Dini duygular ve kutsal öne sürülerek düşünce ve ifade özgürlüğü kısıtlanabilir mi? Düşünce ve ifadenin bir sınırı olmalı mı? Bu soruları son dönemde medyaya yansıyan iki olay üzerinden tartışmak istiyorum. İlk olay, Gülşen Bayraktar’ın imam hatiplilerle ilgili hiç doğru bulmadığım sözleri diğeri de Musa Eroğlu’nun Hz. Ali ve Alevi dedeleri hakkındaki kabul edilemez sözleri. Şimdi...
Son Yazılar:
Korku komedisi “The Menu” gurmece züppeliği irdeliyor
DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINIYLA AİLE
An Olarak Sahne, Hafıza Olarak Sinema: İki Aracın Ayrışan Estetiği
Masalların ve rüyaların yönetmeni: Leos Carax
Resim sanatının sokak çocuğu Rulez Duande Galeri’de
VEYSEL BATMAZ YOUTUBE KANALINDA ARİF DİRLİK’İ ANLATIYOR…
Kum Saatleri (Öykü)
ŞİİRDEN TABLOYA YANSIYAN “SİS”Lİ BİR BAKIŞ
İsla-Rokoko: Bir Çöküş Estetiği
Paul Tillich: Kategorilerin Ötesinde Bir Adam
Sineklerin Tanrısı: Güç Mücadelesinin ve Medeniyetin Kırılganlığının Alegorisi
Peki Amerika’daki Madun Konuşabilir mi? Kurtlarla Dans Filmi Üzerine Notlar
DÜNYA İŞÇİLERİNİN GENERALİ FRİEDRİCH ENGELS
Hepimiz o yırtıktan düşüverdik Yeraltı’na!
Abbas Kairostami: İslam Cumhuriyeti’nin Caudine Çatalları Altında Bir Kaleydoskop
Bir Parasız Yatılının Kuşatması
ARTANKARA 2024 ULUSLARASI ÇAĞDAŞ SANAT FUARI: BİR ELEŞTİRİ
Dil ve Kültürün Ayrılmazlığı: Speak No Evil
Bir “Yabancı”nın Sosyal İntiharı
Yazar: $ s (Cem Kertiş)
VİRÜS OLMAYI SEÇEN İNSAN
Ünlü düşünür J. Paul Sartre çağımız insanı yaşamının çoğunlukla gaflet (mauvaise foi) içinde geçtiğini söyler. Gaflet içindeki insanın trajedisini çarpıcı örneklerle anlatır. Fransızcası mauvaise foi olan bu kavramı dilimize iki şekilde çevirebiliriz: Kötü inanç ya da kötü niyet. Ben, gaflet(aymazlık) kelimesinin bu kavramı çok daha iyi karşıladığını düşünüyorum. Şimdi Sartre’ın ne demek istediğini kendimce açıklamaya...
LABİRENT: HİKÂYELER ve GÖLGELER
İnsan geçmişinden zor da olsa kurtulabilir, ama geleceğinden kurtulamaz. Peki, intihar nedir? Geçmişten ve gelecekten kurtulmanın kesin çözümü mü? Ya da Freud’un söylediği gibi benliğin üst benlikten intikam alması mı? Hiç kimseye ya da hiçbir şeye kızmadan, intikam almadan ölmeyi seçebilir mi insan? Neden ölmek istiyorsun? Hiçbir nedeni yok, ne bu hayattan sıkıldım ne de...
ÖLÜME SEVİNMEK
İran’da düşen uçağın ardından hayatını kaybeden gencecik insanlar ve bu olayın ardından oh olsun diyen başka insanlar! Ölenlerin ardından üzüntüsünü dile getiren gazetecilere ya da tanınmış kişilere sosyal medya üzerinden saldıran yüz binlerce insan! Evet, ölen de insan, ölüme sevinen de… Ne garip değil mi? Ama bir de ‘insan’lık diye bir şey var. Yurdumda anlamını...
BOL MİKTARDA UNUTTURUCU
Kayıp giden bir şey ‘an’. Öyle ki an dediğimiz anda bile o atomik zaman geçmiş oluveriyor. Hemen bir örnek vermek gerekirse, aynaya baktığımızda bile kendi görüntümüzü değil geçmişteki görüntümüzü algılıyoruz. Buradan Horatius’un o meşhur Carpe Diem’ine gönderme yapmak gerekirse, anı yaşayabilmek bu bağlamda imkânsızdır. Elbette, o, zamanı böylesine atomik, geçmişten doğan ve doğar doğmaz da...
KADIN KURTULURSA DÜNYA KURTULUR!
Ez cümle, kadının kurtulduğu toplum kurtulur. Görünen o ki kadın kurtulamadı bu ülkede. Cennet de onun ayağı altında ama cennete gitmeden önce hakkı gasp edilen, cinayete kurban giden, şiddete maruz kalan yine o. Ne zaman Diyanet bir açıklama yapsa içimden kusmak geliyor. Ülkenin memuru, işçisi, öğrencisi, kadını, erkeği, yoksulu, fakiri laik bir ülkede var olması...
Karıncayı Bile İncitmeyenlerden Biri Olabilirsiniz…
Kısalığına rağmen uzun ve acı bir hikâye izledim. Gülsüm Güler Özen’in filmiyle dışarıda şiddet varken en mutlu anlarımızın asla saf ve özel olamayacağını bir kez daha anladım. Bir insanın bir başka canlıyı ya da insanı nesneleştirmesi. Onun üzerinde kendi gücünü kullanma hakkını görmesi. Tıpkı eve giren bir hırsız gibi bir bedenin bir başka bedenin içine...
T bizde kalsın Emrah Serbes(t)
Bizim kızgınlığımız hataya değil riyayadır. Ülkeye bakıyorum da birçok değerli yazarı ya hapislerde ya sürgünlerde ya da işkencehanelerde çürütmüşüz. Birçoğunun hikâyesini bizzat kendilerinden dinlediğinizde önce yayıncıların, burnu büyük editörlerin onları değersizleştirdiğini, toplumun kavrayışının çok üstünde yazdığı için yazdıkları satmayacak diye kitaplarını yayınlatmadıklarını duyarsınız. Gerçi bu yayıncıların büyük çoğunluğu oldukça akıllıdırlar. İyi insanı ve nitelikli edebiyatı...