Sonra yeniden döndüm eski ve mutsuz günlerime…
Kamyonlar geçiyordu uzun ışıklarını yüzüme doğrultarak
Bir sorgu odasındaydım sürekli… yalnız ve sinik…
Enginlik uçsuz bucaksızlığıyla dağıtmıştı o son alevden şöleni
Büyük bir kaza sonrasında yeniden yürümeye çalışırken
Koltuk değnekleri konuşuyordu ardımdan:
“Ne sağ ne de ölü…” Duyuyordum…
Başlamadan bitmiş ve yarım kalmış hikâyem
Yalnızca geceye karşı dövüştü… özvarlığını koruyan
Yeryüzünden bütün dengeleri bozarak
Aynı göğün altında olmayalım, diyordum kendime
Bulutlarda dolaşma hayalini unutup
Öylece bir masanın altında yaşıyordum
Geçmiş zamandı… bitirmek için…
Zor içip bir meleğin içinden çıkıyordum
Çünkü parlak neon ışıklarının altında gözyaşlarım
Direk dansçıları gibi hızla yere kayıyordu
Salkım salkım, üzüm üzüm
Öyleydi, geçidin dışıydı, kozmosun son deliği
Kulaklarımda uğuldayan sağduyunun tarlada bıraktığı iz
Kalbimden tüy salınımıyla gelen sesti
Uzağında, yarım, yitip giden nefesti.
Fotoğraf: Eylül Aydın Şimşek