” Her zaman şair ol, düzyazı da bile.” der Veysel Çolak. Bu sözü en fazla doğrulayan şairlerden biridir Levent Karataş. 1972 yılında ” anı fabrikam ” dediği Kars’ta doğdu. Karataş’ın şiirleri de bir doğu kentine benzer. Dizesini esirgemez hak edene. Dağlı bir duyuşla, sert vuruşlarla örer şiirini. Gün yüzü görmemiş biçim ve imgelerle örgütlenen şiir yapısı, buz kapıları eriten bir gün ışığıdır.

Son Görüş, Karataş’ın altıncı şiir kitabı. Bu kitaptaki dizelerin gramatikal yapısına bakıldığında düzyazıya özgü paragraflar ve kurallı cümle dizgesi karşılar bizi. Ancak bu, şiirdeki sentaksın “düzyazı” olduğu anlamına gelmez. Bazen bir deneme, bazen bir masal bazense bir destan kaleme alıyor gibi yazar. Fakat şiirlerdeki müzikalite, ritim, sözcük örgüsü, sözcükler arası bağıntılar, semboller arası ilişkiler, aykırı imgeler Karataş’ın kaleminden dökülenleri şiir yapar.

Kitapta çarpıcı özelliklerden biri de tiyatral tekstlere özgü diyalogların olmasıdır. İki kişinin konuşmalarına, şairin iç seslerine dayalı bu durum Levent Karataş’ın şiirdeki özgünlüğünü, genel kullanımın dışına çıkarak yerleşik kuralları yıkışını gözler önüne serer.

Son Görüş’ün ilk sayfasından itibaren deneysel şiire ve ikinci yeniye göz kırpan, şiirin içinde birbirine yabancı sözcüklerin ölçülü bir düzeyde kucaklaşmasını görürüz. Deneysel şiir tadı kitap boyu damağımızdan gitmez. Sarsıcı sözcük bağları, farklı imgelem deneyselliği de iyice görünür kılar. Peki Karataş neyi deniyor şiirinde? Noktalama işaretlerini, sözcüklerin farklı kullanım özelliklerini, büyük harfleri, tiyatral tiratları ; kısaca Türkçe’nin ve edebiyatın bütün olanaklarını denemekte. Karataş’ ın şiirdeki buluşları, onun kendine ait dilini de ortaya koyması bakımından önemlidir. Descartes der ki: ” En has buluşları ortaya koyanlar, bu buluşları en süslü ve en tatlı bir biçimde anlatmayı bilenler, şiir sanatından hiç haberli olmasalar da en iyi şairler olacaklardır.” Karataş’ın gerek biçim, gerek imge, gerekse gramer yapısı bakımından şiirlerine bakıldığında Descartes’in ne kadar da doğru bir söz söylediğini anlarız.

Kendi içinde tutarlılığı olan altı bölümden oluşan Son Görüş açılışını bir “Dua” ile yapar. Kitap bütünü boyunca göze çarpan düzyazı ögeleri, ” Dua”da da kendini gösterir. Kural tanımayandan beslenen şiirde Karataş, kendini uçan balıklara benzetir. Bu balıkların savunma amaçlı yüzgeçleri vardır. Levent Karataş ise savunmasını sözcükler, şair duruşu ve duyarlı kalemi ile yapar.

“Hasta” şiirine baktığımızda mitik bir çağrışımla seslenir şair. Mitin asıl manası olan “değerli” ve “anlamlı” olana gönderme vardır bu şiirde. ” Parktan öksürük sesleri geliyor/ Uyuyor konsolunda ilaçlarıyla yaşlı adam/ sessiz olun” dizeleri imgesel bir görüntüdür. Hayatın sonunu temsil eden “kış” imgesi, yaşlı adamın uykusuyla özdeşleşir. “Yaşam” ve ” dirilik” ise ” al şalvarlı gelin” imgesinde can bulur. Levent Karataş şiirinde “imgesel görüntüler” olmazsa olmazdır.

” Garson” şiiri ise yine yıkıcı dizelerin bütünlüğünden oluşur. Bu şiir, şairdeki toplumsal algıyı da ortaya koyması bakımından önemlidir. Bir yandan ” insan” teması, “garson” imgesinde vücut bulurken bir yandan da “sınıflı toplum yapısı” kendini açığa çıkarır. Üslup bakımından süslü ve yalın arası geçişlilik, çok naif bir temasla gerçekleşir. Şiirde büyük harflerin kullanım sıklığına bakıldığında “Garson” şiirinin “yıkıcı” ve “deneysel” bir şiir olduğunu söylemek mümkündür. “garson ve karısı”, iki ayrı vurucu imge olma özelliğini taşır.

“Nisan” şiirine baktığımızda, dizeler yerine paragrafları görürüz. Paragrafların olması, şiirden düzyazıya evrilişe neden olmamış ve şiirselliği azaltmamıştır. Aksine özgünlüğü ve farklı örgütsel yapıyı desteklemiştir. Karataş şiirde ” Tanrıya nöbetlerimde “Var mısın?” diye soruyorum ” diyerek teolojik bir soruyla sarsıyor bizi. Bu teolojik sorgulamayı ise “Allah’a kalbimi yaşatan soluğum kadar inanıyorum” dizesiyle yine kendi inanç değerleri ile tamamlamıştır. “Nisan” şiirinin farklı özelliklerinden biri de anlatım olarak “öyküleme” nin kullanılmış olmasıdır. Ayrıca iç sesler ve konuşmalar, şairin iç dünyasını yansıtarak psikolojik süreçlerine dair iz sürmemize de imkan sağlamıştır.

“Action” şiiri de yine şiirsel paragraflardan oluşan ve öykülemenin hakim olduğu bir şiirdir. Alışılagelen şiir örgüsünü değiştiren şiir yıkıcı bir özelliktedir. ” Bir Miyavlamayı Unutamamak” şiirinde ise “şair, anne ve kedi” üçlemesi arasındaki bağı görmekteyiz. Günümüz deneysel şiirin temsilcilerinden biri olan Karataş, bu şiirde mat, katı, mekanik dil yerine insan sıcaklığını özenle kotaran bir şair olarak çıkar karşımıza. “Levent niye donuk bakıyor?/ Annemin inanamayışı ölüme” dizelerine baktığımızda “ölüm” izleğinin ince işçiliğini duyumsarız. Ayrıca şairin karamsar yönüne ışık tutan şiir, Karataş’ın iç dünyasının kapılarını ardına kadar açar. “Koala” şiirine bakacak olursak düzyazısal yapıdan sıyrılarak şiirsel biçime yaptığı tatlı bir geçiş söz konusudur. İnsani sıcaklığa sahip olan bu şiirde şair, biçimsel kaygıların ötesine geçerek şiirde tekdüzeliği ortadan kaldıran samimi bir seslenişe yer verir. “Vitrin” şiirine baktığımızda şiir yapısına aykırı olan diyalog ve tiyatral tiratları görmekteyiz. İç seslerle genişleyen şiir, diyalogların günlük telaşlara sıkışmışlığını aşarak yaratıcı bir üsluba dokunmuştur. ” Butiklerden şapka alıyoruz – outdoor’u daha devrimci buluyoruz” dizesiyle şair, yaratıcı tavrını bir kez daha ortaya koymuştur. Kitapta iki ” Masal” şiiri karşılar bizi. Birincisi kısa, ikincisi ise uzun soluklu bir şiirdir. İlk şiir, halk deyişlerine özgüdür. İkinci şiir toplumsal yönü ağır basan bir şiir olması bakımından Karataş’taki toplumsal hassasiyeti de ortaya koyan masalsı bir özelliğe sahiptir.

Geleneksel olana başkaldıran ve çağdaş olandan beslenen dil yapısı, kalıpların dışına anarşik çıkışı, alışılmış üslup yerine yaratıcı deneyselliğin sesi olan Levent Karataş, yarının şairi olarak uzun yıllar bizlere şiirini okutmaya devam edecektir.

Ece Ayhan, “Niçin yazıyorum?” sorusuna yanıt olarak: ” Kim bilir, belki de yerimi (hakkımı) aramak uğruna çiziktiriyorum.” der. İşte yerini arayan şairlerden biri de Levent Karataş ‘tır. Peki ne zaman bulacak? Belki de hiçbir zaman. Çünkü şairlik, “yersizlik”tir.

KAYNAK:

1. Çolak, Veysel; Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? İkaros yayınları. 2011, İstanbul.

2. Descartes; Yöntem Üzerine Konuşma. Ezr yayıncılık; 2015, İstanbul.

3. Seyidoğlu, Bilge; Mitoloji Üzerine Araştırmalar. Dergah yayınları; 2002, İstanbul.

4. Ayhan, Ece; Bir Şiirin Bakır Çağı. YKY; 2016, İstanbul.

 

a.krks2306@hotmail.com