Oyuncak koleksiyoneri ve bir oyuncak bakkalı olan Memik Filiker ile çocukların birlikte büyüdüğü oyuncakları tarihsel perspektif ile ele alan bir söyleşi gerçekleştirdik. Anladığım şu ki, çocuk özgün bir birey olmasının yanı sıra biraz da tarihsel bir varlıktır ve onun gözüyle nostaljiyi incelemek için en iyi yer @oyuncakbakkal’dır!

Sizi tanıyalım. Gaziantep’tesiniz. Orada bir dükkanınız mı var? Ne zamandan beri oyuncak topluyorsunuz?

Ben aslen Gaziantepliyim. Yaklaşık 10 yıldır bu işle uğraşıyorum. Gaziantep’te kendi koleksiyon evim var. Bakkal oyuncakları adı altında sosyal medyada sayfamız var. Daha çok 60, 70 ve 80’li yıllarda, 90’lı yıllar da var ama çok az, bakkalda satılan oyuncakların sergisini yapıyorum. Aynı zamanda bu oyuncakları koleksiyonculara da ulaştırıyorum. Severek yapıyorum bu işi. Yıllardır illeri gezerek denk geliyorum, topluyorum.

Tabi bu oyuncakları tanımakla ilgili. Ama siz geçmişinizde de o oyuncaklarla oynadığınız için belki size daha tanıdık geliyordur. Mesela ben bu saatin değerli bir oyuncak olduğunu ilk bakışta anlayamazdım.

Bu da yaşla alakalı. Mesela 2000 yılından sonra doğan insanların bu oyuncakları görme şansı yok. O yüzden de bunun oyuncak olduğunu algılayamazlar. Ama 60 ve 70’li yılların çocukları bu oyuncağı gördüğünde küçüklüğüne gider. O dönemde çocuk olanlar oyuncaklarla bir frekans kuruyor. Bir filmden örnek vereceğim. Film Amerika’da 2070 yılında geçiyor. Karakterlerden biri 2025 doğumlu. 2070’te yetişkin biri oluyor. Keşke ben 80’li yılarda çocuk olsaydım diye bir repliği vardı. 2018’de doğan bir çocuk gerçekten çok şeyi kaçırdı. Teknolojinin gelişmesiyle dünyanın değişmesi sonucu bazı şeyleri yaşayamadılar. Ben 40 yaşındayım. Bireysel olarak bunları yaşadığım için çok mutluyum. Şanslı olduğumu hissediyorum.

Bazen zaman makinasına girmek istersiniz. İşte bu oyuncaklar sizi o zaman yolculuğuna çıkarıyor.’

Bu oyuncakları arşivlemek demek eski çocuğu da tanımak ve yaşatmak demek aslında değil mi? Ben 94 doğumluyum. Koleksiyonunuzdaki oyuncakları birebir hatırlamasam da benzerlerini hatırlıyorum. Annemin, ananemin evindeki eski oyuncakları da hatırlıyorum.

Biz depo alanlarını satın alıyoruz günümüzde. Adam 70 yaşına gelmiş, bu ilden ege tarafına yerleşmek istiyor. Depoladıklarını götürmek istemiyor ve satıyor. Biz oraya gittiğimizde oyuncakları atmadığını bir sanığa koyduğunu görüyoruz. Bunlar bizim elimize öyle geçiyor. Adam geçmişini satıyor. Çocukluğunda yaşadığı hatıraları devrediyor bize. Biz onu alıp yaşatmaya devam ediyoruz. Yeni nesil de görebilme şansını yakalıyor. O heyecan veriyor insana. 60 ve 70’li yıllarda bakkalda satılan ve daha önce hiç görmediğiniz bir oyuncağı görmenin vermiş olduğu haz bambaşka.

Oyuncaklara bakınca 60’lı yılların çocuğu nasıl bir çocuk sizce?

Ben 1979 doğumluyum. Masanın üzerinde gördüğünüz oyuncaklardan oynamadıklarım var elbette. 60’lı yıllardaki çocukların bakkaldan aldıkları sakızların içinden çıkan oyuncaklara dokunuyor olmam büyük bir his veriyor bana. Bazen zaman makinasına girmek istersiniz. İşte bu oyuncaklar sizi o zaman yolculuğuna çıkarıyor. O çocukların yaşadığı hisleri oyuncaklar sayesinde anlayabiliyorsun.

Peki sizin de daha yakın olduğunuz 70’lerin çocuğu hakkında ne söyleyebiliriz? 60’ların çocuğundan farkı ne olabilir?

Her geçen yıl bir önceki yılı anımsatıyor. 5 yıl geçiyor, 5 yıl önce daha iyiydi diyorsunuz gibi. Bugün dünü size arattırıyor. Teknoloji dünyayı gittikçe ilkellikten, masumluktan uzaklaştırıyor. Bugün hangi çocuk doğru dürüst oyuncakla oynuyor? Telefon, tablet veya bilgisayarın başından kalkmıyorlar. Hangi çocuk sokakta düdüğünü öttürerek geziyor? Hangisi toprakta misketle oynuyor? Mesela 4. Ve 5. Aylarda gazoz kapaklarıyla oynanırdı sokaklarda. 7. ayda silahçılık oyunu başlardı.

Neden öyle bir oyun vardı acaba? Ülkenin politik durumuyla alakası olabilir mi?

Teknoloji ve ekonomi ile alakalı bir durum. Televizyon yok, tek kanallı dönem. Çok şey izleyip göremiyorsun. Çok seyahat edemiyorsun. Üretici bunları üretmiş ve çocuğa sunmuş. Yaz tatillerinde onlarla oynayarak zaman geçirirdik. Topaç çevirme zamanı, silahçılık zamanı, misket zamanı gelir. Bunlar hep arayla olur. Çocuk büyüdükçe bazı oyunları bırakmaya başlıyor. Kart oyununa başlıyor, gazoz kapaklarını bırakıyor mesela. Şöyle bir âdet vardır: Bıraktığı oyunun oyuncaklarını mahallede kendisinden küçük çocuklara dağıtır. Herkes evimin önüne gelsin ben güllelerimi (misketlerimi) dağıtacağım diyor. Herkes evin önüne toplanıyor. Böyle bir gelenek vardı çocukların arasında. Ben gazoz kapaklarımı dağıttığımı hatırlıyorum.

Aslında büyüdüğünü etrafa ilan etmek gibi bir şey.

Evet. Hem öyle hem de samimiyet ve masumluğun göstergesi. Şimdi hangi çocuk bir oyuncağını başka bir çocuğa verir? Ben 86 senesinde yaşadım bunu. Hem başka bir çocuğun dağıttıklarından aldım hem de kendim dağıttım. 80’li yılların çocuğu olarak bu geleneği yaşadım ben. Çok güzel günlerdi.

Mesela biz saklambaç oynardık. Çivi ile oynanan bir oyundur. Alt mahallede bir inşaat olurdu gidip oradan çivileri toplardık eğri büğrü olurdu. Taşla düzeltirdik o çivileri. Yere üçgen, kare çizerdik. Biraz da zeminin ıslak olması lazım.’

Bu gelenekleri yaşamak ve bu tarz oyuncaklarla oynamak o çocuğun insanlığına nasıl bir katkı sağlıyor? Bu o çocuklara ne katmış olabilir?

Mesela biz saklambaç oynardık. Çivi ile oynanan bir oyundur. Alt mahallede bir inşaat olurdu gidip oradan çivileri toplardık eğri büğrü olurdu. Taşla düzeltirdik o çivileri. Yere üçgen, kare çizerdik. Biraz da zeminin ıslak olması lazım. O yüzden sonbahar gibi oynardık bu oyunu. Çivileri saplanması için şekillerin üzerine atardık. Bir kişi saplayamayınca diğer oyuncuya geçerdi. Çocukta iz bırakıyor işte bu. Yani düşünün siz 80’lerde çocuk oluyorsunuz. Büyüyünce çocukluğunuza dair hiçbir şey hatırlamıyorsunuz. Çünkü dünya işleriyle uğraşmaya başlıyorsunuz. Biz işte bakın bu 80’lerde oynadığınız oyuncak dediğimizde dünyalar o kişinin oluyor. Bu oyuncaklar o kişiyi o yaşadığı ana götürmek için var.

Bu oyuncakların yerine tablet, telefon koyduğumuz zaman çocuklar da artık çocukluğunu hatırlamayacak hale gelecek. Böyle düşünebilir miyiz?

Doğru. Dünü bilmezseniz yarını hiç bilemezsiniz. Nereye giderseniz gidin daima müzeleri gezemeye çalışın. Müze insana kültür katar. Mesela sizin oyuncaklara bakış açınız değişti. 2002 yılında Çin’de üretim başladı. Ve oradan gelen oyuncakların hiçbir sanat değeri yok. 2018 yılında doğan bir çocuk yetişkin olduğunda, istediği kadar o oyuncağıyla oynasın, o bir şey ifade etmeyecek. Çin malı, hiçbir kalite değeri yok, basit, ucuz plastikler kullanılmış…Oyuncak müzelerine gidin, Ankara’da, Antalya’da, Osmaniye’de, İstanbul’da var. Bir örnek vermek istiyorum. Star Wars’ın bugün dünyada yüzbinlerce koleksiyoneri var. Ve dünyada en değerli oyuncak olarak görülüyor Star Wars oyuncakları Türk malı olduğu için. Türkler 1983 yılında bu figürleri Türkiye’ye getiriyorlar ve bu oyuncakları biz de yapalım diyorlar. Kalıplarını hazırlayıp yapıyorlar ve satıyorlar. Bir daha üretiliyor bu oyuncaklar. 90’larda 200’lerde film tutuluyor. Koleksiyonerler Star Wars karakterlerini toplamaya başlıyor. – İmitasyon üretilmesine rağmen Türkiye’de üretilen Star Wars oyuncakları dünyadaki en pahalı, en kaliteli, en nadir oyuncaklar arasında. Gazoz kapaklarında da benzer bir durum var. Resmi kayıtta 600’e yakın kapak koleksiyoneri vardır dünyada. En çok tutulan gazoz kapakları Türkiye’nindir. Kültürümüzden kaynaklı yelpaze geniş çünkü. Bu ülkede gazoz kültürü vardı. Yaklaşık 850 marka vardı. Mesela Nusaybin’de Çarçar gazozu var, Ankara’da Cem gazozları var. Yöresel tasarımlar var. Bu da dünyadaki koleksiyonerlerin hoşuna gidiyor. Bunlar yeterince bilinmiyor.

Bakkal oyuncaklarına gelirsek…

Emekçi bir baba oyuncak alabilsin diye bakkal oyuncakları çıkıyor. Bugün 50 tane insana sen küçükken Alasya marka teneke bir oyuncağı sürdün mü diye sorun, onun varlığından haberi bile yoktur. Ya da bir Gürel, bir Altın oyuncağı, bir Hilman oyuncak. 1960’ların oyuncakları bunlar. Bu oyuncaklar çok lükstü. Zengin insanların alabildiği oyuncaklardı. Ama bakkal oyuncakları herkese hitap ediyordu.

Ekonomik durumun belli başlı kırılış noktaları var mı oyuncaklar üzerinde?

Mesela 60’lardan plastik bir oyuncak araba var bende. Şimdiki Çin oyuncakları ile karşılaştırırsak bendeki oyuncak 400-500 gram geliyor. Malzemeden çalınmamış. Kalıpçı ustası da çok iyi detayları vermiş. 60’lı yıllarda İncirli’ye gelen subaylar yanlarında arabalarını getirdiler. Oradan emekli olunca herhangi bir yerliye satıyordu. İstanbul’a araçlar gelip gidiyordu. 60’lı yıllara bakın Chevrolet’leri, Mustang’leri görürsünüz. Bunlar esin kaynağı oluyor ve oyuncaklarını yapıyorlar. Ama tabi kalıpları %60-70 dışarıdan gelmiştir. Genellikle teneke oyuncakların kalıpları dışarıdan gelmiş, Japonya’dan, Malezya’dan, bazı Afrika ülkelerinden. Teneke oyuncaklar pahalıydı. Bakkalda satılmazdı.

Gazoz kapağından fırfır yapılıyordu sanırım.

Bakkalda satılmadığı için çocuk imal ediyor. Çocuğun hayal dünyası çok geniştir, her şeyi yapabilir.

Başka nasıl icatlar vardı?

Mesela 40×50 bir ahşap levha düşünün. Üzerine çakılmış çivileri düşünün. 5 metre geriye çıkıp yere bir işaret koyardık. İnşaat tellerini toplardık onlardan halka yapardık. Halkayı çivili levhaya atardık.

Alınamayan hangi oyuncağın yerine geçiyordu?

Halka oyuncakları vardı. Uzaktan çember atma oyunları vardı. Onu alamazdık. Hani eski tekerlek olur ya o tekerlekleri kuvvetli birine bıçakla kestirirdiniz. İç kısımlarına gazoz kapaklarını beşer santim arayla çivilerdiniz. Her çivinin içinde 3-4 tane gazoz kapağı şıkır şıkır ses yapardı. Elinize bir değnek alıp sürerdiniz sokakta. Ben de yaptım ondan. Anlatırken duygulanıyorum. Hangi çocuk bugün bir tekerleğin arkasından koşar? Hepsi mazide kaldı.

Bakkaliye oyuncağı dediğimizde aklımıza ilk düdük, şekerle sakızların içinden çıkanlar geliyor. Başka neler var? Bir de neden çikolatanın yanında değil de şeker sakız yanında veriliyordu?

Çocuklar bakkala gidip ekmek aldığında birkaç kuruş para üstü kalırdı. Onunla sakız alırdın veya küçük bir çikolata alırdın. Onun yanında da oyuncak olduğu için alırdın. Leblebi tozu vardı, onun içinden düdük çıkardı, tren figürü çıkardı. Eve gittiğinde belki fırça yerdik ama değerdi ona.

Bakkaliye oyuncaklarındaki plastik çeşitleri nasıl değişiyor? Nasıl malzemeler var?

Mesela parmak bebek mikadan. Daha sert bir plastik. Horoz üfleme kalıp olduğu için daha yumuşak bir plastik. 80 ve 90’lardan itibaren enjeksiyon kalıp var, günümüzde de kullanılan bir yöntem. Üfleme kalıp şimdi yok gibi bir şey. Teknoloji ilerledikçe yeni kalıplara geçiliyor. Bu akordeon da enjeksiyon kalıp. 60’larda teneke kalıp vardı. Bazı teneke oyuncaklar elle yapılmış. Emzikli şeker var mesela parmağına takıyorsun. Ben emdim bundan.

Sizin oynamayı en çok sevdiğiniz oyuncak hangisiydi?

Uçan daireyi çok severdim. Kim daha çok yukarı fırlatacak diye yarış yaptığımız günler aklıma geliyor.

Bir çocuğun elinde bir silah nasıl oyuncak haline dönüşebiliyor? Saat, gözlük neden oyuncak olur?

Mesela saat. Çocuk saati koluna takacak ve onunla ilgili bir kültüre sahip olacak. Onunla tanışmış olacak. Biz Türk insanı yetişkin olduğumuzda askere gideriz. Silah mesela orada bağlantı kuruyor yabancı kalmaması için. Hayatına girmesi için var. Aslında oyuncakların hepsi eğiticidir. En çok sevilen oyuncaklar araba ve silahtır erkek çocuklar için. Kız çocuklarının oyuncakları daha çok evin içinde oynamaya yönelik tasarlanmıştır.

(Görseller oyuncakbakkal’a aittir.)