Ana Sayfa Kritik Adalet Nedir? In The Name of The Father

Adalet Nedir? In The Name of The Father

Adalet Nedir? In The Name of The Father

Film kapsamında o dönemin İrlanda’sından bahsedeceğim öncelikle. Belfast, eğitim hakkı az olan bir bölge. Azınlıkta olan kesime çok imkân sağlanmıyor. “Zaten beyaz yaka bir işe sahip olamayacaksın” gibi kalıplar var. Dolayısıyla İrlanda’ya karşı kapsayıcı, eşitlikçi yaklaşmayabilirler. Aynı eşit düzlemde olmayı kabul etmeyebilir. Ancak “iyi bir azınlıksanız” ve “devlete yakın” iseniz bu değişebilir. Belfast iki bölgeye ayrılıyor. Protestan, modern, yaşam standardı yüksek olan Shanhall bölgesi ve fakir olan Falssroad bölgesi. Filmde olay 1974’te geçiyor. Daha sonra 1981’de açlık grevi oluyor: Suç suçtur. İrlandalıların bir özelliğe kendilerini söylem olarak grafiti de ifade edebiliyor. Duvarlar adeta haber kaynağı gibi.

Adalet nedir? Neye göre, kime göre? Adalet tesadüfen mi yerini buluyor?

“Milli bir tehdit oluşturduğun sezilirse hayatın biter.”

Gerçek bir hikâyeden esinlenilen film, politika ve yargı sarmalında adalet kavramını sorgulamaktadır. Meşhur Guildford dörtlüsü davası olarak bilinen, dört arkadaşın bir bar bombalanması olayından dolayı haksız yere hapsedilmelerini konu alır. Filmde devlet kendine kurban aramaktadır. Çünkü bu bir itibar meselesidir. Birkaç İrlandalı genci buluyorlar ve tehditlerle işlemedikleri suçu itiraf ettiriyorlar. Bir ay sonra gerçek suçlular hapse düşüyor fakat devletin bunu açıklayacak yüzü yoktur adeta. Filmde aslında avukat Bayan Pierce’nin dediği gibi Gerry Conlon, “İrlandalı ve dalgacı” olmaktan başka suçu olmayan biri.

“Güce sahip zümrenin karşısında güçsüzüz”

Bu eşitsizliğin yarattığı şey tabakalaşma ve adalet ile ilgilidir. Sosyal katmanlar, yaşam hakkında düşünme biçimimizi etkiler. İrlanda’da askerler beni tutuklayabilir ve eğer siyahiysen polis çevirebilir. Böylece günlük hayattaki damgalama (stigma) maruz kalabiliriz. Damgalama, bir birey, ayrımcı davranışlarda bulunulan önyargılı tutumları tetikleyen olumsuz stereotiplerle bağlantılı olarak sapkın olarak tanımlandığında ortaya çıkar. Damgalama eğilimi genellikle sapma etiketleriyle gider. Bunun nedeni de korku ve bilgi eksikliği olabilir.

Adalet kavramını film çarpıcı bir şekilde sorgulatmaktadır bize. Polislerin sorgulama sırasındaki şiddet içeren yargılama biçimleri çarpıcı biçimde eleştirilmektedir. Fakat daha ilginci yeni kanıtlar ortaya çıkmasına rağmen suçlamanın düşürülmemesidir. Joe’nin suçunu itiraf etmesine rağmen polisin ve yargının bu hatayı örtbas etmesi, adaletin aslında göreceli bir kavram olduğunu gözler önüne sermektedir. Yargı sürecindeki aktörlere bağlı olarak adaletin tahsis edilmeye çalışılması, bu göreceli adalet yapısını gözler önüne sermektedir. Bu yüzden filmde de aktörler üzerinden mükemmel ve kusursuz adalet anlayışının olamayacağı vurgulanmaktadır.

Filmin etkileyici birçok yanı var. Hukukun nasıl katledilebileceği, hükümetin baskı aracı olarak kanunları nasıl kullanabileceği, kamuoyunun nasıl yanlış yönlendirilebileceği özellikle dava salonundaki izleyicilerin yıllar önceki ve yıllar sonraki tepkilerindeki değişimde görebiliriz. Son derece semboliktir. Barışçıl kampanyaların nasıl etkili olabileceği ve adalet arayışının nasıl bir idealizm gerektirdiği film boyunca çok net şekilde gösterilmiş. Öyle ki bazen bir hukuksuzluğu yok etmek için başka bir hukuksuzluk yapmak gerekebiliyor.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl