Yakın zamanlarda ¨Diplomasi Dedikleri¨ başlıklı bir anı kitabıyla kendinden bahsettiren uzun yıllar boyu Hariciye’de görev yapmış emekli diplomat Şefik Onat’ın, Türkiye topraklarında, bilhassa İstanbul’da harareti yükselmiş casusluk hikâyelerine duyduğu ilgiden olacak, bu kez bir casus romanı yayınlandı.

Biz, Şefik Onat’ı daha öncesinde ¨Abdül ve Hamit¨ başlıklı tarihî-dönem romanıyla ve ayrıca ¨Türkiye’nin Sefireleri Anlatıyor¨ başlıklı bir çalışmasından tanıyoruz.

Onat’ı tiyatro dünyasından, TRT’de yayınlanmış elliden fazla radyo oyunu, Şehir Tiyatrolarında sahnelenmiş aralarında¨ Hüzünlü Bir Komedi¨ gibi ünlü pek çok sahne yapıtından da bilmekteyiz; gazete ve dergi yazıları bunlara ilavedir.

Onat’ın diplomasi hatıratından hatırladığımız kadarıyla elçilik, sefaret hayatı, diplomatlık bir bakıma casusluğun devletler arasında kabul gören biçimidir.

O nedenle her diplomatın biraz da casus olduğunu düşünmek pek yabana atılmamalı; Şefik Onat Beyi bundan tenzih ederiz ama aklımıza takılmıyor da değil.

Onat’ın yeni belgesel romanıyla Türkçede pek olmayan casusluk kitaplığına bir temel eser konulduğunu söylemek de pek mümkün…

Zira, Türk edebiyatında, hele tarih yayıncılığında casusluk eserlerine rast gelmesi zor.

1887 doğumlu, mükemmel İngilizcesi nedeniyle müstear adı İngiliz Kemal olan Türk casusu Ahmet Esat Bey’den başka bizim James Bond’umuz eksiktir.

Bu boşluğu, Türk yayıncılığının efsane ismi Varlık Yayınları’ndan çıkan kitabıyla emekli büyükelçi, diplomat Şefik Onat doldurdu.

¨Casuslar İni-İstanbul¨ başlıklı belgesel romanına girişte casusluğu tanımlayan alıntılarıyla, âdeta, gizli kapaklı aksataları çok olan ve hatta bütün gizemli yanına karşın bir parça da kirli bir iş gibi görünen bu ¨mesleğe¨ dair gerçeklikle okurunu, daha baştan, peşin peşin buluşturuyor:

“Haber almanın etkin kaynaklarından biri olan casusluk, varlığını korumanın işlevlerindendir. Dünyanın en eski ikinci mesleği casusluktur…”

Adlı adınca söylersek Casusluk olan bu ikinci mesleğin önünde gelen birincisinin ne olduğu, malumdur; geçelim…

¨Casuslar İni¨, İstanbul’da yaşanmış fakat kurgusallıkla bezeli gerçek bir olayın aktarımıyla başlar.

Beyoğlu’nun Avrupaî Pera Palas Oteli 1941 yılının 11 Mart günü bombalı bir saldırıyla temelinden sarsılır ve Türkiye’nin terör tarihine adını yazdırır: Ahşap asansörün çöküp cam kubbenin de parçalanmasına, girişin ve lobinin tabanından aşağıdaki kilere kadar koskoca bir delik açılmasına neden olan muazzam patlamada 7 kişi de hayatını kaybeder; onlarca yaralı hastanelere zar zor yetiştirilir.

Patlamada şans eseri hayatı kurtulanlardan biri bu yarı belgesel romanın kahramanı Kenan’dır; Kenan Rahmi Bey…

Gazi Mustafa Kemal’in 1928 yılındaki talimatıyla oluşturulmuş Türk İstihbaratının Altın Çocukları adıyla bilinen otuz kişilik, birbirlerini hiçbir zaman tanımamış ve tanımayacak özel bir istihbarat grubunun üyesidir, Kenan… Bu seçkin istihbaratçıların varlığından ancak devletin belli sayıda görevlisi haberdardır. Altın Çocuklar’ın her biri çok özel eğitim edinmek üzere Batı Avrupa ülkelerine gönderilir; özel harekâtlar dahil olmak üzere hem istihbaratta hem de Türk Dışişlerinde görev alırlar. Sınırsız harcama yetkisine haiz bulunan, casus-istihbaratçı-diplomat bu gençler, bir bakıma Türk 007’leridir.

Kenan’ın kıl payı kurtulduğu o büyük patlama, II.Dünya Savaşında Sofya’da kapatılan İngiliz Büyükelçiliği mensuplarından altmış kişilik bir kafilenin Bulgaristan’dan İstanbul’a gönderildiği ve otellere yerleştirildiği gün olur. Bomba, hâlen faili tam olarak bilinmese de muhtemelen Almanlar tarafından yahut onlara hizmet eden Bulgar Gizli Servisince yolcuların valizleri arasına konulmuştur.

Kenan ve İstanbul’daki amiri, tuhaf ama sevimli lakabıyla tanıdığımız ¨Biber Müdür¨ tarafından başlatılan soruşturma, yakışıklı roman kahramanımızın çabalarıyla, elçiliklere kadar uzanır.  Britanya Elçiliğinde, İstanbul’a Sofya’dan gelmiş İngiliz Elçi Sör George Reed ile 21 yaşındaki İngiliz güzeli kızı Heather ile tanışması da bu vesile olacaktır.

¨Love at first sight!¨ (İlk görüşte aşk) yine Eros’un oklarıyla kalplerinden vurulan Heather ve Kenan’ı ziyaret eder; ikisi kör kütük birbirlerine âşık olacaktır; sonrası iyilik güzelliktir işte

Sofya’dayken İngiliz Elçiliğinin basın işlerini takip eden Heather’a, Kenan, bu ismin Türkçedeki karşılığı olan Funda adını verir; ilişki bu ilgiyle başlayacak, sonra Kenan’ın Beyoğlu’ndaki Nur-u Ziya Sokakta manzarası tamam apartman dairesinde uzun sevişmelerle devam edecektir. Belgeselci ve edebiyatçı Şefik Onat tadında bıraktığı erotizmle, casus romanına meraklı okuruna Kenan’la Funda’nın sıcak nefesleri arasında akıp giden cümlelerini soluk soluğa okutmayı beceriyor.

II.Dünya Savaşında, o berbat harala gürüle zamanların 1942’sinde, Amerikan-Hollywood yapımı olarak çekilmiş, Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın başrollerini oynayarak sinema tarihine bir imza koydukları meşhur ¨Casablanca¨ filmini aratmayacak sahneleriyle ¨Casuslar İni¨,  İstanbul’da,¨Cihan Harbinin¨ bütün taraflarına hizmet gören ajanların, muhbir ve kaçakların, savaş suçluları ve mağdurlarının bir resmî geçidi gibi sayfalar boyunca akıp gidiyor.

Yakın tarih, diplomasi, casusluk, askerî tarihçe ve uluslararası hukuka dair yerli yerinde ve tadında sunulmuş, dönem romancılığının belgesel gölgesindeki bu yapıtın çok katmanlı hikâyesini ağız tadıyla okuyup tamamlayacak okurun, ¨E peki sonunda, Kenan’la Heather (Funda) bir yastıkta kocamaya karar verdiler mi? ¨ sorusuna cevabı bulmak üzere, kaynakçaları ve romandaki bilgilerin sonrasını aktardığı 399 sayfanın üç yüz yetmişincisine gelmesi gerekir:

Âşıklarımızı el ele, kucak kucağa Eminönü’nden Adalara kalkan Ülev Vapurunda buluruz; baltabaş burunlu gemi suları yararak Burgazada’ya doğru seyretmektedir.

Kenan, âşığı olduğu Funda’ya, bir gün evvel Sait Faik’in ünlü ¨Şimdi sevişme vakti¨ şiirini okumuştur ya, bütün sözünü tutan âşıklar gibi onu ünlü hikâyecimizin yaşadığı adayı ziyarete götürecektir.

Aşk biraz da âşığına casus kesilmektir…

Aşkın bundan iyisi de can sağlığıdır!

 

 

¨Casuslar İni-İstanbul¨

Şefik Onat,

Varlık Yayınları,

2023 Ocak,

399 Sayfa

 

TEILEN
Önceki İçerikMardin 1915: Yves Ternon’un aynı adlı kitabına farklı bir bakış
Sonraki İçerikARİSTOTELES VE PLATON’DA MİMESİS
Mahmut Şenol
1958 yılı, İstanbul doğumludur. Üniversite yıllarında, 1978’de, Cumhuriyet gazetesinde gazetecilik mesleğine başladı. Yedek subay olarak tamamladığı askerlik görevi sonrasında bir süre serbest ticari faaliyette bulundu, ardından 1998’de ABD’ye ailece göç etti. CBC-TV kanalının Indiana Eyaletindeki haber dairesinde çalıştı ve bu arada, Purdue Üniversitesi’nden almakta olduğu siyasal bilgiler üzerine non-credit doktora derslerine devam etti. Şenol, Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesinde lisans eğitimden sonra, İstanbul Üniversitesi SBF’de yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamlamıştır. 2010 yılında Kanada’ya taşınan M.Şenol’un yaşamı, 2016’dan beri, bu ülkeyle Türkiye-İstanbul arasında geçmektedir. 2008-2009 yıllarında Kadir Has Üniversite’sinde üç sömestir boyunca sosyal bilimler/iletişim kuramları üzerine dersler veren M.Şenol’un yedisi roman olmak üzere basılı 12 kitabı bulunmaktadır; Türkiye’nin Altın Kitaplar, Papirüs, Alfa, Ayrıntı gibi seçkin yayınevlerince basılıp yayınlanmıştır. Uluslararası Pen Yazarlar Birliği üyesidir. Serbest olarak hâlen yazılarıyla Cumhuriyet’te gazeteciliğe devam etmektedir; edebiyat, siyasal bilim ve kültür dergilerinde pek çok sayıda makalesi yer almıştır.