Ana Sayfa Kritik BIDEN’IN GALİBİYETİ HİÇBİR ŞEY DEĞİŞTİRMİYOR!

BIDEN’IN GALİBİYETİ HİÇBİR ŞEY DEĞİŞTİRMİYOR!

BIDEN’IN GALİBİYETİ HİÇBİR ŞEY DEĞİŞTİRMİYOR!

Biden’ın galibiyeti hiçbir şeyi değiştirmiyor ve Trump’ın 2024’de tekrar ortaya çıkacağına dair bir çıkmazı işaret ediyor.

Joe Biden’ın seçim zaferinin ABD’de büyük bir değişime yol açacağını sanmayın. Senato ve Yüksek Mahkeme tarafından eli kolu bağlanacak ve esaslı bir değişim uygulamaktan aciz bırakılacak.

ABD tarihçiliğinde, İç Savaş’ın sonrasında Anayasada On Dördüncü Değişikliği yapmak için tüm ilericilerin güçlerini birleştirdiği döneme işaret eden ‘Democracy Reborn’ (Demokrasi Yeniden Doğdu) tabiri, tarihçi Garrett Epps’in 2007 tarihli kitabının ismi.

Bu yasa değişikliği Afrikalı Amerikalılara tam yurttaşlık sağlamış ve her yurttaşın yasa altında eşit şekilde korunmasından herhangi bir eyaletin kaçınmasını yasaklamıştır. ABD kamusal hayatının her detayını değiştirdiği içindir ki bazı akademisyenler onu ‘ikinci anayasa’ olarak dahi adlandırır. Galip Kuzeyliler ile mağlup Güneyliler arasındaki bir uzlaşmadan ziyade galiplerin uygulamaya koyduğu yeni bir birlik, evrensel özgürleşmeye doğru atılmış büyük bir adımdır.

Benzer bir şey Şili’de referandumda APRUEBO’nun zaferiyle gerçekleşmedi mi? Geniş bir çoğunluk tarafından onaylanan anayasa değişikliği süreci yalnızca General Pinochet’nin mirasından kurtulmak ve Pinochet öncesi ‘demokratik’ döneme geri dönmeyi hedeflemiyor. Aynı zamanda daha radikal bir değişimi başlatmayı, özgürleşmenin yeni bir aşamasını talep ediyor. Ayrıca burada ‘demokrasinin yeniden doğuşu’ eski, idealleştirilmiş bir duruma dönüş değil, tüm geçmişten radikal bir kopuş.

Donald Trump’ın döneminde ABD, popülist yeni sağ ve liberal-demokratik merkez arasında gerçekleşen, fiziksel şiddetin de zaman zaman eşlik ettiği ideolojik-politik bir iç savaş durumuna bilfiil yeniden geçmişti. Şimdi ise Trump’ın otoriter popülizmi yenilgiye uğradı; ABD’de yeni bir ‘demokrasinin yeniden doğuşu’ şansı var mı? Maalesef bu küçük fırsat, Bernie Sanders ve Alexandria Ocasio-Cortez gibi demokratik sosyalistlerin marjinalize edilmesiyle kaybedildi. Yalnızca sol liberallerin demokratik sosyalistlerle ittifakı demokratik özgürleşme sürecini bir adım öteye taşıyabilir.

Dahası, Cumhuriyetçilerin elinde kalan bir Senato ve muhafazakâr bir çoğunluğa sahip Yüksek Mahkeme’yle Biden’ın bir başkan olarak hareket alanı çok sınırlı olacak ve ciddi bir değişim uygulayamayacak.

Buna bir de, sosyalist eğilimler taşımakla suçlanmaktan korkan Biden’ın bizzat kendisinin ekonomik ve politik kurumların ‘ılıman’ bir temsilcisi olduğu gerçeği eklenince durum daha da kötüleşiyor. Bu yüzden Alexandria Ocasio-Cortez, seçim sonrası verdiği bir röportajda ateşkesi bozup Demokrat Parti’yi beceriksiz olduğu için eleştirdiğinde ve Biden yönetiminin ilericileri üst kademelere koymazsa partinin 2022 ara dönem seçimlerinde büyük bir mağlubiyet alacağına dair uyarıda bulunduğunda son derece haklıydı.

Şu an ABD neredeyse simetrik olarak bölünmüşken Biden’ın birlik ve uzlaşma sözleri anlamsız geliyor – eski ABD çalışma bakanı Robert Reich’ın dediği gibi: “Trump Amerika’yı iyileştirmek istemiyorken Biden onu nasıl iyileştirebilir ki?” Ve bu bölünme olduğu gibi duruyor. Akademisyen Michael Goldfarb’ın iddia ettiği gibi: “Trump’ın gelişi kazara olmadı. Üstelik onu yaratan Amerika hâlâ bizimle.”

Öyleyse; 1960’lara kadar tüm yüzyıl boyunca siyah karşıtı ırkçılığı sürdüren siyah karşıtı güneyli demokratlarla yapılan bir uzlaşmayla İç Savaş sonrasındaki ‘demokrasinin yeniden doğuşu’nun sona ermesinde olduğu gibi, benzer bir şeyin Biden hükümranlığından birkaç yıl sonra gerçekleşmesi pek muhtemel.

Gelgelelim seçimlerin sonucu bir yenişememe durumu değil – net bir kazanan var: Büyük sermaye ve Google’dan Microsoft’a oradan FBI ve Ulusal Güvenlik Teşkilatına dek derin devlet aygıtı. Onların bakış açısından Cumhuriyetçilerin elindeki Senatoya eşlik eden güçsüz bir Biden başkanlığı olabilecek en iyi sonuç. Senato ve Yüksek Mahkeme radikal tedbirlerin her birini önlerken, Trump’ın tuhaflıklarının yokluğunda uluslararası ticari ve politik iş birliği Trump öncesinin normalliğine dönecek.

Öyleyse ABD’deki çelişki şu; ‘ilerici’ tarafın zaferi aynı zamanda onun mağlubiyeti oldu ve bu da Trump’a 2024’de iktidara tekrar dönme fırsatı bile tanıyabilecek politik bir çıkmaza işaret ediyor.

İşte bu yüzden tam da Trump’ın yenildiği anda kendimize Trump’ın Amerikan halkının yarısını nasıl baştan çıkardığını sormalıyız. Bunun bir sebebi, onun Bernie Sanders’la paylaştığı bir özelliği şüphesiz. Trump gibi Sanders da destekçilerinde ateşli bir sadakat uyandırıyor – dedikleri gibi, Bernie’ye gittiğinde asla geri dönmezsin.

Burada mistik bir etkileme değil, Sanders’ın onlara ve dertlerine gerçekten hitap etmesine, onları gerçekten anlamasına yönelik bir takdir var sadece – öteki Demokrat adayların çoğuna tamamen zıt olarak. Mesele Sanders’ın programının uygulanabilir olup olmaması değil, taraftarlarının sinir uçlarına dokunabilmesi. Ailesinden biri gerçekten hastalanırsa – ya da hastalandığında – ne olacağından kaygılanan bir seçmen, Michael Bloomberg ya da Biden’ın onu gerçekten anlayacağını cidden iddia edebilir mi?

İşte, Trump Sanders’a yüzeysel olarak benziyor. Sıradan insanlarla dayanışması çoğunlukla müstehcen bir bayağılıkla sınırlı olmasına rağmen onların gündelik dertleri ve korkularına basit terimlerle değiniyor, onları gerçekten önemsediği ve itibarlarına saygı duyduğu izlenimi veriyor. İtiraf etmek gerekir ki, pandemiyle uğraşırken bile Trump ‘insani’ bir yaklaşımı kurnaz bir şekilde benimsedi: İnsanlara pandeminin kısa sürede sona ereceğini ve hayatlarına kaldıkları yerden devam edeceklerini söyleyerek sakinliğini korumaya çalıştı.

Bir ara Biden’ın Trump’ın insani yüzlü olanı, daha uygar ve kibar olanı olduğunu yazmıştım. Ancak tersini de söylemek mümkün: Anlamsızca gevezelik eden bir sarhoşun karmaşık formüller hakkında konuşan bir uzmandan daha ‘insan’ olması anlamında, ‘insanlığı’ alelade müstehcenliklerin ve hakaretlerin minimumuna indirgemek kaydıyla, Trump Biden’ın insani yüzlü olanıdır elbette.

Şu an o kadar düşük bir noktadayız ki en çok umut besleyebildiğimiz şey, hiçbir şeyi değiştiremeyecek bir başkana sahip olmak. Kahraman olarak takdir edilmeyi hak eden tek grup, Trump taraftarlarının şiddetli tehditlerini basitçe görmezden gelen ve soğukkanlılıkla oyları sayma görevlerine devam edenler. Böylesine bir övgü, iktidarın barışçıl bir transferinin bile bir kutlama vesilesi olduğu ‘hilekâr eyaletler’ için yapılıyor genelde.

Tek küçük umut, Trump döneminin kasıtsız bir sonucunun ayakta kalabilmesi: ABD’nin dünya siyasetinden kısmi çekilişi. ABD şunu kabul etmeli ki kendisi yeni, çok merkezli bir dünyadaki herhangi bir devlet sadece. Tüm dünyanın kaderi birkaç bin Amerikalı cahilin elindeymiş gibi ABD’deki oy sayımını korkuyla takip etmenin aşağılayıcı durumunu önlemek için hepimizin tek yolu bu.

Türkçesi: Onur Civelek

 

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl