Ana Sayfa Litera AŞKI NARINDAN, GÜLÜ HARINDAN ÖPMEK

AŞKI NARINDAN, GÜLÜ HARINDAN ÖPMEK

AŞKI NARINDAN, GÜLÜ HARINDAN ÖPMEK

Mahir Karayazı’nın Anız adlı kitabı geçtiğimiz günlerde Yitik Ülke tarafından yayınlandı. Söz’ün bile isteye etkisizleştirilmeye çalışıldığı bu dönemde, şiirin inatla direnmesine bir örnek Mahir Karayazı’nın Anız’ı. Elbette Yitik Ülke’nin de şiir yayıncılığına aynı inatla devam etmesi bir karşı atak olarak değerlendirilebilir.

Aslında gökyüzünün altında yeni bir şey yok. Anlam değişmiyor, anlam aksamıyor; görüntüler kayıyor yalnızca. Şiir de, dönem dönem hareketlenen, dönem dönem kabuğuna çekilen bütün o tartışmalardan bağımsız olarak, Aristoteles’in Poetika’sından beri, yani iki bin beş yüz yıldır bütün kodları çözülmüş bir retoriği önümüze sunuyor. Eğer şiir “güzel söz söyleme sanatı” değil de, “sözü güzel söyleme sanatı” ise, ki öyle, her şey dönüp dolaşıp “söz”de düğümleniyor.

Şiir hiçbir dönemde gerilemiyor, zayıflamıyor, dünyaya dair bir derdi olmayanların sayısı arttığında, yani insanın niteliği azaldığında, şiirin etkisi ve dönüştürücü gücü de görece olarak azalmış gibi görünebiliyor. Gerçekte söz’ün gücü azalmıyor, zaman zaman altındaki zemin kayabiliyor yalnızca.

Mahir Karayazı’nın yeni şiir kitabı Anız, söz’ün bile isteye etkisizleştirilmeye çalışıldığı bu dönemde, kendi söz’üne sahip çıkması anlamında oldukça değerli. Mesela, “her şeyde bir şey olayım istedim / denizde mavi sokakta kedi evde somya” diyen Mahir Karayazı, içsel olanla dışsal olanı aynı anda ve aynı oranda kucakladığı, söz’ün gücüne inanıp bu güce yeni anlamlar kattığı için şiiri bir adım öne çıkarmayı başarıyor. Her şeyde bir şey olma isteği, sıradan bir istek olarak ele alınamaz. Söz konusu olan “her şey”se, bu istek içinde bir iddiayı barındırıyor demektir. Zaten evden (içe kapandığımız, kendimizle baş başa kaldığımız yer; çemberin içi) sokağa (dışa açıldığımız yer; çemberin dışı), oradan da denize (doğa; çemberin ötesi, evrenin parçası) dönüyor yüzünü ve hepsinde de “bir şey” olmak istiyor. Şiirin de şairin de içe kapandığı, çoğunlukla isteklerini kendi iç dünyasıyla sınırladığı bir dönemde hedefi büyütüyor, evden sokağa, sokaktan doğaya taşmayı hedefliyor.

Öncelikle yaşamı tanımlayarak başlıyor işe. Yaşamı tanımlamaya, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir kavramdan, “aşk”tan başlıyor. “aşk balkonudur yaşamın” diyor. Peki, aşk balkonsa, yaşamın kendisi nedir? Elbette, o balkondan aşağı sarkmaktır! Aşk yaşama dahildir ama onun dışa açılan, aslında ona bağlı olan ama onun dışında kalan bölümüdür. Yaşamın çıkıntısıdır bir anlamda. Ve yaşamın bütünü, oradan aşağı sarkmaktır. Yaşam aşktır deyip geçemeyiz bu durumda; aşk yaşamın parçasıdır ama aşktan aşağı sarkmayı başarabildiğin oranda “yaşıyorum” diyebilirsin ancak. Balkona çıkmak yetmez, sarkmadığın sürece yaşam süreci tamamlanmamış demektir. Eksik yaşamaktır bu!

Anız, tutup kendi elinden, kendini ayağa kaldıran, sonra da aşk için, aşk ile kendini kendi alnından öpen bir şairin çağrısı (sadece şiire değil, yaşama çağrısı) olarak okunmalı. Bu çağrının, tekrarlanan “kendi” sözcüğünden dolayı bireysel bir çağrı olduğu sanılmasın. Koskoca bir toplumun yere kapaklandığı günümüzde, insanın kendi elinden tutup kendini ayağa kaldırmasının, bir anlamda kendini yeniden inşa etmesinin olanağı varsa eğer, bu bireysel ayağa kalkış, basbayağı toplumsal bir eylemdir.

Çocukların çocukluğunun yasaklandığı bir coğrafyadan (buradan, tam da bu noktadan) sesleniyor bize Mahir Karayazı ve söz’ün gücünü vurgularcasına, yağmuru bile “bulutun sözcükleri” olarak tanımlıyor. Yağmur bulutun sözcükleriyse eğer, doğal olarak hiçbir denizin de kıyısı yoktur. Çünkü “denizler kıyıda değil, tarihte biter.” Başka bir şiirinde de “Deniz kıyıda değil devlette bitiyor” diyor Karayazı. Tarih, kendiliğinden devletle kesişiyor. Devletlerin tarihi, bir anlamda tarihin (elbette resmi tarihin) devletlerle bağını göstermez mi zaten?

Yoksulluğumuzu Kaçıyorduk Devletten ve Yarından

Mahir Karayazı hayatı sorgularken dili de damıtıyor ve sadece güçlü dizeler kurarak değil, anlamın derinliklerine de inerek ulaşıyor şiire. İlk şiiri 2003 yılında Varlık dergisinde yayınlanıyor Karayazı’nın. İlk kitabı Beş Taş 2009’da, Anız ise 2018’de yayınlandığına göre, on beş yıla iki kitap sığdırdığını söyleyebiliriz. Acele etmiyor. Yoğun coşkudan çok yoğun duyarlığa dayalı bir şiir kuruyor, dil işçiliğine önem veriyor. Zaten “belli ki yoksulluğumuzu kaçıyorduk devletten ve yarından” diyebilmek için zamana ihtiyaç vardır. Yoksulluğu devletten kaçırmak bu coğrafyanın kaderidir belki. Ama bir insanın yoksulluğunu yarından kaçırdığını fark etmesi, süreci iyi okumasıyla, doğru değerlendirmesiyle mümkün olabilir ancak. “belli ki ölüm, tanrının yalnız kalma korkusu” demek ise bir tür bilgelik gerektirir. Evet, ölüm varsa, bunun bir tek gerekçesi olabilir: Tanrının yalnız kalma korkusu!

Mahir Karayazı’nın Mercan Dede’ye ithaf ettiği “Yoldan” adlı şiir, hayatın gizine ulaşmış birinin kurduğu kısa ama vurucu dizeler barındırıyor. İnsana yapılan çağrı, Mevlana’nın “Gel, ne olursan ol gel” çağrısını hem içeriyor, hem onu derinleştiriyor, yaygınlaştırıyor: “’kazanmak’ denilen esirlikten kurtul, gel…”, “’kimlik’ denilen perdeni kaldır, gel…”, “’nefret’ denilen zihnindeki zifti kaz / aklının toprağında kendi çiçeklerini yetiştir; gel…”

Kitabın son şiiri olan Bâtın’ın, bundan sonra Mahir Karayazı’nın Anız’da küçük dokundurmalar halinde yaptığı tanrı sorgulamasına yoğunlaşacağının bir göstergesi olduğunu düşünüyorum. Kendine yeni bir yol açıyor Karayazı. Kutsal kitapların dilini, sadece dilini değil, insanı yanıltan yanını tersine çeviren bir söylem geliştireceğini gösteriyor bu şiir. “biz ki / sizi eşsizliğinizi anlayasınız diye tek ve yalnız / bir olasınız diye ayrı ve farklı yarattık” dizeleri, suya eğilen, ama orada tanrının aksini değil “aksi”ni gören bir anlayışı muştuluyor bize. Mahir Karayazı’nın bir sonraki kitabı için dokuz yıl daha beklemeyeceğini ve mistik dili tersine çeviren, sorgulayan bir anlayışla, kısa süre sonra yeniden karşımıza çıkacağını sanıyorum. Çünkü bu kısa şiirdeki dizelerin barındırdığı anlam yükü, yoğun bir birikimin oluştuğunun ve her an açığa çıkabileceğinin habercisi.

Kapak: David Hockney

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl