Ana Sayfa Art-izan Yavuz Tanyeli’den Akdeniz Etkisi

Yavuz Tanyeli’den Akdeniz Etkisi

Yavuz Tanyeli’den Akdeniz Etkisi

Yavuz Tanyeli çok uzun yıllardır Bodrum’un Peksimet Köyü’nde yaşıyor. Gerek köyde evlerimizin yan yana olması, gerekse son işlerinin yer aldığı Akdeniz Etkisi sergisinde yer alan çoğu resminin yapılışına atölyesinde tanık olmam ve bu zamanlarda yaptığımız sohbetler sonucu bu yazıyı yazmak ne mutlu ki bana nasip oldu.

Yavuz bu sergisi için Akdeniz Etkisi adını kullanıyor ve aslında bu etki, yaşadığımız yer nedeniyle Yavuz’un tüm hayatı için geçerli. Akdeniz etkisinin aslında birçok katmanı var ancak ben bu sergiyi ele alırken bu katmanlardan iki tanesine özellikle değinilmesi gerektiğine inanıyorum; kültürel katmanlılık ve doğa.

Akdeniz, dünya kültür tarihinin başladığı ve binlerce sene boyunca sürdüğü, bu sebeple de kültürel katmanların çok olduğu yerlerden biri. Yavuza göre her ressam, neyi resmederse etsin bir tasarım ortaya koyuyor ve bu tasarım ancak sentezleme yoluyla yapılırsa (özellikle de kültürler arası ilişkileri birbirine aktararak) ilerleyebiliyor. Tıpkı Yunanların doğu kültürünü ve sanatını alıp binlerce yıl kendi kültürleriyle sentezlemesi ve klasik Yunan estetik ölçülerine ulaşmaları gibi. Aksi takdirde sanat yerinde sayan ve sadece odaklandığı tek bir alanı çözümlemekle uğraşan bir kısırlığa mahkûm oluyor. Bu sergide de Akdeniz kültürlerine ait motifler ve sentezlemeler var. Yavuz’un önceki sergilerinde de gördüğümüz bir şey aslında bu sentezleme. Ancak yıllar içerisinde tabiri caizse o kültürü al bu kültüre ekle, çıkan sonucu bir diğer kültürle birleştir, şimdi bunu resme aktar derken, yaptığı deneylerin geldiği en son noktayı bu sergideki bazı resimlerinde çok net ortaya koyuyor.

Akdeniz etkisinin getirdiği bu kültürel katmanlılık etkisi bana göre içerikle sınırlı kalmıyor. Çünkü sohbetlerimizden biliyorum ki Yavuz için lekeleri veya figürleri tarif eden esas öge dış konturdur ve figürlerin fiziksel ve ırksal özelliklerinden tutun da kültürel veya dini kıyafetlerine varana kadar konturun belirleyiciliğine ve tasarımın aslında kontur olduğuna inanır. Bu sergideki işlerde Yavuz’un yaptığı sentezlemelerin plastik bir öge olarak kontur açısından da yansımasını görebiliyoruz. Örneğin basık kafaların ve geniş suratların Hititleri andırdığı figürler gibi.

Ancak buna ek olarak sohbetlerimizde sıkça aramızda geçen bir konu var ki o da bu anlattığım duruma tam bir tezat oluşturarak Yavuz’un resmini daha da gizemli hale getiriyor: Yavuz’un resmi ile ilgili izah edebildiği etkiler kadar izah edemediği etkiler de var. “Abi bu figürü niye böyle yaptın?” sorusu karşısında çoğu kez bakıp, düşünüp “Bilmiyorum, resim bana öyle yaptırdı” demişliğini bilirim. Yavuz resmi yaparken, resmin onu yönlendirmesine izin veren ressamlardan. Resmin ressamın dürtüselliğine hükmedişine, hatta bazen resmin “Ben bittim, artık bana dokunma” emri vermesine izin verenlerden Yavuz. Kısacası, sizleri hem Yavuz’un bilinçli yaptığı hem de resmin Yavuz’a yaptırdığı figürlerin bir arada olacağı bir sergi bekliyor.

Bu sergiyle ilgili ele almak istediğim bir diğer konu ise doğa, yani coğrafya. 2015’teki E=mc2 sergisiyle karşılaştırdığımda, Yavuz’un Akdeniz Etkisi sergisinde ortaya büyük bir tavır farkı koyduğunu görüyorum. O dönemki söyleşilerinden de bildiğim üzere Yavuz için E=mc2 sergisinin amacı, bu formülün bir tek fizikte değil, hayatın kendisinde ama en önemlisi sosyal ilişkilerde geçerli olduğunu tartışmak ve bunu resminde göstermekti ve bu sebeple Yavuz tüm bu ilişkilerin göbeğinde yer alıyordu. Bu sergi Yavuz’un altı sene boyunca heyecanla ve hızla çalıştığı bir dönemine ait. Ancak Akdeniz Etkisi’ni hazırladığı dönemde hayatına nerdeyse üç günde bir tanıklık eden biri olarak diyebilirim ki bu sergi huzur ve sükunet içinde, koşmadan hazırlanan, çok daha içselleştirilmiş bir sergi oldu. İstanbul gibi bir kentin sanatçıyı tahrik edişinden, tüm o sürekli uyaranlarından uzakta, küçük bir köyde sevgi, dinginlik içinde, doğa hariç hiçbir şeyin kımıldamadığı bir yere uzun uzun bakarak yapılmış resimler ortaya çıktı. Aslında işte tam bu kentten kopukluk ve doğa içinde olmak dediğim konunun Yavuz’un resmine çok önemli bir şey daha kattığına inanıyorum: “zamansızlık”. Bu “zamansızlık” kavramının Yavuz’un resmine bakıldığında ortaya çıkan “ Acaba gece mi, yoksa akşamüstü mü” gibi ışık belirsizliğine dayanan bir “zamansızlık” olmadığını sergiyi gezen, izleyenlerin hemen fark edeceğine inanıyorum. Kendi tecrübemle şöyle anlatmaya çalışayım… Kent resimlerine bakıldığında binalardan, teknolojiden, trafikten tutun da insanların giyimine kadar bu resimlerin hangi dönemde yapıldığına dair birçok fikir edinmek mümkündür. Oysa burada, gece dolunayın altında yürürken zamansızsınız, bir koyda elinizde şarabınız gün batırırken baktığınızda, dağda, denizde, kaktüste, ellediğiniz kumda zamansızsınız. Çünkü ne o ay, ne o güneş, ne o kum 2019’a ait. Benden yüz sene önceki insanla aynı tecrübeyi yaşadığımı hissettiğim bir zamansızlık var. Bu zamansızlığı sağlayan da yine yazının başında bahsettiğim doğa unsurları aslında. Bu sergide Yavuz’un resminde de aynı “zamansızlığın” veya “geniş zamanlılığın” sonuna kadar hissedileceğini düşünüyorum.

Bu “zamansızlık” duygusunun yarattığı huzur Yavuz’un sadece içeriğine değil, plastiğine de yansımış durumda. Önceki sergilerinde olan sert dışavurumculuk tarzı, bu sergisinde yerini korusa da hafiflemiş görünüyor. Örneğin oldukça sakin resmedilmiş bir figüre, darbe gibi, flu, karmaşık bir surat koyuveriyor. Bu da aynı” zamansızlık” gibi oldukça ayırt edici bir özellik ekliyor bu sergideki resimlere: “belirsizlik”. Bu “belirsizlik” de “zamansızlık” kavramında olduğu gibi açıklama gerektiren çünkü kendi dışına çıkan bir kavram aslında. Bu “belirsizlik” unsuruna az önce verdiğim surat örneğinden giderek anlam kazandıracak olursak; burada belirsizliğin resimde belirsiz bir surat bulunmasından kaynaklanmadığını söylemek gerekir. Çünkü izleyen o darbenin bir surat olduğunu zaten fark edecektir. Ancak o surat incelendikçe, içinde bir surat daha, bir boyut daha, bir imge daha olduğunu keşfediyoruz. Yani belirsizlik, bir şeyin belirsiz oluşundan değil, çok şeyin tek kontur altında belirli oluşundan geliyor. Aslında her bir belirsizlik çoklu belirliliklerin bir ürünü haline geliyor ve bu da bir resme neden uzun uzun bakılması gerektiğini tekrar tekrar anlatıyor.

Belirsizliğin ve zamansızlığın resimle kavuşması… İyi seyirler…

Akdeniz Etkisi sergisi 28 Kasım 2019 – 11 Ocak 2020 tarihleri arasında C.A.M. Galeri’de izlenilebilir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl