Ana Sayfa Genel Aslıhan Çiftgül ile “Mucize” üzerine

Aslıhan Çiftgül ile “Mucize” üzerine

Aslıhan Çiftgül ile “Mucize” üzerine

Paris Louvre Müzesi’n de “Mucize”

 

Ressam Aslıhan Çiftgül, 21-23 Ekim 2022 tarihlerinde Paris’teki Louvre Müzesi’nde (CarrouselDuLouvre) 30. Edisyonu düzenlenen ve 40 farklı ülkeden toplamda 5500 uluslararası sanatçının yer aldığı ART Shopping-PARİS fuarında “Mucize/Miracle” isimli tablosuyla sanat izleyicilerinin yoğun ilgisini kazandı. Ressamın Louvre Müzesi’ne uzanan sanat serüveni hakkında yaptığımız sohbetimizi keyifle okuyabilirsiniz.

 

Günsu Saraçoğlu: Akademik kariyeri olan bir ressamsınız. Bize kısaca
kendinizden ve sanatla yolunuzun nasıl kesiştiğinden bahseder misiniz?

 

Aslıhan Çiftgül: 1975 yılında Bursa’da doğdum. Orta ve lise eğitimimi Türkiye’nin
Tırtıllı kuruş olarak bilinen ilk parasını çizmiş, resim öğretmeni merhum Mehmet
İhsan Çizakça’nın kurduğu Özel İhsan Çizakça Koleji’nde tamamladım. Lisans ve yüksek lisans eğitimimi Uludağ Üniversitesi İngiliz Dili Eğitimi Ana Bilim Dalı’nda
aldıktan sonra, aynı kurumda 22 yıl öğretim görevlisi olarak meslek hayatımı
sürdürdüm. Nisan 2021’de görevimden ayrıldım. Resim hayatımda her zaman vardı. 25 yılı aşkın bir süredir yağlı boya resim yapıyorum. Filiz Mekik atölyesinde başladığım eğitimlere farklı aralıklarla devam ettim. Aslında ilk denemem iki karakalem çalışmasıyla başladı. Bir fotoğrafçılık dergisinde gördüğüm iki kadın fotoğrafını karakalem çizmiştim. Bunu görünce bayağı cesaretlendim ve neden yağlı boya çalışmayayım diye düşünerek başladım.
Yıllarca üniversitedeki yoğun görevimden ötürü çok fazla eser çıkaramadım tabi. Ama
işimden ayrılmamla beraber çok sevdiğim sanata artık daha fazla vakit ayırabileceğime karar verdim. Şimdi yoğun bir şekilde yurtiçi ve yurtdışı sergi ve fuarlara katılıyorum.

G.S.: Resimleriniz çoğunlukla yağlı boya portrelerin ağırlıkta olduğu
kompozisyonlardan oluşuyor. Neden portre üzerinde yoğunlaşmayı tercih
ettiniz?

 

A.Ç.: Evet, portre çalışmayı özellikle çok seviyorum. Sanırım bunun mesleğimle ve
kişiliğimle ilgisi var. Bana göre her insan yüzü ayrı bir hayat hikayesi… Yüzler,
farklı bir kültürü, yaşam mücadelesini, yaşanmışlıkların izlerini biriktiren duyguları
ifade ediyor. Belki buradaki anahtar kelime “DUYGU”. Her çalıştığım eser beni heyecanlandırıyor ve duygu düzeyinde bana bir şey geçiyor sanki. İçine giriyorum o yüzün, o gözlerin, o zihnin. Yaşanmışlıkları bana nüfuz ediyor sanki. Mesela; bu bazen “Struggle” adlı tablomda yorgunluktan yıkılmak üzere olmasına rağmen ayakta duran bir atta da olabiliyor. Nedense, ben yaptığım resimden izleyiciye bana olduğu gibi bir duygu geçsin istiyorum. Gecenin bir saatinde gaz lambası ışığında bu yaşlı kadın ne okuyor diyorsa insan, o zaman mutlu oluyorum.

G.S.: Peki, çalışmalarınızın yaratım süreci nasıl ilerliyor ?


A.Ç.: 
Öncelikle çalışacağım resmin kompozisyonuna karar vermekle başlıyor
serüvenim. Bana göre işin en kritik kısmını kompozisyona karar vermem oluşturuyor. Figüre karar verdikten ve tuvale aktardıktan sonra, ilk olarak yap-boz çözer gibi doğru renkleri yerleştiriyorum. Sanırım, işin en yorucu kısmı da burası benim için. İlk kat tamamen kuruduktan sonra, ikinci katta her şey şekillenmeye başlayıp net, temiz bir sunum elde ettikçe inanılmaz keyifli hale geliyor. Tam olarak içime sinene kadar üç kat, beş kat çalışabiliyorum. Benim için çalışmalarımın en heyecan verici seviyesi, en son aşama ışık ve detaylar kısmı. Detaylar benim için çok önemlidir. Çünkü en ufak bir fırça darbesi ile bazen ifade tamamen farklılaşabiliyor. Bu aşamada nefes almadan çalıştığım anlar oluyor diyebilirim. :))

 

 

G.S.: Farklı malzemeler ile de çalıştığınızı biliyoruz ama sergilerde yağlı boya
resimleriniz hep ön plana çıkıyor?

 

A.Ç.: Yağlı boyadan asla vazgeçemiyorum. Zaman zaman akrilik çalışmam
doğrultusunda yönlendirildim aslında ama ben bir türlü sevemedim akriliği. Kuru
pastel, guaj denemelerim oldu, her seferinde yağlı boyaya döndüğümde kendimi çok
mutlu hissettim. Her materyalin, tekniğin olumlu ve olumsuz yönleri tartışılır elbette
ya da konuya göre farklı teknikler uygulayabiliyorum ama yağlı boyadan asla
vazgeçemem. Realist ve detay çalıştığım için belki de renk geçişlerini, tonlama ve
efektleri çok daha rahat verebiliyorum yağlı boya tekniğiyle. Biraz ağır işleyen bir süreç ama
ortaya çıkan eser unique bir çalışma oluyor o zaman bana göre.

 

G.S.: Sadece “Mucize/Miracle” diyerek sözü size bıraksam? 

 

A.Ç.: İşte bu soru beni çok heyecanlandırdı! 2007 yılından beri yılda iki kez
düzenlenen dünyanın en önemli müzelerinden olan Paris’teki Louvre Müzesi’nde
(Carrousel Du Louvre), “Mucize/Miracle” adlı eserimle yer alıyorum. Bu fuar çağdaş
sanata, özgün eserlere rahat ve kolay bir erişim sunmasından ötürü uluslararası
sanatseverlerin yakından takip ettiği bir platformdur. Benim eserimde; 21-23 Ekim
2022 tarihleri arasında gerçekleştirilen 30. Edisyona kabul edildi.

 

G.S.: Türk kadın ressam olarak bu önemli fuarda yer alan eseriniz hakkında
neler söylemek istersiniz ?

 

A.Ç.: Eserimin manifestosu dünyadaki en yaygın üç din, dört kutsal kitabın ortak noktasından yola çıkıyor: “Hepimiz Tanrı’ya inanırız ve bütün mucizelerin yalnızca o eşsiz Yaradandan geldiğine…“ (In God we all trust and believe that the miraclesare providential,
stemming merely from that one unique divine Creator)

“Mucize”, benim resimlerimle olan bağımı çok iyi yansıttığını düşündüğüm çalışmalarımdan biri. Dünyanın en önemli müzesinde düzenlenen bir fuara kabul edilmesi beni çok duygulandırdı ve heyecanlandırdı. Gururla ülkemi temsil etmek için çalışmaya devam edeceğim. “Mucize” ile artık harika bir motivasyona sahibim.

G.S.: Mucize sergiden önce ses getirdi. Fuarın oluşum sürecinden haberdar olan
çevreler konuya hakim. Bu süreci sizden detaylı bir şekilde öğrenmek isteriz?

A.Ç.: “Mucize” yine tuval üzeri yağlı boya tekniğiyle çalıştığım bir resmimdir. Yüzyıllar
boyu değişmediği kabul edilen dört kutsal kitabın temsil ettiği üç semavi dinin aynı kompozisyonda yorumlanması ve sergilenmesi nedeniyle henüz sergilenmeden ses getirdi. Louvre Müzesi Eser Seçim Komisyon’u tarafından yapılan titiz ve detaylı bir ön çalışmadan sonra, Fransa’nın laik bir ülke olduğu vurgusu ile fuara katılımı kabul edildi. Sergilenmeden bu denli tartışılan eser olarak dikkat çekti.

 

 

G.S.: Paris’teki Louvre Müzesi’ndeki (Carrousel DuLouvre) fuardan yeni döndünüz. Bize oradaki atmosferi nasıl değerlendirdiğinizi anlatabilir misiniz?

 

Tek kelimeyle muhteşemdi! Hala etkisinden çıkamadığını söyleyebilirim. Fuarın üst düzey olacağını tahmin ediyordum ama açıkçası bu derece muazzam bir kalabalık beklemiyordum. Sanatseverler bir saat öncesinden ucu bucağı gözükmeyen kuyruklar oluşturdular. Kapı açılıp o insan seli içeri akarken neredeyse izdiham yaşandı diyebilirim. Sesler yükseldi, ilerleyen dakikalarda iki kişinin fenalaştığı haberini aldık. Ben, sanatın dünyadaki başkenti olan bu şehirde tüm  etkinliklerde açılışların bu denli yoğun olabileceğini düşünmüştüm o an, fakat ikinci gün tekrar ziyarete gelen Parisli bir koleksiyoner hanım dehşete düşmüş bir tavırla “ Dünkü açılış neydi öyle, ben hiç böyle bir şey görmedim! “ diyerek şaşkınlığını ifade edince, duyduklarıma inanamadım.

 

40 farklı ülkeden 5500 sanatçının katıldığı fuarda sergilenen eserlerin farklılığı, çeşitliliği ve başarısı da bambaşkaydı gerçekten. Çok özgün ve dikkat çekici çalışmalar vardı. İkinci gün halka açıldıktan sonra da yoğunluk azalmadı. Eserler kadar ziyaretçilerin de kalitesi inanılmazdı. Ömrüm boyunca unutamayacağım bir fuar oldu benim için. Öyle bir duygu yoğunluğu yaşadım ki, sanki o muazzam insan seli yüreğime, ruhumun derinliklerine aktı… “Mucize” o gün beni benden alarak, zamanın sonsuz döngüsüne doğru yeryüzünden koparıp kat kat göklere çıkardı.

Bu noktada, tüm bu duyguları yaşamama sebep olan çok sevgili ve saygıdeğer küratörüm Armand Berberian’a,  bana bu fırsatı verdiği, başından beri bana inandığı ve süreç içerisindeki katkı ve emekleri için şükranlarımı sunmadan geçemeyeceğim. Kendilerine minnettarım…

G.S.: Önümüzdeki dönemler için yeni projeleriniz var mı ?


A.Ç.:
Elbette… Kasım ayı içerisinde, Atamızın doğduğu şehir olduğu için özellikle beni çok heyecanlandıran Yunanistan’ın Selanik şehrinde uluslararası bir fuara katılacağım. Sonrasında da 2023 yılı için görüşmeleri tamamlanan,  yine çok ses getireceğine inandığım projeler bekliyor. Bunların yanı sıra, çok çok özel bir proje daha gündemimizde. Geçtiğimiz günlerde Atina’da tanıştığım İsrail asıllı bir sanatçı dostumla  ortaklaşa bir proje başlattık. Çok ilginç bir esere birlikte imza atacağımız, çok değerli bir çalışma. Öyle ki, bu projenin iki ülke insanları arasında barış ve dostluk adına köprü oluşturacak bir başlangıç olmasını diliyorum.

 

Hayatımın her döneminde, yurtdışında katıldığım organizasyon, etkinlik ve projelerde ülkemizi en güzel şekilde temsil etmeye çalıştım. Bundan sonra sanatla da var olmayı, uluslararası düzeyde güzel şeyler yapmayı hayal ediyorum. Çünkü biliyorum ki; sanat özünde insan demek. Artık insanlar güzelliklerle buluşmak istiyorlar. Sanatın birleştirici gücünü, insanların barış içinde yaşaması için kullanmak istiyorum. Benim de sanatçı kimliğimle bir nebze katkım olabilirse buna, ne mutlu bana.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl