Çeşitli internet sitesi ve fanzinlerde öyküleri yayımlanmasına rağmen ben onu ben Twitter’daki geceyarısı hikayeleri floodlarıyla tanıdım. Daha önce  “Anadolu Korku Öyküleri-2”, “Gio Ödülleri 2013 Seçilmiş Öyküler”, “Güçoburlar” ve “Seyfettin Efendi ve Esrarengiz Hikâyeleri-1” gibi çalışmalarda izine rastladığımız Mehmet Berk Yaltırık, bu sefer fantastik romanı “Yedikuleli Mansur” ile karşımıza çıktı…

Yedikuleli Mansur romanı bir yandan fantastik bir anlatı. Diğer taraftan da kabadayıların, güç odaklarının çatışmasını işliyor. Sen Yedikuleli Mansur’u ne tarafta görüyorsun?

İlk yazdığımda “tarihte geçen fantastik roman” diyordum. Dosyayı ilk yolladığımda böyle bir not bulunuyordu hatta üstünde. Ama kitap çıktıktan, okurla buluştuktan ve yorumlar gelmeye başladıktan sonra tabiri caizse iki Yedikuleli Mansur peyda oldu. Romanı fantastik macera olarak görenlerle birlikte, “kabadayılık anlatısı” olarak görenler de var. Yazma esnasında kabadayılarla ilgili yaptığım araştırmaların biraz fazla derinleşmesiyle alakalı olarak böyle bir durumun ortaya çıktığını düşünüyorum. Bazen fantastik anlatıların bazen de kabadayı hikâyelerin tesirinde kaldığım aşikâr. İlk elin günahı olmaz diye düşünüyorum.

Romanda bölüm aralarındaki bazı alıntıların ilk okunduğunda gerçek sanılmasından biraz şikâyetçisin sanırım. Kurgu içerisinde gerçekle temas noktaları aranmasını nasıl buluyorsun?

Şikâyetçi olduğum husus tarihçi olmamla alakalı. Birinin bunu ödevinde, tezinde kullanmaya kalkması, daha kötüsü gerçek sanıp aramaya kalkışması ürkütüyor sadece. Romanı yazarken ilk ciddi roman yazma deneyimim olduğundan okur nezdinde inanılırlık dozunu biraz yükseltmek istemiştim. Fantastik metinlerde gerçeklik arama ister istemez oluşuyor. Tolkien’in yazdığı dünyayı bulunduğumuz dünyanın daha eski hali olarak, Conan’da geçen kurgu tarihi de en eski tarihi dönemler olarak hayal ederdim çocukken. Bu beni hayli mutlu ederdi. İnsanlar beğendikleri şeylerde gerçekçilik arıyor ve bir yerden sonra takıntıya dönüşüyor. Sosyal medyada komik bir hikâye gördüğü zaman okuyup eğlenmek yerine gerçekliğini sorgulamak daha keyifli hale geliyor. Neyse ki benim romanda alıntılarla ilgili yaşadığım sıkıntılar tamamen mesleki kaygılar.

Gerek Yedikuleli Mansur örneğinde gerekse gelecekteki tasarıların açısından yazdıklarını nereye ait görüyorsun? Kendini sadece fantastikle mi sınırlandırıyorsun yoksa tarihi kurgu gibi daha spesifik türlere mi giriyorlar?

Kendimi korku ve serüven yazan biri olarak tanımlıyorum. Yedikuleli Mansur’u okuyan arkadaşlarımdan biri babasının da okuduğunu ve anlatılanların “Karayip Korsanları”nı çağrıştırdığını söylemişti. Farklı bir dönem ve kültürün içerisinde, bulunduğu döneme ve kültüre yabancı coğrafyalara savrulan, bunun üstüne başka gerçekliklerle karşılaşan, mücadele eden kahramanlar anlatmayı seviyorum. Kültür çatışması söz konusu olduğundan korku da yazsam serüven de eser miktarda mizah da karışıveriyor. -Beni en çok etkileyen yazarlar sorulduğunda maalesef ismini anmayı genelde unuturum- Jules Verne etkisi olmalı biraz da. Çocukken okunduğu zaman beni farklı dünyaları hayal etmeye sevk etmişti. Tarihi anlatılar, efsaneler ağırlık kazansa da bu serüven arayışında onun da etkisi olduğunu söylemeliyim.

Romanla ilgili gelen eleştiriler daha çok hangi yönlerde yoğunlaşıyor?

Teknik eleştiriler var; zaman ve mekân akışıyla ilgili, dönem insanlarının yaşayışlarıyla ilgili ve romanı yazdığım dört yıl içerisinde meydana gelen vazgeçmelerden, kopmalardan kaynaklı eleştiriler. Bir de dönemin batıl inanışları ve Balkan folklorunu, Osmanlı unsurlarıyla bu kadar iç içe görmeleri biraz garip geldiğinden bununla ilgili eleştiriler geldi, “neden daha yerel olmadı?” diye soranlar oldu. İlk roman olduğu için teknik hususiyetlerin göze çarpması normal, benim en çok gidermeye çalıştığım sorunlar bunlar. İkinci kategorideki eleştiriler için de açıklama amaçlı makale bağlantıları gönderiyorum.

Şimdi bir müdahale şansın olsa ve ilk yayınlandığı zamanın öncesine gitsen romanda değiştirmek istediğin kısımlar olur muydu?

Dört yılda yazmak yerine bir yılda bitirmeye çalışırdım. Daha eskiye gitme imkânım olsa belki yine dört yılda yazardım ama daha uzun bir anlatı olurdu belki de.

Yedikuleli Mansur’un devamının geleceğine dair bazı açıklamalarını okumuştum. Devamı gelirse bu seferki macera ne üzerinden gidecek?

Mansur’un hikâyesinin devamı şeklinde olacak yine. Birkaç yılı bulabileceğini başka röportajlarda da söylemiştim. Ama o dönem kesin bir taslak olmadığımdan fazla bir bilgi ben bile veremiyordum. Şimdilik şunu söyleyebilirim; fantastik doku kalmakla birlikte ağırlıklı olarak Osmanlı dönemindeki kabadayılık oluşumlarına değineceğim. Yani Yedikuleli Mansur’daki gibi kurgu kabadayılık oluşumları yerine, tarihi kaynaklarda görülen ve belirli dönüşümlere sahip olan suç dünyasını anlatacağım.

TEILEN
Önceki İçerik37. İstanbul Film Festivali 6 Nisan’da Başlıyor!
Sonraki İçerikGökkuşağı Meleğinin Anatomisi
Manisa’nın Akhisar ilçesinde doğdu. Üniversiteye kadar bu şehirde yaşadı, kitaplar okudu, filmler izledi ve zeytin ağaçları dikti. 3 üniversite terk etti. Rock tedrisatını tamamlamak için plakçılarda çalıştı. BirGün, Evrensel, Aydınlık gibi günlük-ulusal gazetelerde 7 yılı aşkın bir süre sinema yazıları yazdı. Birçok sinema dergisinde eleştirileri yayınlandı. Ortak yazarlı kitaplara katkıda bulundu. Sinema üzerine çeşitli atölyeler yaptı. Film festivallerinde paneller, konuşmalar düzenledi. Dünyayı gezdi. Yayınevlerinde danışmanlık-editörlük yaptıktan kısa bir süre sonra film yapım sektörüne atıldı. Şu anda Global Filmcilik başta olmak üzere çeşitli film şirketleri için proje danışmanlığı görevini yürütmektedir. Film ve kitap çalışmalarına son hızla devam eden yazar, ayrıca Ulysses Zeytinyağı adlı gıda şirketinin kurucusu ve yöneticisidir.