Film Film bitti, ne çabuk bitti. Şimdi perdede, siyah zeminde akan beyaz yazılar var. Onun ismi geçiyor, yüzünü tekrar görmüşcesine gülümsüyorum. Kafamı kaldırıp yukarıda pır pır parıldayan ışık demetine bakıyorum. Anlatılanı hep ıskaladım, çoğunlukla kavrayamadığım yoğunlukta oluyor anlatılan. Ben sadece yansıyan kimi görüntüleri algılayabiliyorum. Anlık bakışını ya da meydandaki kuşları. Film biter, pır pır ışık...
Son Yazılar:
György Lukács’ta Devrimci Öznelliğin Marksizmi
Korku komedisi “The Menu” gurmece züppeliği irdeliyor
DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINIYLA AİLE
An Olarak Sahne, Hafıza Olarak Sinema: İki Aracın Ayrışan Estetiği
Masalların ve rüyaların yönetmeni: Leos Carax
Resim sanatının sokak çocuğu Rulez Duande Galeri’de
VEYSEL BATMAZ YOUTUBE KANALINDA ARİF DİRLİK’İ ANLATIYOR…
Kum Saatleri (Öykü)
ŞİİRDEN TABLOYA YANSIYAN “SİS”Lİ BİR BAKIŞ
İsla-Rokoko: Bir Çöküş Estetiği
Paul Tillich: Kategorilerin Ötesinde Bir Adam
Sineklerin Tanrısı: Güç Mücadelesinin ve Medeniyetin Kırılganlığının Alegorisi
Peki Amerika’daki Madun Konuşabilir mi? Kurtlarla Dans Filmi Üzerine Notlar
DÜNYA İŞÇİLERİNİN GENERALİ FRİEDRİCH ENGELS
Hepimiz o yırtıktan düşüverdik Yeraltı’na!
Abbas Kairostami: İslam Cumhuriyeti’nin Caudine Çatalları Altında Bir Kaleydoskop
Bir Parasız Yatılının Kuşatması
ARTANKARA 2024 ULUSLARASI ÇAĞDAŞ SANAT FUARI: BİR ELEŞTİRİ
Dil ve Kültürün Ayrılmazlığı: Speak No Evil
Yazar: $ s (Devrim Altıkulaç)
Bir akşam konuşmalarından… (Öykü)
“Maviyi hatırlıyor musunuz, ya da yeşili?” “Renklerden söz açıyorsunuz. Haklısınız. Benim durumuma bakıldığında akla ilk onlar gelir, onlar sorulur. Söyleyebilirim ki, artık burada, bu masamın yanındaki pencereden ağaçları daha berrak duyuyorum. Dalların ağırbaşlı ıslıklarını, yaprakların mırıltılarını. O mırıltılar bana yeşili getiriyor. Pek çok yeşili. Aralarından o an gönlüme uygun olanı seçebiliyorum. Kimi geceler aklıma...
Güzel kadınlar yaşlanmaz (öykü)
Masa ve akşam tükenmeye yüz tutmuştu. O ise bir anda canlanmış, bir şarkının ondaki anısını anlatıyordu tutkuyla. Şarkının onu o yıllarda nasıl sarmaladığını, avuttuğunu, ağlattığını, o şarkıyı mırıldanarak iki katlı ahşap evin odalarında, bahçesinde amaçsızca nasıl dolaştığını. “O şarkıyı şimdi hatırlamıyorum, ne melodisini, ne sözlerini. Ama o günleri hatırlıyorum. Çok içimdeydi… çok.” Durdu, gözleri...
KIRMIZI ARABA (ÖYKÜ)
Anlamlı sessizlikler Masada karşılıklı oturuyorduk. Mutfakta. Yanımızdaki açık pencereden aşağıda uzanan sokağı ve elimizi uzatsak yapraklarına dokunabileceğimiz ağacı görüyorduk. Ağacın iki tarafına dizilmiş, farklı boylarda üç ağaç daha vardı. Çocukları doğdukça diktiği ağaçlar. Yeşilin türlü tonları parıltılarla dalgalanıyordu ağaçlarda. Beyaz saçlı adam yorgun bakışlarıyla akşamı bekliyordu sebepsizce, o yaz gününün öğle sonrası. Arada bir şeyler...
Kara (Öykü)
O bölgede kış ayları çok soğuk geçerdi. Kuru ve soğuk. Yazlar ise kuru ve sıcak. Yıllardır ülkenin güneydoğusunda idim. Çünkü petrol oradaydı. Günlerim, sorumluluğu bana verilmiş olan “atbaşı” petrol pompalarını denetleyerek geçiyordu. Çalışıyor durumda olmalıydılar. Uluslararası dev bir şirket olarak ya kendimizi kandırıyorduk ya da başkalarını. Aynı rezervin üstüne onlarca pompa kuruluyordu. Araştırmalar sonuçsuz çıkıyordu....
BELKİ… (ÖYKÜ)
İlk Mevsim Dar, uzun cadde boyunca kaldırımlarda suskun ağaçlar ve yalnız başlarına sokak lambaları sıralanıyordu. Ağaçların türlü yeşilleri, lambaların huzurlu sarı ışığı sessiz, sıcak yaz akşamında oradaydılar. O akşam, arabada onu beklerken kaç kez geçirdim aklımdan: “Ah, ne yapıyorum burada, ait olmadığım bu yakada. Pek tanımadığım o genç kadını niye bekliyorum?” Ve kaç kez geçti...
Lambo’da (Öykü)
Sesleri kaçırmamalıydım. Her an eksilen şehrin seslerini. Talan devam ediyordu. Önce insanları göçmüştü bu şehrin. Güzel insanları. Sonradan kumrular azaldı. Şehir eksilirken ben sesleri düşündüm burkularak. Sesler de yitiyordu. Şehrin o seslerini yakalamalıydım. Hiç olmazsa bulabildiklerimi, onlar da gitmeden. Hangi gündü? Sesleri kaydetmeye çıktığımız o kışın soğuk günlerinden biriydi. Bunu hatırlıyorum. Koyu, kurşun...