neşvünema bulmuştur.

2000’ler Şiiri Antolojisi” içerisinde seçici kurul yazıları da kitabın müellifi olan Gündoğdu’nun hemen ardından söz almaktalar. Yazısını internet ve 2000’li yıllar şiiri ilişkisi üzerine kurgulayan Tuğrul Tanyol ve Hami Çağdaş’ın ortak olarak yer verdiği sorunsal; artık edebiyat çevreleri içerisinde eskiden daha aktif olan usta çırak ilişkisinin getirdiği karşılıklı beslenmenin artık olmayışıdır. Bu kuşağa yanıt; yine kitabın sonunda yeni kuşaktan bir akademisyen olan Utku Özmakas’tan gelmekte… Eşitliğe dayanmayan ilişki biçimlerinin yıkılmak zorunda olduğunu söyleyerek usta – çırak ilişkisini reddeder. Verdiğim bu örnekleme aslında eskinin düşünsel kodlarıyla bugünün tavır alışları arasında farklılığa dikkat çekmek içindi. Yine de hem seçiciler hem de diğer ustaların mutabakat sağladığı husus; bayrağı devralan ‘genç şair’ simalarına duyulan güvendir. Bence kitapta şiirin ölümü ve duygunun bitimine dair çıkışların birer yanılsama olduğu, ortak düşünce şeklinde yer ediyor.

Antoloji içinde yer eden toplam elli bir isimden dokuzunu (Ali Özgür Özkarcı, Aslı Serin, Nilay Özer, Anita Sezgener, Hüseyin Kıran, Elif Sofya, Cenk Gündoğdu, Bâki Ayhan T., Zafer Ekin Karabay) yakın zamana kadar sistematik bir biçimde incelemiştim. Bugüne dek çıkardıkları kitapların bütününü inceleyip; haklarında değerlendirme yazıları yazdım. Meraklısı bunları, Edebiyatta Üç Nokta’nın geçmiş sayılarında diğer bazı dergilerde bulabilir. Diğer şairlerden bazılarını ise dergilerden, soruşturma ve çeşitli kaynaklardan tekil şiirleriyle inceleme fırsatım olmuştu. Lâkin hiç okuma şansı bulamadıklarım da var. Bu sebeple antoloji içindeki seçilen şiirlerden beğendiğim ve dikkat çekmek istediğim eser sahipleri olsa da üzerinde gerekli okumayı gerçekleştiremediğim şairlere haksızlık yapmamak adına şiir bazında kritik yapmayacağım. Bu sebeple; şu kadarını söyleyebilirim ki; sistematik biçimde inceleyip yazı kaleme aldığım dokuz kişilik listeden antoloji içinde seçilen şiirlerden benim yazılarımda altını çizdiklerim mevcut. Fakat; dikkat çekici bulmadıklarım arasından da seçilen şiirleri olduğunu görüyorum. Bunlara ayrıntılı olarak yer vermeyeceğim. Neden olarak konunun esas doğrultusundan ayrılmak istemediğimi söylemem sanırım yeterli olacaktır. Zaten antolojik kurgu içerinde tekil eserler üzerinden ziyade şahıslar ve taşıdığı orijinallik üzerinde konuşmakta fayda görüyorum. Bu bağlamda Gündoğdu’nun yer verdiği isimler arasında somut, deneyci şiir taraftarlarından lirik üretimlere, kaotik bir natüralizmi kaleme alanlardan yeraltı gerçekçiliğine, metafizik şiire, soylu yenilikçi şiir iddiasına uzanan bir yelpazede üretim gerçekleştiren, başarılı görülen, 2000’ler içinde dergi vitrinlerinde yer eden, ödüller kazanan, yani ki edebiyat dünyasında imzası koyulaşan şairler bulunuyor. Bu tutum; seçki mantığının sağlıklı ve hakkaniyetli işlediğini gösteriyor. Burada eseri bulunmayan yahut ismi bir şekilde zikredilip estetik düzeyi yeterli bulunmadığından seçkide yer verilmemiş yahut da söz konusu yıllarda dergicilik faaliyetlerinde bir şekilde aktifken şiir bandında güçlü bir imza bıraktığına dair bir izlenim oluşmamış şairler mutlaka bulunacaktır. Sadece burada sözünü ettiğimiz “2000’ler Şiiri Antolojisi” için değil; her türlü yıllık ve seçkide yer bulamadığı için üzülen veya şiiri bırakan genç arkadaşlara tavsiyem inandıkları şiiri asla terk etmemeleridir. Şiiri küstürmenin bedeli çok ağır olabilir zira. Ha.. çirkeflik yapanlara, hakaretamiz suçlamalara ise hiçbir sözümüz olamaz. Herkes kendi kalitesini ortaya koyar.. hem kötü söz de sahibine aittir öyle değil mi! Bazen koca koca adamların menfaat ve rant kavgası adına yaptıklarına şahit olunca şaşıp kalıyorum sadece.

Yeni bin yılın başında şiir yazınında görülen hareketlenme; gündelik dilin, şiirde ikamesinin iyice kuvvetlendiği biçiminde. Deneyci şiir olarak görülen adlandırmaların ve imaj ile duygulanım arasında hiçbir perdeye yer tanımayan, maddi bulguları hem biçim hem içerik olarak yüksek bir şiir taraftarlığı; dönemin dış dünyada underground olarak da bilinen yaşam biçimine ilişkin bir şiir yazıcılığı ve şair künyesiyle ortaklık kurmuştur 2000’li yıllar içinde. Bu yönü ağır basan şiir; bir akım şekliyle hüviyet kazanmasa da şair, şiir ve okur troykasındaki tüm iletişim biçimlerine etkisini yansıtmıştır. Görsel olmayanın ilgi çekici de olmayacağına ilişkin kanı; matbuya karşı pc – e-book, blog, fanzin iş birliğinde bir anti merkez yerleşkeciliğine dönüşmüştür. Günlük yaşamında, özel hayatında, toplumsalla kurduğu tüm kirişiler de zaten bu minvalde ilerle(til)(y)en ‘genç şair’; buna uyum sağlamakta hiç zorluk çekmemiş, bu hazır kalıbı benimsemiştir. Hatta; sözünü ettiğimiz ‘genç şair’; bu ortamın içine doğmuş 90 sonrası doğumlu olanlar ile yakınlıklar kurmaktan geri durmamış, geçmiş dönemlerde usta – çırak pratiğinde alışılagelen ‘pişme – sınanma – hizaya çekilme – metotlarını reddetmiştir. Dolayısıyla bugünün şiir aurasında, eski metotlar işletilmemiş; buna yoğun muhalefet gösterilmiştir. Sonuçta ortaya çıkan manzarada benim takım adacıkları olarak tabir etmeyi uygun bulduğum ve antoloji içerisinde yer alan yazısında Bâki Asiltürk’ün ‘bireyler kuşağı’ olarak tabir ettiği mevzilenmeler oluşmuştur.

Seçkinin içinde dikkat çekici bir diğer başlıksa değerlendirme / inceleme bölümü… Bu bölümde söz alan isimler ise İsmail Mert Başat, Mehmet Yalçın, Nihat Bayat ve Bâki Asiltürk olarak karşımıza çıkıyor. Başat; yazısında 2000’lere uzanan yolda politik ve ekonomik temelli çıkarımlarda bulunmuş. Mehmet Yalçın ve Nihat Bayat ise antolojideki bazı şairler için, şiir örneklerinden hareketle kritikler ile okuyucuyu bilgilendiriyor. Bâki Asiltürk ise ‘2000 Kuşağı’ başlıklı yazısında seçtiği on üç isim hakkında genel değerlendirmelerde bulunarak bu isimler üzerinden 2000’lerin okumasını yapıyor. Antolojinin son bölümü olan soruşturma kısmı ise incelemeye çalıştığı dönem üzerine belirlenmiş sorular ekseninde şairlere sorular soruyor ve bu sayede bizler; onların metinlerinde verdikleri bu cevaplar eşliğinde tekrar antolojiye dair bir okuma gerçekleştirebiliyoruz. Osman Çakmakçı, Sennur Sezer, Erhan Altan, Hilmi Yavuz, Lale Müldür, Güven Turan, Tahir Abacı, Mustafa Bayram Mısır, Abdülkadir Budak, Utku Özmakas, Tarık Günersel ve Ahmet Güntan bu soruşturma bölümünün konukları. Şimdiye kadar saydığım bunca isimden sonra yazının başında yer verdiğim ‘açıkoturum’ ifadesi biraz daha açıklığa kavuşmuştur umarım. Çünkü; bunca farklı bakış açısını sırasıyla okuduktan sonra tekrar seçilen şiirler ve şairler üzerine düşündüğünüzde bütün kavram, değer ve terimlerden mahrum bir görüyle bile şiirimizin son yıllardaki verimleriyle ilgili ‘gidişatı kestirmek’ kabilinden tüm okurlar heybesine az – çok bir şeyler katacaktır. Bu bölüm içinde yazı sahiplerinin genel olarak 2000’li yıllarda ivme kaydettiğini söyledikleri hareket olarak rahatlıkla deneysel şiiri söyleyebiliriz. Soruşturmada yer alan yazılar içinde Osman Çakmakçı’nın özellikle makro boyutta 11 Eylül sonrası dünyada gözlemlenen değişim sonrası post modern yaklaşımlarla beslenen şiirin; indirgeyici örneklerle bir nevi özünü göremediğimiz bir hale dönüştüğünü anlattığı yazısı ilgiyle okunabilir. Erhan Altan ise ‘Dizenin Ölümü’ başlıklı yazısında yeni şiirin akılda yer eden dizeler ile işlemediğini savunarak bence haklı bir tespitte bulunuyor. Toplumsal boyutu olan hadiselerde; -ki en son örneğini Gezi Direnişinde bulabileceğimiz- dizenin vurucu, slogancı kullanımlarını görüyor olsak da bu çıkışların çoğu temsilcisinin; o duvarlara kazıdıkları, o hashtaglar eşliğinde sokaklarda da yaşadığını iddia ettikleri şiire kendi özel yaşantılarında asla o ölçüde yer vermedikleri anakronik durumları görebiliriz. M. Bayram Mısır ise son yıllarda daha koyulaşan butik etkilerin seksenlerden günümüze gerçekçilik çizgisinde etkinleşerek büyüdüğünü belirtip şöyle söylüyor: “Gerçekçi söyleyiş, şiirde çok geniş bir tema zenginliği de yarattı. 1980li yıllar şiirinde kovalanan toplumsal temalar ve sorunlar, bu kez, gündelik hayatın zengin deneyiminden ve güncelden süzülerek şiirdeki yerini yeniden aldı. Bu sorunlarla karşılaşan kimi güçlü şairler, buradan gerçekçi yöntemin –bana göre beklenmesi gereken sonucu olarak– ekolojist, feminist, özyönetimci bir sosyalist dünya görüşüne vardı.”

Gündoğdu’nun “2000’ler Şiiri Antolojisi”nin sonunda meraklı okurlar; kitapta yer alan şairlerin biyografik bilgilerini ve eser isimlerini belirten bir de bibliyografya bulacaklar. Bence bu çalışmasıyla Cenk Gündoğdu için söylenebileceklerin en başında, kendi ifadesiyle üzerine giydiğini söylediği ‘ateşten gömleğin’ hakkını verdiğini belirtmeli. Hatta kanımca bu söylenebilecek en cimri beğeni ifadesi bile sayılabilir. Bir zorunluluğu yokken böyle riskli, zahmetli bir işi yüklenmek aslî titri şair, oyun yazarı olan biri için bazen baş ağrıtıcı bile olabilir ne yazık ki. Gündoğdu’yu olumsuz biçimde eleştirmek ve “2000’ler Şiiri Antolojisi” için dikkat çekici sert cümleler kullanmak isterdim. Ancak; son yılların bütün güçlü yazın erbabının değerlendirmeleriyle, seçici gözleriyle el verdiği, yer ettiği bir kolektif bilincin görüp gösterdiğidir bu kitabın iki kapağı arasındaki… Tüm bu unsurlar ve denetleyici mekanizmalar eşliğinde Gündoğdu’nun imza attığı bu çalışmanın (seçici kuruldaki noksanlık şerhimi düşerek) şiirimizin ortak hafızasında 2000’li yıllar adına büyük bir hizmet gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. Geçmişe dair antolojiler hazırlamak; zor olsa da risksizdir. Gelen gelmiş, giden gitmiş ve katmanlar oturmuştur. Ancak içine hizalandığımız bu devrin antolojisini hazırlamak; ameliyat masasında atan bir kalbi parmaklarınızın arasına almaya benziyor. Hak ettiği yere ulaşacağına inandığım bu çalışmayı; bu alanın insanları, şiir severler zaten okuyacaktır. Umalım ki diğer okurlar da bu antoloji sayesinde şiirimizde boy gösteren yeni solukları tanıma imkânına kavuşurlar.

2000’ler Şiir Antolojisi, Hazırlayan: Cenk Gündoğdu, Kırmızıkedi Yayınları, 2016