Neden Asya Sineması?” ya da “Asya Sineması neden önemli?” gibi bir soruyla karşılaştığımızda şunları söyleyebiliriz: Asya ekonomik ve siyasal olarak yükselirken, filmler başta olmak üzere Asya kültür ürünleri küresel ölçekte daha fazla görünür oluyor. Eskiden küreselleşme, Batılılaşma ya da Amerikanlaşma’yla eşdeğer durumdaydı. Şimdi bu değişiyor: Sözgelimi, fiziksel altyapı projeleriyle ve kültürel üretimlerle Çin tipi bir küreselleşme geliyor. Güney Kore kültürel ürünleri bir dalga niteliği kazandı; yerkürede çok hayran topladı. Hint sineması özellikle Amir Khan’ın etkisiyle ilgi uyandırmaya devam ediyor. Japon sineması ise, bir yandan kurmaca yapıtlar bir yandan da animeler ile büyük ilgi çekmekte. Asya’da 31 ülke var. Bu ülkelerin her birinin sinemasında dikkate değer, yazmaya değer yapımlar var. İşte bunun için Asya sineması…

Kültürel ve Coğrafi Olarak Asya

Asya sineması ifadesinin iki kullanımına dikkat çekelim: Kimilerine göre, Asya sineması, coğrafi olarak Doğu, Güneydoğu ve Güney Asya sinemasına karşılık gelir. Kimileri ise, egemenlerce ‘Ortadoğu’ olarak adlandırılan Güneybatı Asya’yı da bu tarife eklerler. Böylelikle, örneğin Arap sineması, Asya sineması tarifince içerilir ya da içerilmez. Zorluğun bir bölümü de, Arap sinemasının yalnızca Asya’da değil, özellikle Mısır örneğinde görüldüğü gibi Afrika’da da var olması. Biz yine de, geniş bir Asya sineması tarifinden yanayız; Arap sinemasına kapımız açık… Aynı biçimde Rusya’nın Asya bölgelerinin sineması da kavramsal sorun yaratmaktadır; çünkü bu topraklarda kendine özgü bir Asya sineması değil Rus/Avrupa sineması gelişti. Yine de biz kapsamı kültürel değil coğrafi olarak tanımlama yanlısıyız. Hong Kong sinemasının konumu da, benzer bir tartışma noktası.

Sessiz Sinemayla Başlayarak

Sessiz sinemayla başlayan sinema tarihinde, ilk Asya filmleri 1890’ların sonlarında Japonya’da ve Hindistan’da çekiliyor. Sesli fimler, Asya’da 1930’larda başlıyor. Japonya’da, Sovyetlerdeki sinema akımlarıyla koşut olarak ‘sol eğilimli’ olarak adlandırılan filmler çekiliyor. Bu filmler, Japonya’nın yayılmacı-militarist siyasalarının uygulamaya girmesiyle birlikte sansüre uğrayarak sönümleniyor.

Kurosawa Farkı

2. Paylaşım Savaşı sonrasından 1960’lara dek Altın Çağ’ını yaşadığı ileri sürülen Asya sinemasında, Akira Kurosawa adı öne çıkıyor. Rashomon (1950), Yedi Samuray (1954), ‘Gizli Kale’ gibi Kurosawa filmleri not edilebilir. Raj Kapoor’un ‘Awaara’si de (1951) yine bu dönemde ortaya çıkıyor. Özellikle etkili olan Yedi Samuray, Hollywood’da da Bollywood’da da yeni yapımları üretilecek kadar başarılı oluyor. Rashomon’un da yeniden yapımları söz konusu oluyor. Hatta -aynı olayı farklı bakış açılarından anlatmak anlamında- Rashomon etkisi olarak adlandırılan bir akım çıkıyor. ‘Olağan Şüpheliler’ ve ‘Kahraman’ (Hero) gibi filmlerde bu etkiyi görüyoruz. ‘Gizli Kale’ ise ‘Yıldız Savaşları’ serisine esin kaynağı olacaktır.

Satyajit Ray’den İleriye

Hint sinemasında Asya sinemasının Altın Çağ’ında yılda 200 film yapılıyor. Parlayan yıldız, Satyajit Ray’dir. Ray, Japon sinemasından İran sinemasına, Fransız sinemasından Amerikan sinemasına çok sayıda yönetmeni etkileyecektir. Ray, ticari sinemaya karşı toplumcu gerçekçi bir akım olan ‘Paralel Sinema’ya da öncülük edecektir. 70’lerle birlikte eleştirel akımlar düşüşe geçerken, Hint ticari sineması yükselir. Bu dönem, çeşitli türlerin bir arada olması (örneğin güldürü ve gerilim) anlamına gelen masala filmleri dönemidir.

Bruce Lee ve Jackie Chen

Çin sinemasında devrimden (1949) hemen önce bir hareketlenme görürüz. Gelmiş geçmiş en iyi Çin filmi (ya da filmlerinden) sayılan ‘Spring in a Small Town’ bu dönemde çekilir. Çin sineması gecikmeli başlasa da açığını sonradan hızla kapatacaktır. 1970’lerle birlikte ise, Bruce Lee Asya sinemasına Hong Kong’dan damgasını vuracaktır. Onu Jackie Chen izler. Tayvan sineması da yükselişe geçer.

Çin’in 6. Kuşak Yönetmenleri

Çin sinemasında 1990’lar sonrası film çekenler genelde 6. Kuşak yönetmenler olarak adlandırılıyor. Bunlar, çıkışlarında perdeye Çin’in ötekilerini (hırsızlar, punklar, işçiler vb.) yansıtıyorlar. Buna 3 örnek, ‘Beijing Bastards’ (yön. Zhang Yuan, 1993), Xiao Wu (yön. Jia Zhangke, 1997) ve Blind Shaft (yön. Li Yang, 2003). Bir diğer yapım, yine Jia Zhangke’nin profesyonel oyuncu oynatmadığı ‘Still Life’ filmi (2006). Film, bizi 3 Boğaz Barajı’nın yapımıyla sular altında kalacak köylere götürürken, aklımıza ister istemez Hasankeyf geliyor.

Dönem filmlerinden çoğunda Çin’in kapitalizme yönelmesinin zararları konu ediliyor. 6. Kuşağı temsil eden Wang Xiaoshuai’nin (The Days, Beijing Bicycle, So Long, My Son), Zhang Yuan’ın (Beijing Bastards, East Palace West Palace), Jia Zhangke’nin (Xiao Wu, Unknown Pleasures, Platform, The World, A Touch of Sin, Mountains May Depart, Ash is Purest White), He Jianjun’un (Postman) ve Lou Ye’nin (Suzhou River, Summer Palace) filmleri not edilesi.

Dünyayı Kurtarmak

Yeni dönem Çin sineması ise yukarıdaki satırlarda bahsettiğimiz Çin tipi küreselleşmenin yansımasıdır. Kurmaca yapıtlardan büyük bütçeli aksiyon yapımlarına kadar birçok türde hem teknolojik yeterlilik hem de içerik olarak Hollywood’a veya Amerikan küreselleşmesine karşı hızlı ve agresif bir şekilde büyümeye devam ediyor. Dünya bir kez de Çinliler tarafından kurtarılıyor. ‘Savaşçı Kurt’ filminde olduğu gibi, Çinli Rambolar ortalığı kasıp kavuruyor.

Önceki Kuşak

Yeri gelmişken, sosyalizm döneminde yetişmiş önceki kuşak yönetmenleri ve filmlerini de analım: Bu filmler çoğunlukla ya açıkça tarihsel yapımlardır ya da Çin geleneklerinden esinlenmişlerdir. Chen Kaige ve Zhang Yimou’nun filmleri, 5. Kuşak örnekleri: King of the Children (1987), Ju Dou (1989), Raise the Red Lantern (1991) and Farewell My Concubine (1993) ilk akla gelen örnekler. Kuşağın başlangıcı ise, Zhang Junzhao’nun One and Eight (1983) and Chen Kaige’nin Yellow Earth (1984) filmleri olarak gösteriliyor.

Hint Sinemasının 3 Hanı

Hint sinemasına gelirsek, ülkede 3 Han bütün sinema endüstrisini tekeline almış durumda: Aamir Khan, Shah Rukh Khan, and Salman Khan. Üçü de 1965 doğumlu olan 3 Han, bir soy bağları olmasa da aynı soyadını taşıyorlar; aynı etnik kökenden (Paştun) geliyorlar. Shah Rukh Khan, dünyanın en zengin üç oyuncusundan biri; Aamir Khan dünyanın en yüksek kazançlı oyuncularından; Salman Khan, en yüksek ücret alan ‘ünlü’. Bu kadar para, şan ve şöhretten Aamir Khan’ınki gibi nitelikli filmlerin çıkması şaşırtıyor. Dünyada en çok tanınan Hintlilerden olan üçlü, son 30 yıldır Bollywood’u egemenlikleri altına almış durumda.

Parasite sonrası Kore

2020 yılında aldığı Oscar ödülleriyle yönetmenliğini Boong Joon Ho’nun yaptığı ‘Parasite’ gözlerin bu ülkeye daha dikkatli çevrilmesine neden oldu. Kore sineması Kim Ki Duk, Park Chan Wook gibi isimlerle zaten anılırken dünya sinemasındaki görünürlüğü daha da arttı. 2013 yapımı ‘Miracle in Cell No 7’ ülkemizde de ‘7. Koğuştaki Mucize’ adıyla 2019 yılı uyarlamasıyla büyük ilgi çekti.

Doğudan Batıya Bakış

Gelişen teknolojiyle daha da ulaşabilir olan Asya sineması Batı’dan baktığımız üzere sadece vurdu kırdı, müzikal, kültürel filmlerin ötesinde olduğunu anlatılarıyla da gösteriyor. Örneğin, Filipinli yönetmen Lav Diaz’ın bir ‘Suç ve Ceza’ yorumu olan 2013 yapımı ‘Norte: The End of the History’ filmi, Asya için kafamızda oluşturduğumuz kalıpları doğudan bir batı hikayesi anlatarak sorgulatıyor.

Bundan sonraki yazılarda çeşitli ülkelerden Asya filmini değerlendireceğiz. İyi okumalar dileriz.

ulasbasar@gmail.com ve burakkerem@gmail.com