Ana Sayfa Litera Basit Bir An, Güçlü Bir Hatırlayış

Basit Bir An, Güçlü Bir Hatırlayış

Basit Bir An, Güçlü Bir Hatırlayış

Aramızda Gezinen Hikâyeler: Bizim Unuttuğumuz Şey

Bir hikâye kitabı hakkında yazmak, her birinin kendine has habitatı olan büyüklü küçüklü bahçelerin önünden geçip gitmeye benziyor. Her baktığımda farklı bir rengin gözüme çarptığı, kimi cüretkârca kendini göstermeye hazırken kiminin güneşin altında ürkekçe yansıdığı iç içe bir topluluk… Mahmut Şenol’un Tefrika Yayınları’ndan çıkan yeni hikâye kitabı Bizim Unuttuğumuz Şey, altında büyük bir özenin saklı olduğu birçok güçlü konuyu sade bir güzellikle işliyor. Yazarın romancılığa alışkın kalemi hikâyeler arasında gezinirken de sekteye uğramadan ilerliyor, serin ve sakin bir anlatımla karşılaşıyorum. Kitabın girişindeki ‘Hikâyecinin akıl defterinden’ alıntılar, okuyucuya sayfalar boyu yazarla birlikte yürüyüşe çıkacaklarını haber verirken, ‘şimdinin öykücüleri’ne dair birkaç kelam da içeriyor elbette. Okudukça bu kısa hiciv altındaki nedenleri daha iyi kavrıyorum.

Türk hikâyeciliğine sahip çıkmak amacında olduğunu samimiyetle ifade eden Mahmut Şenol, bu ağır ve önemli yükümlülüğün hafife alınmamasına kanıt nitelikteki konuları dikkatle seçmiş ve bunları sarih bir şekilde aktarmıştır. Çeşitli yönleriyle kitabı aydınlatıcı buluyorum. İlki, insanın gündelik davranışlarına yansıyan, kimi zaman farkında bile olmaksızın sergilediği zaafları, saflığı, kurnazlığı, uysallığı, korkuyu ve bunun gibi temel güdüleri, bazen karşılıklı çay içen iki esnafın ağzında, bazen gürültülü bir içki sofrasında, bazen de bir gençlik anısında görebiliyoruz. Büyülü gerçeklik kavramından izler taşıyan Kafasının İçi Radyo hikâyesinde, Kıbrıs Gazisi Hüseyin Çavuş’un tuhaf hadiselerine tanık olurken, Dürüst Eski Ortak’ta insanın adil davranma çabasında bile nasıl tereddütlere düşebileceğini görüyoruz. Adaletli ve dürüst girişimleri aptallıkla, iş bilmezlikle, saf olmakla bir tutan kişilerle benliği arasında bocalayan kahramanın ikilemlerinde kendi deneyimlerinizden izler bulabiliyorsunuz. Diğer yandan önem verdiğim bir konu olarak söyleyebilirim ki, anlatıda iyiye ve kötüye, ders verme kaygısından ziyade oldukları gibi, yargılardan soyutlanmış hâlde yer veriliyor. Bir anlamda mantığın özdeşlik ilkesi hâkim; bir şey ne ise, odur…

Değinmek istediğim başka bir husus da benim için yeni bir deneyim olan zaman kiplerinin kullanımı… Kitap boyunca geçmiş, gelecek, geniş zaman kipleri birbirini peşi sıra kovalayan çocuklar gibi neşeyle yer değiştiriyor. Bu üslûp, yazar oturup sizinle sohbet ediyormuş gibi hissetmenizi sağlıyor. Ayrıca geçmiş zamanların ağırlığı şimdiki zamanın hafifliğiyle hoş bir dengeye oturmuş bulunuyor. Zamansız bir ana geçiş yapıyoruz. “Kurulu sofranın en başında o oturuyor, sanki masanın tüm hesabını o ödeyecek, davet eden de o olmalıdır.” (s.109)
Karakter ve mekânlar için detaylıca yer verilmiş ayrıntılarla her hikâyenin aslında küçük birer roman biçimi kazandığını söyleyebilirim. Bu kitapta ne her seferinde okuyucuyu ters köşe yapmayı hedefleyen hırslı bir ilerleyiş, ne de aforizma sosuna bulanmış betimlemeler bulacaksınız. Burada insanlar, gerçek duygularıyla mücadele ediyor, bir topluluğun parçası oluyor veya yalnız kalıyorlar… “Düşünceleriniz kıymetliyse yazımınız da kıymetli olacaktır.” (Bana Göre Hayatın Anlamı, s.101) diyen Jack London, hikâyenin değer kazanmasındaki en önemli unsuru gerçekten söyleyecek bir şeyleriniz olmasıyla bağdaştırmıştır. Aynı şekilde “Gerçeklik, şiirin yazılmasına neden olmalı (…) Özel bir durum, ancak bir şairin onu şiir hâline getirmesiyle herkesi ilgilendirir bir hâle gelir ve şairâne bir boyut kazanır.” (Goethe İle Konuşmalar, s.42) diye belirten büyük şair Goethe de, ancak hakikatten yola çıkmış bir anlatının işlemeye değer bir motifi olduğunun altını çizmektedir. On sekiz hikâyeden oluşan kitap, değerini bu bilgiler ışığında daha belirgin gösteriyor.

Bizim Unuttuğumuz Şey aslında tek bir hikâyenin ismi olmakla kalmıyor; unuttuğunuz, anımsar gibi olduğunuz veya yakanızı hiç bırakmamış olan birçok his, kelime veya insanla karşılaşabiliyorsunuz. Nihayetinde Mahmut Şenol’un da söylediği gibi “bir hikâyenin zayıf köprüsüne tutunarak birbirimize yaklaşıyoruz.” (s.130)

 

Kapak Resmi: Stanley Spencer

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl