Ana Sayfa Litera APARTMAN HİKAYELERİ (ÖYKÜ)

APARTMAN HİKAYELERİ (ÖYKÜ)

APARTMAN HİKAYELERİ (ÖYKÜ)

Balkonun bir köşesine saksıları yerleştirdiğinde hayatla kurduğu o derin bağı düşündü. Bu menekşeler, begonviller yaşamalı artık diye geçirdi içinden. Haftada bir mi, haftada iki mi su verecekti iyice öğrenmişti saksıdakiler sola sola. Kaç gündür sokakların insanlara yasaklanmasıyla hayat başka bir mecradan akıyor sanki dışarda. Martılar her zamankinden daha fazla güvenle kuruluyor çatılardaki köşelerine, kediler ayrı havada. Evlere kapanmış gözlere kendi özgürlüklerinin keyfiyle bakıyorlardı sanki. Bu insan denen mahlukat martılara, kedi, köpeğe imrenir olmuştu dört duvar arası kaldığından bu yana. Kediler. Apartmanların arkasındaki küçücük bahçelerde keyif çatıyor birçoğu. Şu karşı apartmandaki Selma Hanım değil mi? Ne pişiriyor bugün. Kapana kısılmışlığına mı evde dört duvar arasında kocası Halime tahammül edememesine mi öfkesi belli değil. Tekir kedileri balkona çıkmış yine, kuş avlama niyetiyle derinden miyavlasa da nafile. Selma, bu kargalar, martılar senin gözünü oyacak be mendebur hayvan diye içeri çağırıyor hayvanı. Diğer balkonlarda mayıs güneşinin tadını çıkaran tek tük insan kahvaltı sofralarını kurmuş. Bu mahallede kıç kadar balkonlara mahkumuz diye söyleniyor hepsi de. Yazarın bir işi de zihni okumaksa sen de ekranın başında gördüğün arka bahçeye bakan gözleri anlamak zorundasın. Ne zamandır kendini bile anlayamıyorsun o ayrı. Diğer balkonda Selim, Hülyanın uzatmalı sevgilisi. Ah bu oğlan bir evlenme teklif etseydi diye geçiriyor ne zamandır Hülya. Yok modern ilişki, yok evlilik aşkı öldürür, bunlar boş laf diye kızıyor da Selime. Sırf bu nedenle sevişmek istemedi oğlanla zaten dün gece. Nasıl da anasının lügatiyle götün götün yanaşmıştı yanına. Aletini başka yere sok diye kızmak geçti de içinden öyle ağzı bozuk arkadaşlarına benzemedi ki hiç. Hep içine söyledi ne hissetiyse, içinde büyüdü öfkesi, sevinci. Ayarsız yer etti tüm duyguları, o sus pus hep ama. Balkonda çay bardağının içinde inatla daire çizen kaşığın sesi. Nasıl da gülüşmeleri ulaşıyor bu sessizlikte. Bilgisayara gömüldün Selim diye söyleniyor bir yandan. Selim de haklı, aylardır birbirlerini görmekten yorulmuş olmalı. Bir virüs koca şehri dört duvara sokabiliyormuş demek. Bir halt değiliz şu gezegende besbelli. Evi severdi hepsi aslında, bu şehirde herkes sokağı tekin bulmadığından olsa gerek dört duvar arasında daha güvende hissederdi. Sonuçta yazar olarak bunu bilecek zihin derinliğin var. Balkondakileri izlemeye başladın çoktan. Gözlem iyidir. Selma, musakka yapmış belli ki nasıl da ağır kokuyor yemek. Kocası dombili bir adam, erken saç dökenlerden. Daha kaç yıl oldu ki evleneli ikisi. Çoluk çocuğa da karışmadılar henüz. Evlerin balkonları dökülüyor. Bir depremde tüm evler yıkılacak sanki bu sokakta. Begonviller açtı. Doğru su verirsen ölmez bu zavallılar zaten. Necla, yan apartmandaki eski manken çamaşır asıyor bugün de. Sıvaları dökülüyor balkonun üstten alttan, korkuyorum çıkmaya inan dışarı diye söyleniyor mandalları takarken. Yıllardır balkon sohbetini esirgemez senden Necla zaten. Güzel kadın, yaşı geçkince ama daracık mini eteğiyle ben hayattayım, ölmedim demeyi beceriyor açıkçası. Bir kahveye içemeye de çağırmışlığın var hatta. Ona meylettiğinden falan değil, bu mahallede pek de dostun olmadığı için. Daha geçen bütün avludaki apartmanlara işçi bayramında enternasyonal dinletecek kadar da cesur. Selma, bu kadın niye evlenmez yıllardır, eve gelen giden belli değil diye kızar da Neclaya.

Mahallenin meraklı, ahlak bekçilerinden olduğundan değil muhakkak, eve gelen heriflerin kocalarından yakışıklı olduğunu gördükçe içini kıskançlık kapladığından. Kaç gün oldu, virüs var diye tepedekilerin hepinizi eve kapatalı. Küresel, tüm dünyanın ağzına sıçacak cinsten bir şeymiş hatta. Bana öyle söylemiştin. Yazarların iç sesleriyle her şeyleri paylaştıkları doğru, ölüm korkularını da. Hayatta kalmak için evde kalıyorsun ne zamandır. Bitişik nizam apartmanların balkonlarından çıkan ötekiler gibi. Neclanın üst komşuları da ayrı alem. Daha geçen cümbür cemaat üniversitedeki arkadaşlarıyla balkonda bağıra çağıra konuşuyorlardı. Utanma sıkılma da yok oğlanlarda. Kahkahaları evin içinde neredeyse. Halim, genç bunlar, boşver çoluk çocuğu diyor ya. Ben daha otuzlarındayım diye içinden geçirdi Selma. Ne çabuk içi çürüyor insanın, anneme benzedim ben de bu yaşta. Ne de kızardım halbuki kadına. Başını secdeden ayırmaz, elinde Musaf, mahalledeki bekar kadınların kuytuda hangi oğlanda iş çevirdiğini de dinlerdi diğer komşulardan. Martılar bağrışıyor yine. Oldum olası çığırtkanlar zaten. Bahçede başıboş dolanan kedilere ilişiyor gözü, birbiriyle dalaşıyor birkaçı. Kendince bir soluk aldı o an. Kesik kesikti bir an bakışı. Hayata sarılır gibi yemek yapmaya, saksılara ve hatta her çeşit ekmek yapımına sarılmıştı ne zamandır. Yok hiçbiri iyi gelmiyordu ona artık. Yalandan keyiflense de kocasının evde dört dönmesine katlanamaz olmuştu. İnsanın koca cinsinde hayır oldum olası olmazdı ya, onun sayesinde açıkta değiliz. Sayenin içine mahallenin tüm itleri sıçsın e mi, diye söylendi yine. Allah indinde hiçbir amelde kusurumuz olmadı da bu herifle haftalardır neyine evde kapalı kalmıştı.İçten içe celallendi. Balkonda bilgisayarının başında bir şeyler yazıp çizen adama takıldı gözü. Düşünceleri ona ulaştı sanki. Akşam iç ferahlığıyla gelseydi ya artık. Temiz, esintili hava içindeki gerginlikten eser bırakmayacaktı muhakkak. Sütü kaynatmalıydı bu arada. Gözlerini kırparak pencereden uzanan şehrin tepesinde dönen, batarken can sıkıcı sıcağını esirgemeyen güneşe ilendi yine.

Kadının zihnine dokunduğundan mıdır nedir gözlerin büyüdü, ışıklandın sanki. Yine Selmanın hikayesine daldın besbelli. Çürümüş ahlakın son temsilcisi gözüyle nasıl da acıyorsun kahramanına. Hülyanın cesaretine de hayransın. Mahalleli konuşadursun onun umurunda mı? Erguvanlar, menekşeler çiçeklendi dünden beri. Virüs bulaşacak diye kimse sokakta tanıdıklarına bile yaklaşmıyor ne zamandır, balkondan balkona bakışıyoruz sonuçta. Dedikodunun da tadı tuzu kalmadı diye düşünüyordur Selma. Eve gelen giden de olmayınca telefonda dert yan habire. Sağlık komşu, her şey sağlık şu an. Tepedekilerin bir bildiği var ki sokağa çıkarmıyorlar bizi. O marş da neydi Neclanın balkondan bağıra çağıra söylediği, komşular siz emekçi değil misiniz, katılsana marşa diye çırpınıyordu habire. Halimi ücretsiz izin diye postaladılar eve. Emekçi falan anlamam komşu da ben yorgunum bu dört duvar arasında. Şu üniversitelilerin dünya umurunda mı, okul da tatilmiş. Ev partileri yapıyorlar akıllarınca.

Taraf tutmaya başlarsın gidip de tek kahramanın gözünden anlatmaya devam edersen. İç ses olarak uyarıyorum baştan seni. Hülyanın, üniversiteli oğlanların derdi tasası yok mu sanki. Kadın sıkıntıdan her gün boşa mı çamaşır yıkıyor? Bir kahveye çağırmalı Hülyayı o halde. İnsan insana iyi gelir diyorlar. Alt komşusu Sevil, Selime kızgın hala. Yarım ağız, isteksiz konuşuyor oğlanla sanki. Balkonda bilgisayarları karşı karşı, ekrandan ayırmıyor yine yüzünü bu adam. Dış dünyayla tek bağlantısıymış aklınca. Milletin geçen yaz çektiği tatil fotolarına, evde yeni keşfettikleri hobilere bakarak eğleniyor aklınca. Bir de kedi videolarına. Hiç ilgilenmezdi öyle şeylerle. Bu yaz şu gezegen de biraz normale dönerse bir şeyler kaçalım bir yerlere. Virüsüne edeyim, örümcek ağları dibimize kadar geldi, mendebur böcek utanmasa ağzımızın içine ağ örecek. Markete gidip alışveriş yapmalı, yasak dörtte başlıyormuş. Murat, ekrandaki hikayeyi okurken tedirgin oluyor bir an. Başka zihinlerde dolanayım derken, balkondakilerin söz hakkı yok sanki. Bunlar benim kahramanlarım, ne bencilce bir laf. Yazar dediğin biraz da bencil değil midir doğası gereği? Sonuçta hikayeni buldun diye sevinmelisin. İçin içini yiyordu kaç gündür. Balkonları oldum olası seversin zaten, öyle dip dibe apartmanların arkasına gizlenmiş bahçeleri de. Bu evi kiralarken sırf bu nedenle bu parayı ödemeyi kabul etmiştin ya. Nasıl da kendine çekiyorsun değil mi hikayeni. Bugün evin tozunu al bakalım. Esrayla evde köşe kapmaca oynamaya devam. İki aydır birbirimizin suratını görmekten usandık demişti kız. Bir bilse şu an nerelerde olmak istediğini, dünyanın en büyük gezgini olurdun heralde. Ormanlar, ıssız köşeler, kimsenin uğramadığı ücra bir yer. Öyle bir yer var mı sahiden. Öyle saksılarda da büyütmene gerek yok orada çiçekleri, ağaçlar en azmanından karşına çıkar. Çadır atarız o halde. İç sesin ve sen. Balkondakiler de gitmek istiyor aslında. Onların da kaçacak bir ücra yer hayali var muhakkak. Televizyonu da açmıyorsun kaç gündür, öyle ölüm raporları, sayılar iyice yormuş seni. Dedim sana insanın en büyük içgüdüsü yaşama isteği. Bu sıcaklarda ne işin var yoksa evin içinde. Hülyayla göz göze geldin yine. Ne yazıyorsun öyle kaç gündür diye laf attı balkondan. Gülümsedin sadece. Sizin uydurma hikayelerinizi sizden izinsiz yazıyorum demek içinden geçmedi besbelli. Ne güzel olmuş balkondaki çiçekler, evet canlandılar gölgeye alınca hepsini. Şu sünepe kediler kadar şanslı değiliz diye söyleniyor o sırada Necla. Sokağa çıkma yasağı bize yalnızca, baksana martılar çatılarda keyfini çıkarıyor dışarının. Kediler de öyle. Tüm sözcükler zihninde yerlerini ararken gözlerin karşı apartmanın bahçe katında birasını yudumlayan Nuriye takılıyor. Her gün bu saatlerde birasını içiyor, kesin evde imal ediyor diye geçiriyorsun aklından. Sen de niyetlenmiştin hatta. Bahçesindeki portakal ağacı sapsarı, meyveler çıkmış ortaya çoktan. Piknik sandalyesine gömülmüş halde çevresine bakınan Nuri, en iyisi demlenmek, evde boş boş pineklemekten iyidir, diye geçiyor aklından. Bahçedeki tek tük saksı çiçeğini çoktan suladı. Yaz sıcakları da başladı çoktan. Hülya, Nuri iyi adamdır. Tam da keyif pezevengi demişti balkonda çamaşır asarken. Birasını eksik etmediğinden belli. Esra, apartmandaki güzel sanatlar çıkışlı kızların sıkıntıdan daha geçen akşam sokakları boyadıklarını söylemişti.

Koskocaman balonlar, gökkuşağı renkleri. Nasıl da içindeki bıkkınlığı unutur gibi oldun. Esra sayıyor evde kaç gündür kapalı kaldıklarını. Zaten katlanılır insanlar olmak zorunda değiliz hiçbirimiz. Saniye, dakika, saat ve gün hesabı da yapıyor. Sen çoktan unuttun hangi günde olduğunu. Şanslı ücretli izinlilerden olunca bunun artık bir tembellik hakkı olmaktan çıktığını düşünüyorsun, ev yoruyormuş insanı, sığınak falan da değilmiş aslında. Televizyonda bir bakan virüsle ulusal düzeyde mücadele ettiğimizi söylemişti. Evde kalın halkım diye yalvarıyordu adeta. Ne menem bir bela ki sokağa çıksan dibinde bitiveriyor besbelli. Hastaneye gitmekten korkar oldun ne zamandır zaten. Öksürsen ilaçlara, nane limona sarılır oldun. Ölmekten korkuyorsun, yaşama içgüdüsü seninkisi. Tam bir Kafkaesk hikaye aslında. İçinde bir yığın dehliz. Tünelin ışığı henüz görünmedi. Balkonlarda nefes alalım, gün ışığı, D vitamini. Marquez okumaya devam etmelisin bir yandan. Biraz da benzemiyor mu coğrafyalarımız. Hülya Esrayı sevmişti. İyi kız demişti, şanslısın. Komşun sevgilini beğeniyorsa şanslı adamsın demektir. Artık sana dünya ahiret kardeşimsinin farklı bir yorumu. Kadın da gözün yok zaten. Sen sadece kahramanını yaratmak istiyorsun, bir öykün olsun istiyorsun. İç sesinin de dürüstlüğüne inanınca beni dinler oldun. Şanslıyım bu anlamda. Sonuçta kendinle daha fazla kaldın bu karantina zamanında. Ne büyük bir yük ve hatta cehennemdi senin için. Yazamıyordun artık neredeyse. İki sözcük bir araya gelse iç dökümün tatsız tutsuzluğuna dönüşüyordu. Bayağılık olarak görürdün iç döküşleri. Necla, Semra, balkonda kahkahaları eksik olman üniversiteli oğlanları duymadın bir süre. Zihinlerinde gezinsene dediğimde ne kadar da alaycı karşıladın önerimi. Yola geldin sonuçta. Hülyayı daha çok dinle o halde. Esranın bir bildiği var belki de evde köşe kapmaca oynuyorsa. Halimi işten çıkardılar muhtemelen, Nuri demlenmeye devam etsin. İmren onun kaçışına hatta. Kendi kendini yiyip bitirmekten kurtulursun böylece. Selim evlenmeyecek kızla, yıllarca oyalayacak belki Sevili. Kızın biyolojik saati yaklaşıyor. Bir çaresizlik hali onunkisi. Aynı evde iki mahkum gibi. Tam senlik bir kahraman. Kahve koymuş Esra. Sağolsun. Arada seni seviyorum, diyerek varlığını hatırlatıyorsun ona da. Balkonların tavanından sıvalar dökülüyor çoktan, mahalledeki tüm apartmanlar en az kırk yıllık. Bir de evde kalın dediler herkese. Hadi kolay gelsin hepimize. İç sesler de kaygılanır unutma. Onları da hayata bağlayan nice şey var. Yaşama içgüdüsü diyorlar buna. Ne kadar kasvetli aslında mahallen, şehrin. Hep bir facianın eşiğindeydi zaten, ölümler kol gezerdi hep. Sokaklar insanlarla doluyken bile tekinsiz gelirdi sana. Selma, yemeği çoktan tabaklara koymuş. Mutfak pencereleri ne büyük aile sırlarını açığa veriyormuş meğer. Kocası masada yemek saatini bekliyordur, hep aynı saatlerde açtır mesela. Kahramanlarınla alay etme tüm bunları kurgularken. Tamam, metnin tanrısı sen olabilirsin ama biraz da sahici olsun anlattıkların. Sen demiştin bir dostuna, öykün bir dergide yayımlandığında yazmanın püf noktasını sorduğunda Şimdi sen de korkuyorsun yazdıklarının ağlak birer drama dönüşmesinden. Karantinada balkonlarda bulduğun her hikaye değerli. Semranın oğlu ağlıyor yine, mızmız velet. Halim işten çıkarsa pişecek yemek de olmaz. Adama üç beş kuruş versinler de gidip gelmeye devam etsin işine. Hastalık kol geziyor hala sokakta. Evde kal, sağlıklı kal. Ne büyük laf. Hülya zillisi yaşına rağmen tek gram kilo almamış. Nasıl beceriyor böyle zayıf kalmayı. Kesin spor yapıyordur. Ben evlendiğimden beri kilo alıp duruyorum, sıkıntıdan yiyorum besbelli. Yemek hazır Halim, bok ye derdim de neyse kıyamıyorum ikinize de. Acımasızlaştın kahramanın ruhuna bir dedikçe. Hakkın var, Selmanın komşuları da öyle. Hepsinin hikayesi benzer. Hülyayı kıskanmasını anlıyorsun kadının. Nuriyi de kıskanıyor aslında, alkolik alkolik ama mutlu besbelli. Esra sesleniyor içerden. Yemek hazırmış. Tabakları koymalısın en azından masaya. İş bölümü vaat etmiştin kadına. Birazdan sessizlik çöker balkonlara da. Evlere çekilmeli, serinledi hava. Mayıs havası güven olmaz zaten.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl