Ana Sayfa Kritik Yeni Muhafazakârlar Orta Sınıfı Keşfederse…

Yeni Muhafazakârlar Orta Sınıfı Keşfederse…

Yeni Muhafazakârlar Orta Sınıfı Keşfederse…

Lacivert’te, orta sınıfların sosyal medyayı sıkça kullanmasına dönük eleştiri bile bu bağlamda okunabiliyor. Zira muktedirin yalanı, iftirası, hilesi; bu “çokbilmiş” orta sınıf tarafından beş dakikada ortaya çıkarılabiliyor.

Turkuvaz Dergi Grubu bünyesinde, üç buçuk yıldır yayımlanan ve “yeni muhafazakâr entelijansiya”ya hitap eden “yaşam kültürü dergisi” Lacivert; bu ayki sayısını, “Orta Sınıf: Efendi mi Köle mi?” dosyasına ayırdı. Tabii en başta, dergi ekibinin, “teknik” olarak esaslı bir dosya hazırlayamadığını söylemek gerekiyor. Zira yazarlardan biri, orta sınıf dosyasında yeni orta sınıfa değinirken, bir diğeri yeni orta sınıf diye bir kesimin olmadığını, zaten orta sınıfın da burjuvazi demek olduğunu dile getiriyor. Özellikle sinema filmleri bağlamında bu konuya eğilen Barış Saydam’ın (Ali Şimşek ve Çağlar Keyder’den referanslarla oluşturduğu) makalesi dışında, dergide, konuya ilişkin dişe dokunur bir tek paragraf dahi okunamıyor.

Orta sınıf kavramsallaştırmasının, konuyu tartışan özne kim olursa olsun, zor ve netameli bir alana denk düştüğü herkesin malumu bulunuyor. Henüz üzerinde, sol teori bağlamında bile, bir uzlaşma yok; görülemiyor. Ancak çok basitçe, orta sınıfın; üretim araçlarına sahip olmadığından küçük burjuvaziye dâhil edilemeseler bile, toplumsal hayata katılım, tüketim tercihleri ve yaşam tarzı açısından bu sınıfsallığa oldukça yakın olan bireylerden müteşekkil olduğu söylenebiliyor.

Kaba bir kategorizasyonla; memur, esnaf, serbest meslek erbabı; gelir konusunda klasik işçilerden yukarıda bulunan, büyük veya küçük kent merkezlerinde yaşayan bireylerin geleneksel orta sınıfı; finans, bankacılık, reklamcılık, halkla ilişkiler, bilişim vb. sektörlerde çalışan, iyi üniversitelerden mezun, yabancı dil bilen, çalıştığı konum itibari ile patrona dirsek temasında bulunan, yeme içme, gezi, eğlence kültürüne sahip, büyük kentlerde yaşamını sürdüren profesyonellerin de yeni orta sınıfı oluşturduğu söylenebiliyor.

Lacivert’in ilgi alanına girmeyen bu kısa notlardan sonra devam edersek; dergideki, birbiri ile çelişen, birbirini yanlışlayan pek çok yazının öncülü olarak, az sonra değineceğimiz, editör Meryem İlayda Atlas’ın takdim yazısı, okura, dosyanın amacını net biçimde sunuyor.

2002’den bu yana, toplumun bazı kesimlerindeki politik hareketliliğin önemli kavşaklarda (Cumhuriyet mitingleri, Gezi eylemleri, 16 Nisan referandumu vs.) yüzeyde ciddi anlamda görünür hale gelmesi; muktedirin ve onun hamiliğindeki kalem erbabının, sahip oldukları ekonomik ve politik güç ne kadar artsa da toplumda muhafazakâr bir hegemonyayı bir türlü oluşturamamalarından kaynaklanan kızgınlığı artırıyor.

Yeni Türkiye dedikleri ülkede iradi ve zorlama olarak yaratılan anlam ve kavram bulamacında, bir eli kamu kaynaklarında bir eli ticarette bir eli siyasette olan bir tüccar; mağdur ve dışlanmış bir halk çocuğu sayılırken; CHP seçmeni, asgari düzeyde bilinçli, Cumhuriyet’in temel değerleri konusunda hassas, emekli maaşıyla çocuklarını okutmaya, evini geçindirmeye çalışan dürüst bir kamu personeli; bunlarca bir anda “elit” ilan ediliyor. Kendilerine yönelen eleştirileri Batıcılık, seçkincilik, halk düşmanlığı gibi etiketlerle cevaplayanlar; özellikle kritik süreçlerde bunu ajanlık, casusluk vb. kriminal sıfatlar kullanmaya kadar vardırıyor.

Derginin dosya konusu da tam bu düzlemde oluşturuluyor. Bugüne kadar efendi olduğu iddia edilen orta sınıfın, (elbette ki çok normal) köle olmamak için geliştirdiği refleksler mahkûm edilmek isteniyor.

İlayda Atlas, “başyazı”sında; orta sınıfları sürekli zengin olma hayalleri kuran, teknoloji bağımlısı, göçmen düşmanı, iki üç arabası olan, her konuda fikir sahibi… kişilerin oluşturduğunu yazıyor ve kendince büyük bir ironi ile bunların alamet-i farikalarını “kültür, hayat tarzı, kişisel alan, nitelikli zaman geçirme, kendine vakit ayırma falan…” olarak betimliyor. Aslında normal bir algıyla, bu tip meziyetleri ve talepleri olan kişilerin eleştirilecek bir yönleri bulunmuyor, zira insanlar için bunlar asgari var oluş kriterleri oluyor; ancak görüldüğü üzere, bir muhafazakâr kalem, bunları isteyenlerin aynı zamanda faşist, menfaatçi, kaypak olduğunu söyleyebiliyor.

Şüphesiz ki merkezin sağı ve solu arasında salınan, dönem dönem muhafazakâr ve milliyetçi eğilimli partilere göz kırpan, mevcut muktedir partiye ilk döneminde “bir şans veren”, İzmir örneğinde olduğu gibi, koyu ANAP’lı iken yaşam tarzı savunusu üzerinden CHP’ye teveccüh eden bireyleri de içeren bir orta sınıfa sahip ülkemiz ve bu orta sınıf asla eleştiriden muaf değil; hatta sıkça eleştiriliyor. Ancak eleştiri başlıkları olarak yukarıdakileri sıralamak, başka bir niyetin varlığını haber veriyor. Dahası, Turgut Özal’ın politik mirasını devralmış bir siyasal-kültürel hareketin mensuplarının; neoliberalizmin yarattığı insan tipine oldukça ihtiyaç duyan ve bunlardan istifade edenlerin yani, bu konuda konuşmaya hakkı da, bir anlamda, bulunmuyor.

Orta sınıfı, yeni orta sınıfı; biraz doğru biraz yanlış çokça da epistemolojisi sorunlu tespitler üzerinden, birbirine eklemleyip eleştirmenin, bunu da dosya boyutunda yapmanın sebebi açıkça anlaşılıyor. Yukarıda söylediğimiz gibi, orta sınıflar, bir karşı duruşu her zaman örgütleme istek, irade ve becerisi olan bir kesimi oluşturuyor. İktidar bloğunda bunlara tahammül ise giderek azalıyor. Kültürel sermayesi olmayan, eğitim seviyesi ve gelir düzeyi ziyadesiyle düşük olan çok büyük bir kitlenin ve de büyük burjuvazinin destekleri ile bugüne dek iktidarını sürdüren kadroların; bundan sonra da kendilerine yönelecek muhtemel tepkilerin kaynağı olacak orta sınıfları hedefe koyduğu aşikâr bulunuyor.

Donald Trump’ın geçen yılki seçim başarısının ardından bir anda çok sık kullanılmaya başlanan “post truth” kavramı, son yirmi otuz yıldır, sağ veya “sol”, dünyadaki tüm popülist hareketlerin eylemlerini açıklama ve anlamada önemli bir işlev görüyor. Gerçeklikle temasın şekline ve niyetine göre ortaya çıkan doğru ve yanlış, artık birbirileri ile bilinçli olarak yer değiştiriliyor.

Lacivert’te, orta sınıfların sosyal medyayı sıkça kullanmasına dönük eleştiri bile bu bağlamda okunabiliyor. Zira muktedirin yalanı, iftirası, hilesi; bu “çokbilmiş” orta sınıf tarafından beş dakikada ortaya çıkarılabiliyor. Yönetenlerin; yüzde yetmişini kontrol ettikleri gazetelerin gerçek okunma rakamlarının, toplam gazete satışı sayısının yüzde yirmisi bile etmediği düşünülürse ve yani kendi desteklediği partinin icraatını dahi takip etme gereği duymayan bir kitlenin karşısına, asgari de olsa okuyan yazan sesini çıkaran bu orta sınıflar konumlanmışsa; her ne kadar ustalık döneminde olsa da, devletin zor ve ideolojik aygıtları dışında herhangi bir organik “güç”ten yoksun, neoliberal ve muhafazakâr iktidar için tehlike bulunuyor ve onlar da bunu ziyadesiyle biliyor.

Daha önce pek örneğini görmediğimiz, orta sınıfa cepheden yapılan bu saldırı; her ne kadar Lacivert’te “teorik” düzlemde başlamış olsa bile, Atatürk’e sarılarak, orta sınıfın temsilcisi gibi algılanan CHP’yi ve seçmenlerini ideolojik açıdan dayanaksız bırakma hamlesiyle büyüyecek ve sonrasında “ilginç” ataklarla sürecek; bu anlaşılıyor. İleride üzerine daha çok konuşmamızı gerektireceğini düşündüğüm bu tartışmayı, şimdilik ve bu kadarı ile, bir şerh olarak kaydetmek yeterli görünüyor.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl